Şu An Okunan
Memoria: Hipnotik Bir Arayış

Memoria: Hipnotik Bir Arayış

Apichatpong Weerasethakul’un Memoria‘sı, sesleri ve seslerin hafızamızda tetiklediklerini sinemasal zamanmekân içerisinde kristalize etmeye çalışan hipnotik bir arayış öyküsü.


Bu yazı, ilk olarak ‘Altyazı’nın 2021 Yıllığı’nda yayımlanmıştır.


Apichatpong Weerasethakul filmleriyle her karşılaşmamızda, onun dünyasıyla nasıl ilişki kurmamız gerektiği konusunu müzakere etmemiz gerekiyor. Kolombiya’da geçen yeni filmi Memoria, seslerin tetiklediği bir hafıza alanında anlam buluyor. Bir başkasının hafızasına, müsaade alarak giriş yapıp, oradan kolektif bir hatırlama eylemine geçişin imkânını sorguluyoruz. Adım attığımız alanın hangi mekâna ve zamana ait çağrışımlar yarattığını net olarak söylemek zor. Weerasethakul, her şeyi bırakıp seslere odaklanmamızı istiyor sanki. Görüntüden ziyade sese, hatta sesin kendisine bile değil, sesin hayal ettirme kapasitesine kapılmamızı salık veren bir film var karşımızda. Tam olarak duyamadığımız, adını koyamadığımız bir ses, filmin ana arteri.

Tilda Swinton’ın neredeyse bedeninin izlerini silerek canlandırdığı ana karakter Jessica, film ilerledikçe giderek toprağa karışıyor, şehirde aradığını bulamadan dolandıktan sonra, tropik ormanın içinde başarıyla yok oluyor. Bu karakterle birlikte, dünyanın çekirdeğinden gelen bir sesin peşindeyiz. Filmin dramatik olarak en yükseklere çıktığı anlardan birinde, uzun uzun bu sesi tarif etmeye çalışıyor Jessica. Ses nasıl görselleştirilir, yeryüzünün derinlerinden gelen tok bir ses içimizde nereye dokunur? Derinlerden, sanki kadim ve hepimizi aşan, ama bir şekilde hepimizi içeren bir yerden gelen bu sesi tarif etmeli mi ya da onu olduğu gibi, tüm erişilmezliğiyle kucaklamalı mı?

Anılarla, rüyalarla, insanı bekleme kipinde bırakan hastalıklarla, uyku hâliyle hemhâl bir sineması oldu hep Weerasethakul’un. Bu kez, bize ait olmayan bir hafızanın peşine düşmemizi isteyerek, bir işitsel alanın içine atıyor bizi. Burada kılavuzsuz kalıp, kolayca hayal kırıklığına uğramak ve pes etmek mümkün. Son yarım saate kadar sabredildiğinde ise, filmin o uyku ile uyanıklık arasında yakaladığı fazda, mekân algımız yerle bir olmuş şekilde, dünyanın çekirdeğinden gelen bir çağrının neye benzeyeceğini hayal edebiliyoruz.

Bir An: Bir Sesin Peşinde

Memoria’nın en can alıcı sahnelerinden birinde, Jessica, bazen sokağın ortasında, bazen de gece tek başınayken duyduğu gizemli sesin ne olduğunu bulmak için, ses kayıtlarından miksaj yapan bir uzmanla buluşuyor. İlk bakışta mekanik, soğuk duran, her şeyin teknik bir mesele olduğu, seslerin manipüle edilerek her duyguyu yaratabileceği bu kayıt odası, sahne ilerledikçe bir anlam genişlemesi yaşıyor. Belki sinemanın kendisi olarak bile düşülebilecek bir kayıt, kontrol, illüzyon merkezi hâline geliyor. Ses mühendisinin karşısına oturan Jessica, kaynağı belirsiz bir şekilde işittiği o sesi tarif etmeye çalışıyor. Gündelik hayatta kullandığımız kelimelerin, bir tür ulvi anlam atfettiği bu sesi anlatmaya yeteceğinden şüpheli gibi başta. Karşısındaki düğmeler, ileri geri alma butonları, onun duyduğu sese giderek yaklaşıyor. O çeşitli sıfatlar buldukça, mühendis, yeni tonlar çıkarıyor. Sonunda o adı konulamaz sesin bir benzerini yakalıyorlar. Jessica, onu kemirip duran sesi yakalayınca biraz rahatlasa da, başka bir algı boyutundan geliyormuş gibi gözüken olgunun mekanik bir ortamda yeniden üretilmesiyle hayal kırıklığı da yaşıyor. Daha sonra, sesin, başkalarının hafızasına açılan bir tür köprü olduğunu anladığında, üzerinde yaşadığı topraklarda, geçmişten bugüne kalan binlerce sesin bir bileşimi olabileceğini fark ettiğinde, nihayet ona dünyanın derinliklerinden geldiğini düşündüğü bu çağrının hakiki kıymetini idrak ediyor.


‘Altyazı’nın 2021 Yıllığı’nı matbu olarak satın almak için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.