Şu An Okunan
Haz: Arzunun Kamera Arkası

Haz: Arzunun Kamera Arkası

Ninja Thyberg’in bizi ABD’deki porno sektörünün kulislerinde dolaşmaya davet ettiği ilk uzun metrajı Haz, MUBI Türkiye’de gösterimde. Pop estetiğinin hâkim olduğu parlak renkli görüntüleriyle dikkat çeken film, güç ve yükselme hırsına 18+ merceğinden bakan özgün bir yaklaşım sunsa da, didaktik bir sinema dilinin tek boyutluluğundan kurtulamıyor.

Taşradan İstanbul’a ‘artiz’ olmaya gelmiş ama çeşitli talihsizlikler sonrası ‘kötü yol’a düşmüş genç kızlara sorulan ‘Senin gibi zeki ve güzel bir kız buralara nasıl düştü?’ sorusunu Yeşilçam’ın olmazsa olmaz klişelerinden biri olarak biliriz genelde. İsveçli yönetmen Ninja Thyberg’in porno sektörünü ve bu sektörün çarklarını döndüren güç ilişkilerini ele aldığı filmi Haz’da (Pleasure, 2021) da böyle bir soru çalınıyor kulağımıza. Çiçeği burnunda porno aktrisi Bella Cherry ise önce yaşlı gözlerle “Küçükken babam bana tecavüz etti” diye cevap verip sonrasında şaka yaptığını belirterek kahkahalarla ekliyor: “Hayır, sadece canım sevişmek istiyordu!” Filmin başlarında yer alan bu sahne, Thyberg’in ilk uzun metrajına hakim duyguların kusursuz bir sentezi niteliğinde. Çünkü Haz, bir kader kurbanının değil, kaderinin iplerini kendi elinde tutmak için her şeyden vazgeçmeye hazır bir kadının hikâyesini anlatıyor.

Uzun yıllar porno endüstrisi hakkında araştırma yapmış olan Thyberg, Bella karakteriyle bu alanda çalışan kadınların üzerlerine yapışmış kurban imgesinden çok uzak bir tasvir sunuyor bize. Porno yıldızı olmak için İsveç’ten kalkıp düşler fabrikası Amerika’ya gelen Bella’nın kariyer basamaklarında yükselirken hırsının pençesine düşüşünü anlatan Haz, ortaya koyduğu zeki eleştiriler bir yana, kesinlikle porno karşıtı bir yapım değil. Thyberg, neredeyse herkesin izlediği ama çoğu kişinin hakkında konuşmaya cesaret edemediği porno filmlerinin, eğlence ve şov dünyasının acımasız kurallarının geçerli olduğu sayısız mecradan biri olduğunu ortaya koyuyor. Bu yaklaşımı Showgirls (1995), Mulholland Çıkmazı (Mullholand Drive, 2001) yahut Neon Şeytan (Neon Demon, 2016) gibi filmlerin yer aldığı bir sinema geleneği içinde konumlandırmak mümkün.

Kendisi gibi bir grup genç kızla aynı evi paylaşan Bella’nın, başlarda ufak ama temkinli adımlarla sektörde yer edinmeye çabaladığını görüyoruz. Ev arkadaşı Joy’un da yardımıyla özgüvenini kazanmaya başlayan Bella kısa sürede, hayalini kurduğu statüye ve popülerliğe ulaşmak istiyorsa kendine zara verme pahasına riskler almak ve gerektiğinde yakınlarına sırt çevirmek zorunda olduğunu fark ediyor. Elbette, Bella’nın sektör hiyerarşisinin en üst basamağına tırmana kadar aradığı hazza ulaşamayacağını anlamakta gecikmiyoruz. Thyberg, porno endüstrisinin bel kemiğini oluşturan bu hiyerarşinin insanı istemediği şeyler yapmaya zorlayan, küçük düşürücü, ırkçı ve cinsiyetçi yönlerini ustalıkla ele alıyor. Yine de Haz’ın, saplantılı güç ilişkilerinin pornografinin de ötesinde kurumsal her türlü yapı içinde var olduğunu vurgularken didaktik bir yaklaşımdan kaçamadığını da belirtmek gerek. Bella’nın maruz kaldığı şiddeti başkasına uyguladığı film her ne kadar yerinde bir sistem eleştirisi sunsa da, olay örgüsünün seyircinin kıssadan hisse almasına yönelik bir basitliğe indirgendiğini söyleyebiliriz. Thyberg’in, filmin temel sorunsallarına cevap vermek ve kendi varsayımlarını kanıtlamak pahasına karakter derinliklerini ve ilişki dinamiklerini feda ettiğini bile söylemek mümkün. Özellikle de Bella’nın başlarda kendisini hakir gören Ava’yla ilişkisine bakınca, iki karakter arasındaki güç dengelerinin değişiminin son derece şematize edildiğini fark ediyoruz ne yazık ki. Başta simsiyah saçları ve kırmızı rujuyla baskın bir karakter portresi sunan Ava’yı filmin sonunda beyaz bir elbiseyle, karşısında siyahlar giymiş Bella’dan gözlerini kaçırırken buluyoruz. Mağdur ve zorba arasındaki kaçınılmaz rol değişimini siyah ve beyazın zıtlığıyla vurgulamanın dışında daha yaratıcı alternatifler bulunabileceğine hiç şüphe yok. Bu bağlamda, Thyberg’in ele aldığı konuya kavramsal ve eleştirel olarak ne kadar hâkimse, bunu sinema diline aktarmak konusunda o denli eksiği olduğu sonucunu çıkarmamız yanlış olmayacaktır.

