Şu An Okunan
Hüzün Üçgeni: Güvenli Sular Mizahı

Hüzün Üçgeni: Güvenli Sular Mizahı

Triangle of Sadness

Ruben Östlund’a ikinci Altın Palmiye’sini kazandıran Hüzün Üçgeni, ayrıcalıklı yaşamları mercek altına alan bir komedi. Östlund’un skeçvari mizahı keyifli bir seyir sunmayı başarsa da yönelttiği toplumsal eleştirinin işlevi ve geçerliliği büyük bir soru işareti.

Şüphesiz ki Ruben Östlund, çağımızın en ‘yıldız’ yönetmenlerinden biri. Bundan beş yıl önce çektiği Kare’nin (The Square, 2017) ardından bir sonraki filmi Hüzün Üçgeni’yle (Triangle of Sadness, 2022) de Altın Palmiye kazanarak iki kez bu onura erişen çok az sayıdaki yönetmenden birisi oldu. En son bunu başaran yönetmenin Michael Haneke olduğunu düşünürsek Östlund’un şu anki popülaritesine ve sanatsal olarak ciddiye alınma seviyesine dair yeterince izahat barındırıyor. Öte yandan Östlund’un Haneke’yle tek ortak noktası bu değil. Östlund’un başarısı da aynı Haneke gibi Batı toplumunun özüne dair temel, geniş çerçeveli ve mesafeli eleştiriler getirme niyetine dayanıyor. Aynı Kare’de olduğu gibi Hüzün Üçgeni’nde de İsveçli yönetmenin Batı toplumunun iki yüzlülüklerini mizahi bir mesafeden açık etmesini izliyoruz. Ancak bu mizahi tonun işlevi Kare’de olduğu gibi burada da tartışmaya değer bir zemin barındırıyor. 

Ruben Östlund’a uluslararası anlamda tanınırlık getiren ve ismini kitlelere duyuran film Turist (Force Majeure, 2014) olmuştu. Turist, Östlund sinemasının temel özelliklerini barındıran bir yapım. Karakterlerine eleştirel bir mesafeyle yaklaşıp seyirciyi bir tür incelemenin tanığı yapan, Batılı temel değerlerin ikiyüzlülüğünü açık eden bir yapısı var. Bunu, çok basit bir olayın yüksek ifade kabiliyetini kullanarak yaptığını ve filmin başında yaşanan bu olayın gölgesinden Batılı aile ilişkileri ve cinsiyet rollerine dair nüanslı bir anlatı kurmayı başardığını rahatlıkla söylemek mümkün Östlund’un. Yönetmen Kare’de de temelde benzer bir şey yapar gibi görünse de aslında tam tersi bir yoldan ilerliyor.  Kare’de ve şimdi yeni filmi Hüzün Üçgeni’nde de anlatı akışını çok karakterli bir yapıdan kurup bu karakterleri sınıfsal pozisyonlarıyla bağdaştıran Östlund, daha dağınık, neredeyse skeçvari bir mizahla bir araya getirdiği bu karakterleri görünen ilk ifadelerine indirgemeyi kabul ediyor ve aslında tek taraflı ve çok daha net bir eleştiri tarzını nüanslı bir bakışa tercih ediyor. Tümevarımdan tümdengelime, kişiselden genele, dramatik anlatıdan satirizme kayan bir kavrayış ayrımı söz konusu burada. Ve bunun da eleştiri dozunu ehlileştiren, güvenli hâle getiren bir tarafı var. Turist’in yakıcı, çok yönlü eleştirisi Kare ve Hüzün Üçgeni’nde yerini köşesiz, keskinlikten uzak bir komediye bırakıyor.

Triangle of Sadness

Epizodik Yapı

Hüzün Üçgeni, epizodik bir hikâye yapısını tercih eden, üç bölümden oluşan bir film. Filmin ilk bölümünde modellik yapan bir çifti, ikinci bölümde bu çiftin lüks bir yatta çıktıkları tatili ve son bölümde de karaya çıkışlarını takip ediyoruz. Anlatı temelde Carl ve Yaya adlı bu çifti takip ediyor gibi görünse de ikinci bölüme geçişle birlikte birçok karakterin anlatıya dâhil olduğunu, her birine neredeyse eşit miktarda önem atfediliğini ve geniş bir resmin birer unsuru olarak konumlandırıldıklarını görüyoruz. Östlund, ikinci bölümden itibaren yakın zamanda izlediğimiz HBO dizisi White Lotus’a (2021-2022) çok benzer biçimde işletme çalışanları ve zengin ziyaretçiler arasındaki yaşamsal farklardan hem eleştirel hem de eğlenceli bir mizah çıkarmaya çalışıyor. Bunda büyük ölçüde başarılı olduğu, bazı temel kontrastları lehine kullanabildiği ve temelde takip etmesi keyifli bir seyirlik sunduğu da kesin. Özellikle ilk bölümde Turist’i hatırlatan biçimde küçük bir olaydan büyük bir mesele çıkarabilen kabiliyet fazlasıyla görünür oluyor. Sonrasında zengin yaşamların görüntülerine dair pek çok akılcı gözlemi ve zekice nüktesi var Östlund’un. Ancak bu eğlenceli seyir sonrasında izleyicinin zihninde neler kaldığı konusu büyük bir soru işareti barındırıyor. 

