Bıçaklar Çekildi: Dengesiz Bir Sınıfsal Komedi
Son Jedi (The Last Jedi, 2017) ile Star Wars evrenine getirdiği farklı bakış açısıyla tartışma yaratan Rian Johnson, bir ‘katil kim?’ anlatısı olan Bıçaklar Çekildi‘de (Knives Out) sınıfsal bir alegori inşa ediyor.
Senarist ve yönetmen Rian Johnson, Asi Gençlik’te (Brick, 2005) neo-noir ve gençlik filmi türlerinin etkileyici bir karışımına imza atmış, daha bu ilk uzun metrajıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı. Aksiyon-komedi ve bilimkurgu gibi farklı türlerde denemeleriyle yükselişe geçen Johnson, son olarak yeni Star Wars serisinin ikinci filmi Son Jedi’ı yazıp yönetti. Star Wars evrenine getirdiği farklı bakış açısıyla tartışma yaratan ve serinin hayranlarının tepkisini çeken yönetmen, yeni filminde bir kez daha tür değiştiriyor ve daha iyi bildiği sulara geri dönüyor. Bıçaklar Çekildi (Knives Out, 2019), eski usul ‘katil kim?’ anlatısı konvansiyonlarını birebir uygulayarak başlayan, ilerleyen bölümlerindeyse bu konvansiyonları eğip bükerek ve politik mesajının altını kalın çizgilerle çizerek yön değiştiren bir suç komedisi.
Film, cinayet romanlarıyla büyük bir şöhret edinip devasa bir servet biriktirmiş yazar Harlan Thrombey’nin (Christopher Plummer), seksen beşinci yaş günü partisinin ertesinde, çalışma odasında boğazı kesilmiş olarak bulunmasıyla başlıyor. Olayı araştırmak için Thrombey’nin malikânesine iki sıradan polis dedektifinin yanı sıra, kim tarafından işe alındığını kendisi de bilmeyen eksantrik özel dedektif Benoit Blanc (Daniel Craig) da geliyor. Thrombey’nin çocuklarının, torunlarının ve yanından hiç ayrılmayan sadık bakıcısı Marta’nın (Ana de Armas) ifadelerini alan polis dedektifleri tüm kanıtların intihara işaret ettiğini düşündükleri için soruşturmayı bir tür formalite olarak görürken, Benoit Blanc çapraz sorgu sırasında dikkatini çeken çelişkili ifadelerden şüpheleniyor ve –gizemli patronundan aldığı parayı hak etme arzusunun da etkisiyle– araştırmayı derinleştirmekte fayda görüyor. Birbiri ardına sıralanan hızlı, zekice diyaloglar ve hareketli bir kurgu üzerine kurulu bu ilk bölüm aynı zamanda Thrombey ailesinin, dışarıya yansıyan saygın yüzünün aksine, kardeşler arasındaki rekabetle, kıskançlıkla, gizli husumetlerle çalkalandığını açığa çıkarmaya başlıyor. Farklı kişilik yapılarına sahip olsalar da her birinin Harlan’la ve birbirleriyle sorunlarının merkezinde tek bir şey var, o da para. Ünlü yazarın ölümünden hemen önce mirasıyla ilgili aldığı kararlar da doğal olarak, o gece evde bulunan herkesi şüpheli durumuna düşürüyor.
Rian Johnson, soruşturma ilerledikçe açığa çıkan tüm bu verileri, bir tür sınıf alegorisi inşa etmekte kullanıyor. İşler kızıştıkça, burnundan kıl aldırmayan bu saygın insanların ekonomik çıkarları söz konusu olduğunda en yakınlarını bile boğazlamaktan geri kalmayacaklarını anlıyor, buna karşılık dışarıdan ortak çıkarlarına yönelik bir tehdit söz konusu olduğundaysa aralarındaki her türlü husumeti bir kenara bırakıp yekvücut olduklarını görüyoruz. Özellikle Harlan’ın mirasının okunmasından sonra “bıçaklar çekiliyor”, Thrombey ailesi üyelerinin yasadışı yöntemlere başvurmasıyla, ahlaki prensipleri ezip geçmesiyle, yeri geldiğinde yalana, yeri geldiğinde şantaja başvurmasıyla yüksek burjuvazinin kirli yüzü görünür olmaya başlıyor.
