Şu An Okunan
Black Panther: Yaşasın Wakanda – Kralın Yası, Marvel’ın Formülleri

Black Panther: Yaşasın Wakanda – Kralın Yası, Marvel’ın Formülleri

Black Panther: Yaşasın Wakanda

Serinin ilk filmiyle Marvel’ın en başarılı alt serilerinden birine dönüşmeye aday olan Black Panther, Yaşasın Wakanda başlıklı ikinci filmle yoluna devam ediyor. Kral T’Challa’nın ölümünün ardından yaşananları anlatan film, artık yerleşikleşen Marvel formüllerini bir yas hissi üzerinden tekrarlıyor.

2018 yapımı Black Panther, gerek farklı bağlamlara uzanan yapısı, gerek seyirci nezdinde yarattığı etki, gerek referans noktası olan siyah kültürünün bir parçası hâline gelmesiyle Marvel’ın en sevilen filmlerinden birisiydi. Bu özellikleriyle Marvel evrenindeki diğer filmlerden bir miktar ayrıştığını ve hayran kitlesinin ötesine uzanabildiğini söylemek de mümkün. Ezilmiş bir halkı tarihsel bir müdahaleyle kurtaran hikâye zemini, bir tür büyüme ve tahta geçme hikâyesini oldukça ilişki kurulabilir hâle getiriyordu. Öte yandan Afrika kültürüne ait kadim unsurları güncel siyah kültürünü de yansıtarak kullanan yapı, filmin ismindeki politik referansla da birleşince hem seyirci hem eleştirmenler nezdinde bir başarıya dönüştü. Black Panther, Akademi Ödülleri’nde En İyi Film ödülüne aday gösterilen ilk MCU (Marvel Sinemasal Evreni) filmi oldu, toplamda üç Oscar kazandı. Ayrıca ABD’deki eleştirmenlerin puanlarını bir araya getiren Metacritic sitesine ait verilere göre 100 üzerinden 88 puanla hâlâ eleştirmenlerden en yüksek puan alan MCU filmi konumunda. 

Black Panther’ın bu popülaritesi, maalesef filmin başrolünde yer alan Chadwick Boseman’ın 2020 Ağustos’unda hayatını kaybetmesiyle farklı bir bağlam kazandı. Önümüzdeki dönemde yalnızca bu serinin değil, tüm MCU evreninin önemli bir parçası olması beklenen Black Panther karakterinin bu şekilde sekteye uğraması, Marvel’ı da bir yol ayrımına getirdi. Marvel bu noktada karakteri başka bir oyuncuya emanet etmektense bu kaybı MCU evrenine de taşımaya karar verdi. Şirketin bir süredir agresif biçimde uyguladığı (oyuncunun kamusal personası ve karakteri arasındaki ayrımı epey bir silikleştiren) tanıtım stratejileri için de tutarlı görünen bu hamle yeni Black Panther filminin de tonunu belirleyen bir karar olmuş elbette. Black Panther: Yaşasın Wakanda (Black Panther: Wakanda Forever, 2022) kralını kaybeden bir halkın yasının, yeniden bir araya gelmesinin ve yeni liderini bulmasının hikâyesi özünde.

Bir Veda

Black Panther: Yaşasın Wakanda bu akıştan da tahmin edilebileceği üzere hem Kral T’Challa’ya (Black Panther) hem de Chadwick Boseman’a veda niteliği taşıyor. Filmin başında da karaktere ve oyuncusuna adanmış bir veda sekansı izliyoruz. Açılıştan itibaren büyük çaplı bir cenaze törenini ve kaybın yarattığı ulusal yas ortamını gözlemiyoruz. Bu kısım, artık klasikleşmiş Marvel Studios jeneriğinin sessizlik içinde yalnızca Boseman’a ait görüntülerle hazırlanan özel bir versiyonuyla son buluyor. Bu proloğun ardından başlayan esas hikâyede ise kurmaca bir Afrika ülkesi olan Wakanda’nın diğer (gerçek ve kurmaca) dünya uluslarıyla girdiği mücadeleyi izliyoruz. Vibranium adlı bir maddenin gücü sayesinde Afrika’nın gerçekteki hikâyesini bir anlamda tersine çeviren (ya da ona bir şerh parantezi açan diyelim) Marvel evreninde dünyanın en güçlü ülkesi konumunda olan Wakanda’nın bu gücünü sağlayan vibraniumun global değerinin fark edilmesi üzerinden bir sömürgecilik hikâyesini merkezine yerleştiriyor film. Böylece ilk filmin aynaladığı politik ve toplumsal çatışmayı daha geniş bir çerçeveye taşıyor. 

