Şu An Okunan
Cici: Hafızanın Hatırladıkları

Cici: Hafızanın Hatırladıkları

Cici

Berkun Oya’nın büyük bir seyirci ilgisi gören dizisi Bir Başkadır’ın ardından merakla beklenen yeni filmi Cici, bir ailenin yaşamına hafızası üzerinden bakıyor. Mesafeli rejisiyle dikkat çeken yapım günümüz Türkiye’si ve onun hafızayla ilişkisine dair pek çok tartışma alanı açmayı başarıyor.

Uzun bir süre tiyatro alanındaki üretimleri ve yazarlığıyla tanınan Berkun Oya, Masum (2017) ve Bir Başkadır (2020) gibi dijital platformlara ürettiği işlerle haklı biçimde güncel Türkiye sinemasının önemli figürlerinden birine dönüşmüş durumda. Masum’u ‘Bayrak’ adlı tiyatro oyunundan uyarladıktan sonra kendi yazıp yönettiği Bir Başkadır’la ülke çapında uzun süredir alışık olmadığımız ölçekte bir ilgi gördü ve ciddi bir gündem yarattı. Farklı projelerdeki senaryo katkılarının ardından Berkun Oya’nın geçtiğimiz günlerde yayına giren yeni projesi ise bir Netflix filmi: Cici (2022). Cici, bir ailenin 1980’li yıllardan günümüze uzanan öyküsüne İç Anadolu taşrasındaki evleri, o ev etrafında oluşan hafıza ve tüm bunları ‘anlatılır kılmak’ üzerinden bakıyor. Berkun Oya’nın büyük ölçüde Bir Başkadır’da geliştirdiği, içinde bulunduğumuz toplumsal vaziyete hem mesafeli hem de içeriden bakan üslubu gerek içeriksel gerek biçimsel olarak buraya da belli ölçüde uyarladığını söylemek mümkün. Ancak bu kez daha küçük ölçekte ve bir aile bağlamında kalıyor anlatı.

Bir Anılaştırma Hamlesi

Cici’nin senaryo yapısının merkezinde bir anılaştırma/hafızalaştırma hamlesi yer alıyor. Temelde bir ailenin bugününe, geçmişle bağlantıları üzerinden bakmaya niyetli bu öykü, işe önce geçmişi anlatarak başlıyor. Bir ailenin 1980’li yıllarda Anadolu’da geçen yaşantısına dair bir portre izliyoruz öncelikle. Klasik bir taşrada hayatta kalma öyküsünü, sert mizaçlı bir baba ve anaç anne kurulumu üzerinden, çoğunlukla çocuklara odaklanarak izliyoruz. Berkun Oya, dönemin kültür üretimini, çoğunlukla televizyon yayınını anlatının eklektik bir parçası yaparak bir yandan nostalji hissini aynalarken diğer yandan bu anlatılanın bir bugünün geçmişi, hafızası olduğunu net bir şekilde ortaya koymaya başlıyor. Birkaç karelik geriye dönüş anlarıyla mekânı değişen zamanla eşleyerek bu hikâyeye geçmişten baktığımızı açıkça söylüyor âdeta. Nostaljisini açık ediyor. Bu hamlenin Cici’nin bütün hissiyatını belirleyen bir etki alanına sahip olduğunu özellikle vurgulamak gerek. 

Cici

Geçmiş ve bugün arasında küçük köprü anlarla kurulan bağlantı, Cici’nin epizodik yapısının ikinci kısmına atlandığında tamamen görünür oluyor. İlk bölümde küçük anlarla biriktirilen bugün algısı filmin şimdiki zamanına dönüştüğünde aynı mekânda fakat farklı bir zamanda olduğumuzu fark ediyoruz. İlk bölümde çocukluklarını izlediğimiz karakterler orta yaşlarını yaşıyorlar. Ortanca kardeş Kadir (Okan Yalabık) baba travmasını en derinden yaşayan kardeş, yönetmen olmuş ve çocukluğunun geçtiği evde otobiyografik öğeler barındıran bir film çekiyor. Ablasının ve yeğeninin sette yer aldığını, hatta annesinin (Cici’de şüphesiz en derin izleri bırakan etkileyici performansıyla Nur Sürer) filmde rol aldığını görüyoruz. Bu bölümün henüz başlarındaki bir sahne, Cici’nin anılaştırma/hafızalaştırma hamlesini tamamlayıp bunu hafızanın devinimine ve sübjektifliğine dair bir düşünce kanalına dönüştürmesine imkân tanıyor. Zira ilk bölümde izlediğimiz bir sahnenin ikinci kısımda Kadir’in çektiği filmde Kadir’in gözünden yeniden canlandırıldığını görüyoruz. Güneşli olan hava kara dönmüş, hafif nüktedan ses tonu hoyratlaşıp galiz küfürlere kaymış, ortam ajiteleşmiş. Bu noktadan itibaren Cici, hafıza üzerine oldukça geniş çerçevede düşünmeye ve seyircisini bunun bir parçası yapmaya gayret ediyor. Bir anlamda ana meselesini buraya yerleştiriyor. 

