Şu An Okunan
Murat Özer Anısına: Yaşamak

Murat Özer Anısına: Yaşamak

Yasamak, Ikiru

Otuz yıllık meslek hayatı boyunca onlarca kişinin hayatına dokunan, sinema yazarlığını öğreten ve sevdiren, editörlüğünü üstlendiği pek çok basılı ve çevrimiçi yayında sayısız okurla buluşan dostumuz Murat Özer’i kaybettik. ‘Mözer’i 2020 yılında Umut Tazeleyen Filmler köşemiz için kaleme aldığı, Akira Kurosawa’nın Yaşamak filmi üzerine yazısıyla, kendi satırlarıyla anıyoruz.


Bu yazı, Altyazı’nın Ağustos 2020 tarihli 198. sayısında yayımlanmıştır.


Büyük usta Akira Kurosawa’nın kafasındaki tek bir cümleden yola çıkarak Shinobu Hashimoto’yla birlikte senaryolaştırdığı Yaşamak (Ikiru, 1952), “öleceğini öğrenen bir adamın yaşamaya başlaması” diye özetlenebilecek bir hikâyeye sahip. Kurosawa-Hashimoto ikilisinin yazdığı senaryoya hayatî müdahalelerde bulunan Hideo Oguni’nin katkısını da unutmamak gerek. Ana karakterin öykünün ortasında ölmesi gibi “Olacak şey değil!” dedirten bir fikri ortaya atan da o. Belki de filmin bu denli başarılı olmasının ardında yatan nedenlerin başında geliyor bu fikir. Lineer kurguyla gitmeyi planlayan senaristleri uyandıran Oguni, yazım aşamasında senaryonun çöpe atılmasına neden olmuş ama bu hamlesiyle bir başyapıtın ortaya çıkmasını sağlamış.

Yaşamak, Kanji Watanabe adlı bir belediye çalışanıyla tanıştırıyor bizleri. Bölüm şefi olan bu adam, otuz yıldır içinde bulunduğu bu kurumda çalışma arkadaşlarından birinin de yakıştırdığı gibi “mumya” tadında bir hayat sürmektedir. Bir gün bile izin almadan çalışan ama bürokrasinin hantal yapısı içinde iyice etkisizleşen Watanabe, mide ağrıları için gittiği hastanede birkaç aylık ömrünün kaldığını öğrenince, o güne kadar yaşayamadığı hayatını ‘anlamlı’ kılacak bir şeyler yapmak ister. Önce kendini onun ‘Mefisto’su olarak gören bir yazarın rehberliğinde gece hayatına akar, ardından birlikte çalıştığı Toyo adlı genç kızın yaşadığı mutluluğun sırrını kapmaya çalışır ve bunu başarır da. Sonrasında “Yaşadım!” diyebilmenin peşine takılır ve arkasında bir şeyler bırakmak adına çabalamaya başlar.

Buradaki Watanabe karakterinin iyi, doğru, dürüst olmak gibi kaygıları yok aslında. Sadece ‘yaşamak’ istiyor kahramanımız. Kurosawa da başkarakterinin bu isteğini kırmıyor ve ona yaşamanın yollarını gösteriyor adım adım. Bu düzlemde hareket ederken doğrularla yanlışların yanıltıcılığına kurban etmiyor Watanabe’yi, bir ‘insan’ olarak var olabilmesinin önünü açıyor.

Yaşamak, insanın hayat ve ölümle ilişkisinin sınırlarını belirleyen bir ustalık gösterisi, bunu tartışmaya bile gerek yok. Öte yandan bu özelliğini izleyiciyi ‘muhakeme’ arayışı içine sokarak da belgeliyor. Bu filmi gördüğünüzde yaşamınızın (ya da yaşamanızın) gerekçelerini gözden geçirmekten alıkoyamıyorsunuz kendinizi. Doğru ya da yanlış seçimlerle süregiden hayatlarımızın kırılma noktalarını hatırlamak kaçınılmaz oluyor. Bu durum, bir açıdan bizleri düş kırıklığına, umutsuzluğa yöneltse de hiçbir zaman geç kalınmamış olabileceği sorgulamasını yapmamızın da yolunu açıyor. Ayrıntıları önemsizleştiren bir bakış açısının tekdüzeliğinin bizleri birer ‘yaşayan ölü’ye dönüştürmesini engellemenin yine bizlerin elinde olduğunu hissettiriyor Yaşamak. Ve riske açık bir hayatı yaşama gerekliliğini… Murat Özer

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.