Cabinet of Curiosities: Del Toro Tuhaf Sularda
Sunumunu ve kürasyonunu ünlü yönetmenin yaptığı Guillermo del Toro’s Cabinet of Curiosities, Netflix Türkiye’de yayında. Her biri farklı yönetmen tarafından yönetilen sekiz korku hikâyesini bir araya getiriyor.
“İnsanın bildiklerinin ötesinde beşinci bir boyut var. Uzay kadar geniş, zamandan sonsuzluk gibi azade. Işıkla gölgenin, bilimle batıl inancın tam ortasında, insanın korkularının kuyusuyla bilgilerinin zirvesi arasında duruyor. Bu, hayalgücünün boyutu. Adına Alacakaranlık Kuşağı dediğimiz bir alan.”1
Başına tuhaf, olağanüstü (ya da olağanüstü talihsiz) olaylar gelen, kendilerini fantastik durumlar içinde bulan, alışılmadık hikâyelerin kahramanı olanlar, böylelikle Alacakaranlık Kuşağı’na girmiş sayılırlar. Burası ne aydınlık ne de karanlık olduğu için tekinsiz bir alandır; göz yanılmasının, şüphenin ve istisnaların, anomalinin hüküm sürdüğü bir boyut. 1959’da Rod Serling’in yaptığı kült televizyon dizisi Alacakaranlık Kuşağı (Twilight Zone), işte bu boyutta geçen ibret öykülerinden oluşuyordu. Guillermo del Toro’nun Netflix için yaptığı 8 bölümlük Cabinet of Curiosities (2022) de aynı boyutta geçiyor. Ve aynı formülü tekrarlıyor; yapımcısının sunuşlarıyla açılan ve izleyeni kıssadan hisse çıkarmaya çağıran, birbiriyle bağlantısız öykülerden oluşan bir derleme serisi…
İki savaş arası dönemde radyoda çok popüler olan antoloji formatı 30 yıl kadar sonra televizyonun altın çağında geri dönüştürülmüştü. Bilimkurgu, korku, gerilim, polisiye gibi türlerin çok sevdiği antoloji formatı, özellikle Netflix sayesinde yeniden revaçta. Alfred Hitchcock Presents, Night Gallery, Tales from the Crypt ya da Masters of Horror gibi kült örneklere, yakın zamanda Black Mirror, Love, Death and Robots ve (ilk kez her bölümde değil her sezonda farklı bir öykü anlatan) American Horror Story ve True Detective gibi çağdaş örnekler eklendi. Cabinet of Curiosities de tür yönetmenlerinin/yapımcılarının çok sevdikleri bu anlatı şekline iddialı bir katkı olarak öne çıkıyor.
“Zihninizi, içine en karanlık düşüncelerinizi ve en derin korkularınızı gizlediğiniz bir dolap gibi düşünün. O dolabı açıp içindekileri herkese gösterseniz neler olurdu? Birazdan öğreneceğiz…” diyor Guillermo Del Toro. Kozmik dehşet ya da Lovecraftçı tuhaf’ın hakim olduğu temalar üzerine düşünen yönetmen, bir Alfred Hitchcock’un ya da Rod Serling’in hatta 2019’da kendi Alacakaranlık Kuşağı’nı yapan Jordan Peele’in ekran ışığına sahip değil ama verdiği vaadi yerine getiriyor, showrunner şapkasını isabetle taşıyor.
Sınırların İhlali
Adını hayret, merak ve dehşet uyandırıcı nesnelerin muhafaza edildiği dolaplardan alan Cabinet of Curiosities’in en can alıcı yeri H. P. Lovecraft’ın iki öyküsünü ekrana uyarlamış olması. Orijinal öykülerden ister istemez farklılık gösteren Pickman’ın Modeli (Pickman’s Model) ve Cadı Evi Düşleri (Dreams in the Witchhouse), kaynak malzemeye kelimesi kelimesine sadık olmamakla birlikte Lovecraft uyarlamaları arasında kanımca müstesna bir yer edinmiş durumdalar. Bu iki bölüm, Lovecraftçı dehşet vizyonunu alnının akıyla gerçekleştiren Del Toro’nun, senaryosunu 15 yıl kadar önce tamamladığı ‘Deliliğin Dağlarında’ uyarlamasına dair de ümit veriyor. Nitekim, yönetmen Netflix’e ilk önce ‘Deliliğin Dağlarında’ projesini götürmüş. Ancak senaryoyu yeniden yazma ihtiyacı hasıl olunca yıllardır karabatak gibi bir görünüp bir kaybolan uyarlama ertelenip yerine Cabinet of Curiosities gerçekleştirilmiş. Yakın zamanda yönetmen ‘Deliliğin Dağlarında’ için yapılmış bir efekt denemesinin bulunduğu kısa bir sahneyi takipçileriyle paylaştı, dünyanın her yerinden bilimum tuhaf-severin de ağzına bir parmak bal çalınmış oldu.