İmge Çelişkileri

Bu kavramsal ve eleştirel unsurlar, Haz’ın pornografik imgenin ne olduğu, nasıl üretildiğine ve alımlandığına dair incelikli bir gözlemin ürünü olduğunun hiç şüphesiz en somut kanıtı niteliğinde. Örneğin Thyberg’in pornografik imgenin hazzın kendisini değil de yalnızca temsilini sunduğunu her fırsatta vurgulaması oldukça dikkat çekici. Neredeyse özdönüşümsel bir boyuta sahip olduğunu söyleyebileceğimiz filmin, hem anaakım hem de pornografik sinemada seyirciye vadedilen hazzın aslında mizansenlerin, trüklerin ve kurgunun sayesinde mümkün olduğunu ortaya koyması kesinlikle takdiri hak ediyor. Sahneye konan bu hazzın kamera arkasında ise uzun ve rutin hazırlıkların, sayısız tekrarın ve neredeyse mekanikleşmiş beden hareketlerinden ibaret olduğunu fark etmemek imkânsız.

Filmde göze çarpan detaylardan bir diğeri ise geleneksel anlamda heteroseksüel erkeklere hitap ettiği kabul edilen pornografiyi bu bağlamdan uzaklaştırarak, günümüz sosyal medyasının performansa dayalı yapısıyla beraber ele alması. Porno sektörü elbette bu cinsiyetçi ve heteronormatif yapısından kurtulmuş değil — ki Thyberg filminde Bella’nın yaşadıkları aracılığıyla bu sistemin hâlâ nasıl işlediğini ve kadınlarca içselleştirdiğini açıkça gösteriyor. Yine de insanın sosyal medyanın performatif gerekliliklerine uyum sağladığı ölçüde var olduğunu hissettiği bir gerçeklikte, yüzüne bulaşan spermleri yalarken selfie çeken ya da bir muza deep throat yaptığı videoları satan Bella’nın ulaşmak istediği tatminin, makyaj ya da yemek videosu çeken bir internet fenomeninin yaşadığı tatminden pek de uzak olmadığını kabul etmek gerek. Zira performansın biçimi değişse bile her durumda beden, kişinin sanal tatmine ulaşmasını sağlayan en temel araç olarak çıkıyor karşımıza.

Haz’ın, ne ateşli bir biçimde pornografinin savunmasını yapmak ne de bunu özellikle kadınları küçük düşüren, aşağılayan bir sömürü sistemi olduğu için yerden vurmak gibi bir derdi var aslında. Çünkü pornografi de, gündelik yaşamımızda irademiz ve arzularımızı kullanarak hâkim olmak  yahut benliğimizden bir iz bırakmak istedikçe içine çekildiğimiz görsel-işitsel ve teknolojik uyarıcılardan yalnızca bir tanesi. Haz’ın hedefinde ise kendisinin de bir sinema filmi olarak parçası olduğu bu çelişkiyi ispat etmek var, çözüm yolları sunmak ya da alternatif anlatılara ise – şimdilik- yer yok…


Haz, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.