4. Başka Sinema Ayvalık Film Festivali İzlenimleri: ‘Karşılaşmaların İzinde’
2020’de pandemi nedeniyle fiziksel olarak düzenlenemeyen Başka Sinema Ayvalık Film Festivali bu yıl evine, Ayvalık’a geri döndü. Şimdiden ülkenin en değerli sinema organizasyonlarından birine dönüşen festivalin bu kadar çok sevilmesinin özünde ortak sinema sevgisi ve onun etrafında gelişen karşılaşma alanları yatıyor.
İlk olarak 2018 yılında düzenlenen Başka Sinema Ayvalık Film Festivali, bu yıl fiziksel olarak üçüncü kez gerçekleştirildi. Daha önceki yıllardan farklı olarak Ekim ayı yerine Eylül başında yapılan festivalin hem önümüzdeki sinema sezonunu açtığını hem de pandemi şartlarına rağmen aynı samimiyetini muhafaza ederek sektör için iyice yerleşik bir alan kazandığını söylemek mümkün. Geçtiğimiz yıl düzenlenemeyen, bu yılki akıbeti de son âna kadar belli olmayan festivalin özünde, takip eden hemen herkesin paylaştığı bir aradalık duygusu var. Herhangi bir yarışmanın düzenlenmediği, esas olarak sezonun filmlerini seyirciyle buluşturma amacı güden festivalin temellerini attığı ‘buluşma’ hissiyatı gücünü ısrarlı sinema sevgisinden, yeni filmlere yönelik ortak meraktan ve benzer konulara ilgi duyan insanları karşılaştırma isteğinden alıyor. Bu durum hâlâ bir şekilde içinde bulunduğumuz pandemi şartlarıyla ve ülke gündeminin kasvetiyle birleşince sektörün belki de en çok ihtiyaç duyduğu diyalog alanlarını, birliktelik hissini Ayvalık’ta bulduğu, gelecekte de bulabileceği rahatlıkla söylenebilir.
Sokağa Taşmak
Başka Sinema Ayvalık Film Festivali, hem takvimi hem de genel yapısı itibariyle önümüzdeki sinema sezonu boyunca öne çıkacak, konuşulacak filmleri bir arada sunma özelliği olan bir organizasyon. Bu yıl da pandemi nedeniyle mekânlarını azaltan, film ve konuk sayısını azaltmak durumunda kalan festival bu şartlara rağmen merak edilen pek çok yeni filmi Türkiyeli seyircilerle ilk kez buluşturdu. 2 Eylül akşamı, Amfitiyatro’da düzenlenen törenle başlayan festivalin açılışını Leos Carax imzalı Annette yaptı. Son filmi Kutsal Motorlar’dan (Holy Motors, 2012) tam dokuz yıl sonra beyazperdeye dönen Carax’ın bu yıl Cannes Film Festivali’ni de açan filminin bu role neden uygun olduğu daha ilk anlardan anlaşılıyor gerçekten. Zira yönetmenin filmi müjdeleyen o ilk karanlığın içinden seyircilere direktifler vererek başlattığı, ‘So May We Start’ (O Zaman Başlayalım mı?) adlı bir parçayla film ekibinin sokağa ve seyircilere doğru taştığı sahneyle açılan bir film Annette. Tüm görkemi, büyüklüğü ve oyunbaz plastikliğinden kendine has bir sinema duygusu doğuran filmin evlerde, endişeyle geçen bir buçuk yılın ardından böyle bir festivali açmasında enerji verici bir şeyler olduğu kesin.
Annette’in görkemli ama içine girmesi zor dünyası hem herkese büyük bir sinema duygusunu bahşetmiş hem de sonraki günlerde festival takipçilerinin aşina olacağı bol esintili Amfitiyatro’dan o gecelik müsaade istemeyi mümkün kılmış gibiydi. Karanlıkta filmi terk eden insanların görüntüsünün bile özlenecek şey olması festival ruhuna ve ona duyduğumuz özleme dair pek çok şey söylüyor ister istemez. Ayvalık’taki festival ruhunun böyle kısa bir sürede oturabilmiş olmasında da bu ortaklık alanlarına dair farkındalık ve ona zemin açmaya odaklı organizasyon rol oynuyor. Ayvalık’ın birbirine yakın, tek bir hatta ilerleyen, erişimi kolay kentsel yapısı etrafında konuşlanan mekânlar ve etkinliklerin planı insanları birbiriyle karşılaştırmak üzerine kurulu. Bu yıl bir festival merkezi olarak işleyen, gündüz söyleşi ve atölyelerin düzenlendiği, akşam saatlerinden geceye kadar da hem parti hem buluşma alanına dönüşen Kraft pek çok açıdan festivalin kalbinin attığı, film sohbetiyle dolup taşan bir mekândı. Sevdiğin ya da nefret ettiğin bir film üzerinden biriyle tanışmanın ya da inceden çatışmanın hazzı, mekânın önüne doluşan kalabalığı birbirine bağlayan yegâne faktör gibiydi.