Black Panther: Yaşasın Wakanda

Black Panther: Yaşasın Wakanda başta uluslararası sömürge düzeniyle çatışmaya giren Wakanda’nın hikâyesini anlatacakmış gibi görünse de kısa bir sürede dümen kırıp bir başka ezilmiş halkla Wakanda’nın mücadelesini anlatmaya karar veriyor. Wakanda’ya paralel olarak vibraniuma erişim şansı yakalayan bir başka halkla Wakandalıların karşılaşmasına odaklanan film, özünde bu çatışmaya Marvel formüllerini uyguluyor. Aztek kültüründe önemli bir öğe olan Tālocān mitine dayanan ve Black Panther’ın hikâyesini Afrika’dan Meksika’ya ve Haiti’ye genişleten film en baştan itibaren kendini gösteren “sömürgeci düzene karşı ittifak” ihtimalini X-Men serilerindekine benzer bir ikileme (Biz ayrıcalıklı ötekiler gücümüzü barışa mı intikama mı ayırmalıyız?) heba etmeye tercih ediyor. Böylece sömürgeci ülkelerin dışında gelişen ve iki ayrıcalıklı halkın kavgasına dönüşüyor. Tabii ki izlediğimiz bir Marvel filmi olduğundan günün sonunda her şey başladığı yere dönüyor ve kavgalar unutuluyor, kazanması gerekenler kazanıyor. Üstelik Wakanda ve Tālocān halkları da ittifak yapmaya karar veriyor. Ama bunun için film evreninde 2 saatlik bir tahribat yapılması gerekiyor öncelikle. Bir Marvel filminde olduğumuzdan iyice emin oluyoruz böylece. 

Bir Marvel Filmi

Ryan Coogler’ın ilk filmde olduğu gibi yeniden yönetmenlik koltuğunda oturduğu Black Panther: Yaşasın Wakanda farklı görüntüsüne ve “kıyafeti”ne rağmen elbette bir Marvel filmi. İyi ve kötünün net şekilde belirli olduğu ve belli bir “dünyayı kurtarma” öyküsüne dayalı bu evrendeki hikâye akışı, Marvel filmlerinin kanonikleştirdiği yapıda ilerliyor. İlk perdede önemli gözüken ama aslında tek başına işlevsiz olan bir objenin ya da kişinin aksiyon dolu kurtarılma hikâyesini izliyoruz. Bunun başarıldığı noktada ikinci perdeye geçen anlatı, mücadelenin ölçeğini genişleterek hikâyeyi “dünyayı kurtarma” boyutuna taşıyor. Bu örnekte ise iki ulusun ve onların liderlerinin çarpışmasını izliyoruz. Sonunda dünya biraz tahrip edilse de kurtarılıyor, eski düzen devam ediyor. 

Black Panther: Yaşasın Wakanda’nın kıymetli tarafı tıpkı ilk filmdeki gibi Afrika kültürünü bu evrene sokma biçimi. Afrika kültürüne ait pek çok detaya yeni anlamlar ve bağlamlar yükleyerek onu yeniden tanımlayan ve ona iktidar kazandıran bu yeniden yazım, hâlâ Black Panther serisinin güçlü yanı konumunda. Buna matriyarkal erkin, kadın örgütlenmesinin ve halk dayanışmasının öğelerini de ekleyen Black Panther: Yaşasın Wakanda diğer Marvel filmlerinden farklı bir tat bırakıyor insanın damağında, bu kesin. Amerika kıyafetli bir savaş kahramanının üçüncü dünya ülkelerini tarumar ederken New York’u kurtardığı bir hikâyeden ziyade Afrikalı bir prensesin geleneklerinden güç alarak sömürgeci güçleri karşısına almasını izlemek elbette farklı bir his. Ancak maalesef pek çok Marvel filminde olduğu gibi üst yapı değişse de alt yapı her zaman aynı kalıyor. Seyirciyi zihinsel ve duyusal olarak bir an olsun boş bırakmayan, en ufak bir belirsizlik ânına müsaade etmeyen, sınırları belli bir anaakım anlatı biçimi bu. 