Cici, merkezine bu hafıza meselesini yerleştirirken bir yandan da daha geniş ölçekteki toplumsal ve psikolojik anlam noktalarına açılan yollarla çok kanallı bir anlatı örgüsü oluşturuyor. Bir Başkadır’a oranla daha küçük ölçekte bir öykü dünyasını takip etsek de karakterler arasında bir hiyerarşi kurmayan, her birine belli bir mesafeden yaklaşan anlatım modeli burada da etkin. Bilhassa filmin ilk bölümünde ekilen tohumların ikinci ve üçüncü bölümlerde nasıl filizler verdiğini, hangi karakterin neye dönüştüğünü, hangi olaydan nasıl etkilendiğini gözlemlemek ailenin işlevi ve bunun toplumsal karşılıkları üzerine birçok alan açıyor ve seyirciyi kimi gri alanlarda, bazı belirsizliklerle bırakmayı tercih ediyor. Cici’nin temel duygulanım noktasını anne ve baba figürleriyle ilişkiler oluştururken zamanı bir iyileştiriciden çok yıkıcı unsur olarak gören hikâye bir yandan ebeveyn travmalarının gerçekliğine dair tavizsiz kalmayı başarırken diğer yandan bunun duygusallığına kapılmaktan da imtina ediyor. Dolayısıyla buradan çok yönlü, çok boyutlu bir portre çıkarmayı başarıyor.  

Cici

Bu noktada Berkun Oya’nın reji tercihlerinden de bahsetmek gerek. Bir Başkadır’ın alametifarikasını oluşturan mesafeli, karakterlerine hikâyesel bakımdan olduğu kadar fiziksel olarak da belli bir mesafeden bakan reji, burada da oldukça keskin bir biçimsellikle kullanılıyor. Yakın planlara pek tamah etmeyen, olayları çoğunlukla genel plandan gösteren, kamerayı çoğu zaman aksiyonun epey bir gerisine koyan bir reji tercih ediyor Berkun Oya. Olayları duygulanım alanının yakınına girmekten ziyade tamamen dışarıdan, soğuk bir uzaklıktan görüp geniş bir mekânın parçasına dönüştürüyor. Bir anlamda mizanseni duygu yaratımından çok zaman, mekân ve karakter algısı lehine kullanıyor. Bir Başkadır’da da yoğun bir şekilde kullanılan uzun erimli zoom’ları burada da görüyoruz. Zaman algısını ya da dramatik bir ânı imlemek için manipülatif yakın planlar yerine bu uzun zoom’lar kullanılıyor sık sık. Cici’nin hikâye malzemesine yaklaşırken takındığı soğukkanlı tavrın merkezinde de bu reji tercihi var. Ebeveyn travması, geçmişle ilişkinin yıkıcılığı, üretim sancısı gibi majör konuları karakterle beraber duygulanım için kullanmak yerine belli bir çerçeveye oturtup seyirciyi bunlar üzerine düşünmeye davet ediyor yönetmen. Bunda da kurduğu fiziksel mesafenin önemli bir işlevi var. Hiçbir noktada belli bir karakterin yanında durmuyor anlatıcı, seyirciyi de karakterlerin duygulanım alanlarına itmek yerine bu aradaki mesafede kalmaya zorluyor. 