Bu sohbetlerde en çok ortaklaşılan filmse herhâlde Juho Kuosmanen imzalı 6 Numaralı Kompartıman’dı (Hytti nro 6). Tıpkı Annette gibi Cannes’da prömiyer yapan 6 Numaralı Kompartıman onu tecrübe edenlerle kaçıranlar arasında net bir ayrım yapmaya imkân veren bir yumuşaklığı bıraktı izleyenlerin gözüne. Olli Maki’nin En Mutlu Günü’yle (Hymyilevä Mies, 2016) kendine has bir hayran kitlesi edinen Finlandiyalı yönetmenin Rusya’nın Murmansk bölgesine doğru giden bir trende geçen incelikli öyküsünü takip eden filminin yıl boyunca çok konuşulacak ve yıl sonu listelerinde adı bolca geçecek yapımlardan olduğunu tahmin etmek zor değil. Aynı şekilde bu yılki Ayvalık programının ağır toplarını oluşturan Apichatpong Weerasethakul’un Memoria, Joachim Trier’in Dünyanın En Kötü İnsanı (Verdens Verste Menneske), Ramon ve Silvan Zürcher’in Örümcek ve Kız (Das Mädchen und die Spinne), Dominik Graf’ın Fabian veya Bok Yoluna Gitmek (Fabian: Going to the Dogs), Kirill Serebrennikov’un Petrov Grip Oldu (Petrovy v Grippe) ve Radu Jude’nin Kaçık Porno (Babardeala cu Bucluc sau Porno Balamuc) filmleri de izleme listelerinde mutlaka yer almalı.
Çatlak’tan Sızacaklar
Bunun yanında Ayvalık’ın programının iki ana koldan ilerlediğini söylemek mümkün. Cannes ve Berlin gibi büyük festivallerde ilk gösterimini yapmış filmleri Türkiyeli seyirciyle buluşturan bir programın yanı sıra son iki yılda Türkiye sinemasında üretilen filmlerden oluşturulan seçki de festival boyunca izleyicilerle buluştu. Hava bozup açık hava gösterimleri imkânsız hâle gelene kadar Amfitiyatro’da ağırlanan yerli filmlerin öne çıkanı ise açılış töreninde bu yılın KAV Yılın Yönetmeni ödülünü alan Fikret Reyhan’ın Çatlak filmiydi şüphesiz. Daha önce Antalya ve İstanbul film festivallerinde gösterilip ikisinden de ödüllerle ayrılan filmin yaşadığımız çağdan geleceğe miras kalacağı konusunda pek çok insan hemfikir. Kalabalık bir oyuncu kadrosuyla, tek bir evin içinden bol diyaloglu, tempolu ve yoğun trafikli bir anlatı takip eden Çatlak, kısacık süresinde Türkiye toplumunun güncel yapısına, dertlerine ve aile kurumunun özüne dair tarif edilmesi zor bir çerçeve çıkarıyor.
Önümüzdeki dönemde vizyona girmesini beklediğimiz Çatlak’ın bolca tartışılacağını, en azından tartışmaya imkân tanıyan bir yapısı olduğunu düşünmek mümkün. Benzer şekilde Eylül ayında vizyona girecek Tunç Şahin imzalı İnsanlar İkiye Ayrılır ve Nisan Dağ imzalı Bir Nefes Daha’nın yanı sıra festival yolculuğu devam eden Emre Erdoğdu filmi Beni Sevenler Listesi, Çağıl Bocut’un Sardunya’sı ve Nesimi Yetik’in Dirlik Düzenlik’i de Ayvalık’ta seyirciyle buluşan yerli yapımlar arasındaydı. Çatlak’a ek olarak Beni Sevenler Listesi’nin de önümüzdeki dönemde sinema gündemini belirleyen bir etki yapacağı rahatlıkla öngörülebilir. Halil Babür’ün başroldeki performansıyla dikkat çeken film uyuşturucu satıcılığı yapan Bağcılarlı bir Cihangir mukiminin yaşamına odaklanan epey incelikli bir karakter çalışması sunuyor.
Ayvalık bu yıl güneşli bir yaz havasıyla başlayıp bol rüzgârlı, neredeyse fırtınalı bir havayla uğurladı festival takipçilerini. İlk birkaç günden sonra başlayan şiddetli rüzgâr sebebiyle açık hava gösterimleri birkaç günlüğüne iptal edildi, başta programda olmayan Sanat Fabrikası gösterim mekânlarına eklendi, gösterim takvimi baştan oluşturuldu. Son derece kaotik olabilecek bu gelişmelerin en pratik ve sağlıklı biçimde çözülebilmesi ise Ayvalık’a gelenlerin neden böyle memnun ayrıldığını anlatır nitelikte. Azize Tan’ın yıllara dayanan festivalcilik tecrübesini genç, iletişime açık, becerikli, bölgeyle organik ilişkilere sahip bir festival ekibiyle birleştiren organizasyon yaşanan bir aradalık hissinin esas sağlayıcısı konumunda. Kadın emeğine, yerel oluşumlara ve kurumlara öncelik veren organizasyonun sunduğu ortam, konukların kendisini buradaki oluşuma dâhil hissetmesini mümkün kılan temel faktörler arasında. Özlediğimiz festival ruhunun güçlü biçimde hissedildiği henüz üç buçuk yaşındaki Başka Sinema Ayvalık Film Festivali’nde –Kraft’taki sohbetlerde birçok kez zikredilen ifadelerle– mayanın şimdiden tuttuğunu söylemek de bu yüzden keyif ve mutluluk veriyor.
1988'de İstanbul'da doğdu. İstanbul ve Mimar Sinan üniversitelerinde sosyoloji eğitimi aldı. Çeşitli yayınevlerinde editörlük yaptı, sinema ve edebiyat üzerine yazılar yazdı. 2017 yılında yazmaya başladığı Altyazı’da editör ve yazı işleri müdürü olarak görev alıyor. SİYAD ve FIPRESCI üyesi.