Östlund filmin hem temeline hem de çatısına tek bir düşünceyi yerleştiriyor: sınıflı Batı toplumunun ikiyüzlülükler üzerine inşa edilmiş olması. İlk baştan itibaren gerek kontrasta dayalı mizah anlayışıyla gerek mizanseni ve karakter hikâyelerini oluşturma biçimiyle, çalışan ve tatil yapan sınıflar arasındaki ayrımı konu ediyor. Özellikle yat sekansı başladıktan sonra birbiriyle dramatikten ziyade tematik bağlantılar kuran skeçvari sahnelerle bir ikiyüzlülük portresi ve toplum eleştirisi örülmeye başlanıyor. Son derece naif görünen Britanyalı bir çiftin silah tüccarı çıkması, sarhoş komünist kaptanın zengin Rus iş insanıyla zengin bir teknedeki ‘dost’luğu, sosyal medya influencer’larının ‘yapay’lığı, göçmen ve alt sınıf çalışanlarla orta sınıf hizmet sektörü çalışanları arasındaki farklar… Aslında her biri ilginç birer hikâye başlangıcı olarak başlayan bu unsurlara belli oranda odaklanmak yerine hepsine değinip onları genel bir çerçevenin unsurları yapıyor Östlund. Bu da temelde tek bir ifadeyi sürekli doğrulayan, yeni bir şey söylemek yerine artık fazlasıyla aşınmış bir Batı toplumu eleştirisi kanalına sürekli su taşıyan bir çabaya dönüşüyor. Zengin ve yoksul sınıf arasındaki farklar üzerine kurulu Batılı toplum değerlerine yapılan eleştiriye, bugüne kadar sayısız ismin tekrarladığı sözlerin üzerine yeni bir şey katabildiğini söylemek çok zor Östlund’un.

Triangle of Sadness

Komedinin İşlerliği

Bu eleştirel gözün parçalara bölünmüş filmin pek çok kısmında ritmini bulduğunu da etraflıca ifade etmek gerek. Östlund’un rejisi bilhassa “durum komedisi”ni kullanmasına imkân tanıyan kısımlarda parlıyor. Modeller dünyasının kadın-erkek rollerini tersine çevirir gibi görünen yapısının açtığı alandan hınzır bir çelişki mizahı çıkarmayı başarıyor. İkinci bölümde tekneye taşınan hikâyede farklı türden zenginlerin bir araya gelişinde ve çalışan kesimle karşılaşmalarında Haneke’yi hatırlatan bir soğuk tebessüm hissi de söz konusu. Ancak filmin en görkemli sahnesi olarak görülebilecek bir fırtına bölümüyle durum komedisinden aşırılığa ve groteske kayan mizah filmin tonunu yüzeysellikte sabitliyor ve seyircinin hareket alanını da kısıtlıyor. Anlatı üçüncü bölümde tekrar karaya taşındığında bu kez sınıfsal roller üzerinden yapılan bir tersine döndürme hamlesi ise son derece tahmin edilebilir, bayat ve ilginç olmaktan uzak bir görüntü çiziyor. Tekneden tuvalet temizlemek zorunda olan Abigail’in ıssız bir adada erk sahibi olmasını ve hızla tiranlaşmasını izliyoruz zira. 

Buradaki temel meseleyi Östlund’un eleştirel gözünü kime yönelttiği belirliyor bir bakıma. Kare’de eleştirilmesi en kolay, yaygın kültür tarafından tembellikle marjinalize edilen güncel sanatı akla gelen ilk görüntüleri ve çelişkileri üzerinden eleştiri zemini olarak kullanan Östlund’un eleştirel hedefi Cannes seyircisine yönelikti, buna şüphe yok. Filmin meşhur balo sahnesindeki performansın ‘seyirci’lerinin smokinleri ve tuvaletleriyle Cannes seyircileriyle ortak bir zemin taşıdığını belirtmeye gerek bile yok belki. Beyaz, Batılı, sınıfsal ayrıcalıklara sahip bir karakterin entelektüel üretimle, göçmenlerle ve yoksul sınıfla karşılaşmalarını en klişe biçimleriyle, bunların hiçbirisinde derinleşmeden izlerken ikna edici ve güvenli bir mizah üslubu oluşturdu Östlund. Orta ve üst sınıf seyircilere bir tür ‘kendini eleştirmeye açık olma’ hissiyatı satan bu mizahın Hüzün Üçgeni’nde de tekrarlandığını söylemek mümkün. Kare’de güncel sanatı konu eden Östlund, bu kez moda dünyası ve influencer’larla başlayıp zengin zümrenin farklı versiyonlarını konu ediniyor. Bu temsiliyet değerlerine indirgenmiş unsurlar hakkında herhangi bir derinlemesine gözlem çabasına girmeyen Östlund, en temel çelişkileri tekrarladığı, gerekirse sırtını kusmuk ve dışkı mizahına yasladığı bir dekadans mizahının peşinden gidiyor. Bunun Cannes nezdinde bu ölçüde kabul görüp ödüllendirildiğini düşünürsek Östlund’un amacına ulaştığını, bu satirizm illüzyonunu muhattap kitleye satabildiğini söylemek de mümkün elbette. Fakat beyaz bir İsveçli yönetmenin Batı toplumuna dair eleştirel düşünceleri bizim için hâlâ ilginç mi, emin olmak mümkün değil açıkçası.


Hüzün Üçgeni’nin sinemalardaki gösterimi sürüyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.