Şu An Okunan
Umut Tazeleyen Filmler: Bağdat Kafe

Umut Tazeleyen Filmler: Bağdat Kafe

“Bambaşka dünyalardan gelen iki kadının aralarında gelişen dostluk mekânın kimliğini belirleyen büyülü bir şey hâline gelmiştir. (…) Gerçekten de herkesin bir arada olmaktan büyük zevk duyduğu bu kolektif mekân neredeyse bir ütopya olarak tasvir edilir Bağdat Kafe’de.”

Bu yazı Altyazı’nın 180. sayısında yayımlanmıştır.

Kuş uçmaz kervan geçmez bir çölde, kavgaya tutuşan Bavyeralı turist bir çiftin son derece stilize mizansenlerle ilerleyen ayrılık sahnesiyle başlar Bağdat Kafe. Kadının canına tak etmiştir; bagajdaki valizi alarak ince topukları kumlara bata çıka, arkasına bakmadan uzaklaşır. Bu tuhaf prolog boyunca yamuk kamera açıları, sıçramalı kurgu, neredeyse bir zaman tüneline girmişiz hissi uyandıran müzik ve kostümler, daha en baştan nerede olduğumuz konusunda kafa karıştırır. İri cüssesine sıkı sıkıya yapışık tayyörü ve tek tüylü şapkasıyla otoyolun kenarında valizini çekerek ilerleyen, sonradan adının Jasmine olduğunu öğreneceğimiz kadın, dünyanın uzak bir köşesinden koparılarak ait olmadığı bir yere fırlatılmış gibidir. Çok geçmeden film bize, bu dünyadaki herkesin biraz böyle olduğunu gösterecektir. Jasmine’e paralel olarak tembel kocasıyla bozuşan ve onu kovan yorgun, öfkeli Brenda, sahibi olduğu Bağdat Kafe’nin uyumsuz sakinleriyle bir arada hayatta kalmaya çalışmaktadır: Aralıksız piyano egzersizleriyle başını ağrıtan oğlu Salomo, 80’lerin tüm aksesuarlarını üzerinde taşıyan ve tuhaf tiplerle takılan ergen kızı Phyllis, kafenin Amerikan yerlisi bezgin garsonu Cahuenga, önünde kamyoncuların kuyruğa girdiği dövmeci Debbie, eksantrik bir Hollywood emeklisi olan Rudi Cox ve açık arazide bumerangıyla koşturan Avustralyalı bir turist.

Bağdat Kafe’nin tozlu, kıpırtısız, biraz da Brenda’nın öfkesiyle biçimlenen kasvetli dünyası Jasmine’in gelişiyle değişir. Başlangıçta çocuklarıyla yakınlaşan, kendi odası dâhil tüm mekânda bir temizlik harekâtı başlatan bu ‘yabancı’dan kasabanın şerifini çağıracak kadar tedirgin olan Brenda, zamanla ona alışır. Jasmine, valizinden çıkan ucuz sihir setinden öğrendikleriyle, yavaş yavaş kafeyi ve bütün ahalisini değiştirmeye başlar ve film, bu tozlu, unutulmuş yol kenarı mekânının bir anda bölgenin en canlı buluşma noktası hâline geldiği bir fantezi dünyasına dönüşür. Bambaşka dünyalardan gelen bu iki kadının aralarında gelişen dostluk mekânın kimliğini belirleyen büyülü bir şey hâline gelmiştir. Dönüşüm o kadar büyüktür ki, Brenda ve Jasmine kafenin küçük sahnesinde ışıltılı bir kabarenin yıldızlarına dönüşürler.

Filmin kendisi de herkesin mutlu olduğu bu fazla iyimser hâle dokundurmadan edemez. Pılını pırtısını toplayıp bu ortamdan ayrılmaya hazırlanan melankolik Debbie’ye neden gittiğini sorduklarında “bu kadar uyum bana fazla!” diye cevap verir Debbie. Gerçekten de herkesin bir arada olmaktan büyük zevk duyduğu bu kolektif mekân neredeyse bir ütopya olarak tasvir edilir Bağdat Kafe’de. Zıtlıklar üzerinden tasarlanmış, faydalandığı tüm klişelere ve inandırıcı olmasının önündeki tüm engellere rağmen izleyiciyi sıcak duygularla sarmayı başaran film, bugünden bakıldığında fazlaca naif bulunabilir ya da o çok popüler olduğu dönemin naifliğini hatırlatabilir bize. Oysa Brenda ve Jasmine’in birlikte dünyayı daha güzel bir yer yapmasının cazibesi vazgeçilecek gibi değil. Biraz ütopya, biraz mutluluk hepimize lazım. 

Bağdat Kafe
(Out of Rosenheim, 1987)
Yön: Percy Adlon

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.