Mesafeden Sızanlar

Şu bir gerçek ki, Cici Türkiye sinemasının oldukça aşina olduğu bir hikâye malzemesine sahip. Taşrada büyümüş ve zamanla entelektüel bir bireye dönüşmüş karakterin üretim kaygısını o meşhur ‘taşra sıkıntısı’yla hemhal etmesi üzerine bir öykünün peşinden gidiyor esasında. Başta Mayıs Sıkıntısı (1999) olmak üzere Nuri Bilge Ceylan külliyatını, Semih Kaplanoğlu’nun Yusuf Üçlemesi’ni ve bu dönemde bu filmlerin etkisiyle üretilmiş pek çok yapımı düşündürdüğü kesin. (Cici’de Fatih Artman’ın canlandırdığı karakterin adının Yeni Türkiye Sineması’nın favori ismi Yusuf olduğunu da ekleyelim.) Aynı Mayıs Sıkıntısı’nda olduğu gibi doğup büyüdüğü taşra yerleşkesine film çekmek üzere gelen ve ebeveynlerinden birini filminde oynatmak isteyen bir adamın öyküsünü anlatıyor bir bakıma Cici de. Fakat Berkun Oya’nın mesafeli bakışından sızan soğukkanlı ironi, bütün majör noktaları olduğu gibi bunu da araçsallaştırıyor ve kendi meselesinin bir parçasına dönüştürüyor. Hikâyenin gider gibi göründüğü ‘meta’ anlatı yoluna girmemekte, anlatının anlatısını yapmamakta özenli bir ısrar gösterirken her zaman hafızayı, onun devinimini ve hatta kaybını merkezde tutuyor.

Cici

Bu hafıza meselesinin özellikle final yapma biçimiyle biraz filmin ayağına dolandığını da belirtmek gerek. Zira Cici, oldukça sürpriz bir gelişmeyle, dramatik bir şok etkisi sağma niyetiyle sonlanıyor. Bu, filmin merkezine yerleştirdiği hafıza meselesine uygun bir hikâye unsuru görüntüsü sunsa da doğasında barındırdığı çarpıcılık ve bir anlamda nihai açıklama yapan söz filmin doğasıyla tezat oluşturuyor bir miktar. Onun da ötesinde, anlatı final yoluna girerken finalde izah edileceğini sonradan anladığımız ağır bir duygu filmin tamamına hâkim olmaya ve film boyunca üretilen mesafeli bakışı kırmaya başlıyor. Finalde bunun izahatini görsek de epey uzun sayılabilecek bu son kısma ait rejinin, hikâyeye dayattığı ağır duygu yükünü taşımakta zorlandığını söylemek gerek. Finalde açıklanan bu majör gelişme bir yandan seyirciyi zamanın yıkıcılığına dair bir parantezi açarak filmden uğurlarken diğer yandan hafızanın sürekli devinimine de bir açıklama getiriyor aslında. Bunun filmin ana meselesinde nasıl bir yere oturduğu da biraz tartışmalı açıkçası. 

Bu yıl, hafıza üzerine özenli bir şekilde düşünen pek çok film izledik. Altın Portakal’ın en çok konuşulan iki filmi, Emin Alper’in Kurak Günler’i ve Özcan Alper’in Karanlık Gece’si farklı ölçeklerde anlatısında hafızayı ve kişiye etkilerini merkeze yerleştiren filmlerdi. Şimdiden bu yılın başyapıtlarından biri olarak görülebilecek Charlotte Wells imzalı Güneş Sonrası (Aftersun) da anlatısını tamamen hafızanın devinimi üzerine kuran bir film. Sinemanın biraz da doğası gereği her daim yoğun biçimde ilgilendiği hafıza meselesi farklı veçheleriyle gündemimizde kalmaya devam ediyor. Berkun Oya imzalı Cici de Türkiye’nin toplumsal hafızasına dair önemli bir parantez açıyor. 1980’li yılların başından itibaren devlet ve asker işbirliğiyle piyasa düzeninde yeniden şekillendirilen bir toplumun temel noktasına, aileye ve onun hafızasına bir bakış atıyor aslında. Çizdiği çerçeveden herhangi bir katarsis ya da bir tür iyileşme umudu çıkarmayan, mesafesini yitirmeyen anlatı seyirciye herhangi bir çıkış yolu sunmazken onu film boyunca bir tür hatırlama egzersizinde ağırlıyor. Bir bölümde gördüğümüz bir olayın sonraki bölümde bahsinin geçtiğine, bazen boşlukların doldurulduğuna ya da mesela o döneme ait kaydın -tekrar- izlendiğine şahitlik ediyoruz. Hatırlama edimi filmin merkezinde yer alırken belki de anlatıcının tek ‘mesaj’ı hafızanın ve hatırlamanın hayatiliğini hatırlatmaktır diye düşünüyor insan ister istemez. Biraz da bir hikâyeyi anlatmanın, onu kayıt altına almanın doğasını, özünü hatırlayarak hatta. Sanki yanağını okşayıp kendini safça ‘cicileyerek’ affetmenin tek yolu da bu olabilirmiş gibi.


Cici, Netflix Türkiye’de gösterimde.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.