Öte yandan bu tablo, genel geçer bir sınıf portresiyle sınırlı kalmıyor, doğrudan günümüz dünyasının yakıcı meselelerine de dokunuyor. Konuşmaların, tartışmaların arasına sızan alt sınıf düşmanı, göçmen karşıtı, ırkçı ifadeler aracılığıyla yönetmen Trump Amerika’sına doğrudan göndermelerde bulunuyor. Hattâ bir noktada aralarında –isim vermeseler de– Trump’a hak verenlerin bile olduğunu anlıyoruz. Çıkarlarına hizmet edeceğini düşündükleri noktada, pek sevgili Marta’nın Güney Amerika göçmeni olmasını ve annesinin “belgesiz” bir göçmen olduğu bilgisini şantaj malzemesine dönüştürmekten geri durmuyor Thrombey ailesi. Harlan’ın küçük torunu Jacob’ın nahoş ama önemsiz bir gençlik hevesi muamelesi gören Nazi sempatizanlığı da Aşırı Sağ’ın günümüz ABD’sindeki yükselişinin toplumsal olarak yeterince ciddiye alınmamasını akıllara getiriyor ister istemez.
Rian Johnson’ın bu toplumsal alegoriyi kurarken yaptığı kritik bir seçim var: Harlan Thrombey’nin aile fertlerini grotesk birer figür olarak çizen, başta Benoit Blanc olmak üzere dedektifleri de konuşma tarzından jestlerine bu tür filmlerin alışılageldik karakterlerinin parodisi olarak tasarlayan film, Harlan’ın kendisini ve bakıcı Marta’yı ayrı bir yere koyuyor. Harlan otoriter bir aile babası ve bir işadamı olmakla birlikte şımarık çocuklarının aksine akıllı, sağduyulu, vicdanlı bir karakter olarak yansıtılıyor; burjuva değerlerinin yozlaşmadığı bir dönemden kalan bir “iyi burjuva” olarak idealize ediliyor âdeta. Bakıcı Marta ise bir yanıyla iyi niyetli, çalışkan, işverenleri karşısında boynu kıldan göçmen klişesinden beslenen bir karakter belki ama aynı zamanda, kişisel çıkara dayanmayan insani ilişkiler kurmayı başarmasıyla ve Harlan’ın ölümüne gerçekten üzülen tek kişi olmasıyla diğerlerinden çok farklı. Yalan söylediğinde bünyesinin verdiği fiziksel tepki de, onu dürüstlüğünü sorgulayamayacağımız bir azize hâline getiriyor. Filmin Harlan hariç tüm burjuvaları yalnızca konumlarının gerektirdiği şekilde davranarak âdeta bir sınıfın temsilcisi işlevi görürken Marta kendi sınıfsal konumundan bağımsız, ulvi değerlerin temsilcisi olarak resmediliyor filmde. Bu tercihiyle yönetmen izleyiciyi Marta’nın yanına konumlandırıyor ve özellikle aksiyonun yükseldiği son bölümde tamamen onunla özdeşleşmemizi sağlıyor. Ne var ki iki sınıfın resmedilişi konusunda benimsenen bu karşıt yaklaşımların filmin tonunda bir tutarsızlık yarattığını, aynı zamanda filmin resmettiği sınıf portresine bakışına dair de bir kararsızlığa yol açtığını belirtmek gerek. ‘Katil kim?’ anlatılarının klişelerini tekrarlayarak sunduğu eğlence ile politik söylemi arasında denge kurmayı tam olarak başaramayan, ya da bu bilinçli dengesizlikten yeterince keskin bir sonuç elde edemeyen bir film Bıçaklar Çekildi.
1980’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji eğitimi gördü, Bilgi Üniversitesi’nde Kültürel İncelemeler yüksek lisansı yaptı. 2003 yılında katıldığı Altyazı’da çeşitli görevler üstlendikten sonra 2015-2022 arasında Yazı İşleri Müdürü olarak çalıştı. Ulusal ve uluslararası festivallerde SİYAD ve FIPRESCI jürilerinde yer aldı. 2022'de Berlin Film Festivali'nin Panorama bölümünün seçici kuruluna katıldı.