Bir şeylerin ortasında duran, üzerinden sınırlar geçen ve sınırların en çok ihlal edildiği yerdir Alacakaranlık Kuşağı. Cabinet of Curiosities’de de ihlaller nadiren cezasız kalıyor. Canavarları da müstesna, epeyce gotik, tuhaf bir geçit töreni; mumyalanmış bir bedenin içinde yaşayan dokungaçlı canavar, irade sahibi bir fare kolonisi ve ana kraliçeleri, uzaydan gelmiş bir parazit, bir cilt bakım kremi, insan yüzlü bir fare ve iblisler, hayalet, cadılar… Beden dehşeti, sonuncusu hariç tüm bölümlere nüfuz etmiş bir tema. Boş bir kabuğa dönüşen, içine doluşan farelerin güdümünde zombileşen, parazit istilasına uğrayan, yüzü eriyen, başı infilak eden, kendi derisini yüzen, kendi gözlerini çıkaran çeşitli bedenler söz konusu. Oldukça sevimsiz kahramanları var hikâyelerin. Mezarlık Fareleri‘nde (Graveyard Rats), mezar soyguncusu, belasını yine bir mezarın içinde hapsolarak buluyor. Düşük tempolu bir gizem öyküsü olarak başlayıp son on dakikasında dehşet dozunu hızla zerk eden Depo 36‘da (Lot 36), kimseye faydası dokunsun istemeyen simsarın sonunda uğradığı akıbet izleyiciyi hem şoke ediyor hem de adaletin yerini bulmasından gelen bir tatmini mümkün kılıyor. Depo 36, Del Toro’nun Pan’ın Labirenti (El Laberinto del Fauno, 2006) Şeytanın Bel Kemiği (El Espinazo del Diablo, 2007) ve Hellboy (2004) gibi pek çok filminde işbirliği yaptığı görüntü yönetmeni Guillermo Navarro’nun yönetmenliğinde her açıdan dört başı mamur bir bölüm.
Peri Masallarıyla Ölümcül Dersler
Antolojinin her bir bölümü korku sahnesinin yetenekli isimlerinin ellerinde mücevher gibi işlenmiş desek abartmış olmayız; Karabasan‘ın (The Babadook, 2014) yönetmeni Jennifer Kent, Gece Yarısı Sokakta Tek Başına Bir Kız‘ın (A Girl Walks Alone at Night, 2015) yönetmeni Ana Lilly Amanpour, Küp (The Cube, 1997), Cypher (2002) gibi kült filmlerin yönetmeni ve Locke&Key, The Peripheral, Wayward Pines gibi tuhafın göz dolduran dizilerinde de çalışan Vincenzo Natali, The Empty Man (2020) ile gönüllerde taht kuran David Prior, 2003 yapımı On Üç (Thirteen) ile festival çevrelerinde ses getiren, sonradan Alacakaranlık’ı (Twilight, 2008) yöneten Catherine Hardwicke… Tüm bu isimler, Del Toro’nun kapkaranlık peri masallarıyla beden dehşetini ve ölümcül dersler veren kozmik ahlak vizyonunu birleştiren tarzından şaşmadan bu kısa korku filmlerine kişisel damgalarını vuruyorlar.
Cabinet of Curiosities‘in mihenk taşı olan bölüm ise kuşkusuz 2010’lu yılların korku sahnesinde bir enfant terrible olan Panos Kozmatos’un yönettiği Gösterim (The Viewing). Beyond the Black Rainbow (2010) ile Mandy’nin (2018) yönetmeni burada yine bilinci genişletmeye ve kontrol etmeye yönelik fantezilerden, hipnotik neon-noir atmosferinden, arkaplanındaki uğursuz synthesizer müziğinden ve gore’dan geri durmuyor. Tuhaf kurgu sevenlerin aşina olduğu türden ölümden beter bir akıbet söz konusu burada. Bencilliğin, kendini beğenmişliğin ve kibrin sonu ben diyemeyecek duruma gelmek oluyor, hem de en fena şekilde; bir meteorun içinden akıp gelen jelatinimsi bir uzaylı tarafından yutulmuş halde varlığını sürdürerek…
Bölümlerin çoğu bazılarını bizzat Del Toro’nun yazdığı kısa öykülerden uyarlanmış. Korku türünün kısa öyküyle ilişkisi, başlangıcı Poe’ya dek uzanan sıkı fıkı bir birliktelik. Büyük ölçüde sansasyona dayalı tür öyküleri, kısa öykü formu Poe tarafından icat edildiği günden bu yana görece daha kısa mecralarda devleşme potansiyelini taşıyor. Bugün perdede ve ekranda kült kabul edilen antoloji serilerinin ekseriyetle korku, bilimkurgu ve polisiye türlerinde olması tesadüf olmayabilir. Kısa öykülerde dünya kurulumu ve karakterlerin derinlemesine tahlili dar alanda kısa paslaşmalarla yapılıyor ister istemez; anlatının temposu ne olursa olsun dehşet uyandırmak ince işçilik, ustalık ve kıvraklık istiyor. Del Toro, Cabinet of Curiosities’e nüfuz etmiş olan bu türden bir ince işçiliği tuhaf-sever izleyicinin istifadesine sunuyor. Burada izleyiciyle yaratıcıların ortak nihai hedefine, gerilimin sürdürülmesi ve tehditin tüm çıplaklığıyla, doğru zamanda açığa çıkmasıyla törensel bir arınmaya hizmet etmeyen bir ayrıntı, bir jest veya bir kamera açısı bulmak zor.
NOTLAR
1 Rod Serling’in Alacakaranlık Kuşağı dizisinin açılış monologlarından biri.
1985'te İstanbul'da doğdu. Yayıncılık sektörünün çeşitli alanlarında çalıştı, çalışıyor. Sinema yazarı ve popüler kültür eleştirmeni olarak 2004'ten bu yana çeşitli matbu ve online mecralarda sinema ve popüler kültür eleştirileri yazıyor.