Black Panther: Yaşasın Wakanda

Bir Marvel filminden aksini beklemek artık elbette anlamlı ya da gerçekçi değil. Ancak son dönemdeki pek çok Marvel filminde olduğu gibi, sinema adına pek çok fırsatın hunharca heba edildiğini görüyoruz Black Panther: Yaşasın Wakanda’da. Henüz filmin başından hikâyenin merkezine yerleştirilen yas ve kayıp duygusu film boyunca hissedilse de, anlatı o hissin peşinden gidip basit aksiyon dayatmasından biraz daha farklı duyu ve duygulara hitap etme şansını asla kullanmıyor. Bu durum bir yandan filme bir Marvel filminden beklemeyeceğimiz bir kırılganlık ve hassasiyet veriyor. Ancak diğer yandan anlatı bu potansiyele gönül düşürmek yerine yine epiğin peşinde koşmayı tercih ettiğinden denge tutturmakta pek başarılı olamıyor açıkçası. Üstelik bu yas kanalı Dördüncü Faz Marvel filmlerinin tamamı için oldukça geçerli ve ulaşılabilir bir potansiyel sunuyor.. Öte yandan ilk filmde erkek bir karizmatik lidere bağımlı kılınmış anlatı bu tekil ve eril iktidarın dışına çıkma şansına sahipken bir süre dolandıktan sonra tekrar bir varis hikâyesinde karar kılıyor. Tamamen kadınların egemen olduğu, çoğullaşan ve kalabalıklaşan iktidar biçimi sonuçta yeni bir Black Panther’ın doğuşuna bağlanınca iki taraftan da boşa düşüyor açıkçası. Yeni bir Black Panther görme ihtiyacımız kalmamışken, tam da onun yeniden doğuşuna tanık oluyoruz. Gerek oyuncu performansları gerek pek çok karakterin sunduğu ilginç nüveler de aynı anlatı formu içerisinde işlevselleştirilmiş oluyor dolayısıyla. 

Black Panther: Yaşasın Wakanda’nın her anlamda bir geçiş ve veda filmi olduğu kesin. Gerek filme hâkim olan kırılganlık ve hassasiyetle, gerek çok sevilen karakter ve hikâye zemini sayesinde pek çok kişiyi memnun edeceğini söyleyebiliriz. ABD özelinde siyahların ve Afrika kültürünün bu zemine sahip olmasının değeri de ortada. Müzisyenlerinden oyuncularına, yönetmenlerinden seyircilerine siyahların ürettiği ve siyahların sahiplendiği bir seri Black Panther. Öte yandan Marvel’ın eldeki malzemenin tüketilmesinin de etkisiyle giderek keskinleşen ve fanatikleşen fan kültürünün dışında taşıdığı anlam ve değer gitgide azalıyor. Birbirinin kopyası niteliğinde, içine attığınız her görüntüyü ve anlamı kendi tornasında birbirine benzeten bu devasa cihazın hikâye anlatımı bakımından sürdürülebilir olmadığı kesin. Black Panther’ın bu otantik malzemesi de ilk filmdeki heyecan verici performansıyla dikkat çeken yönetmen Ryan Coogler’ın rejisi de bunun dışında bir görüntü çizemiyor maalesef. Dolayısıyla Black Panther serisi, Marvel’ın büyük bir iştahla açıklamaya devam ettiği çok sayıda proje gibi belli bir formülün içine sıkışmış durumda ve artık daha fazlasını vaat de etmiyor. Değeri de bu çerçevenin dışına taşamıyor maalesef. Black Panther: Yaşasın Wakanda’nın pek çok açıdan ilginç olan ve kendini seyrettiren yapısına rağmen Marvel bağlamı dışında herhangi bir sinemasal heyecan yarattığını söylemek zor dolayısıyla.


Black Panther: Yaşasın Wakanda’nın sinemalardaki gösterimi sürüyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.