Usta Yönetmenlerin Kısa Filmleri – VII

Oncle Yanco (1967) – Agnès Varda
Süre: 22 dk.
Tür ve metrajın kendisini kısıtlamasına hiçbir zaman izin vermemiş olan Agnès Varda, kısa film çekmekten de filmografisi boyunca vazgeçmedi. Columbia Pictures için çalışmak üzere Hollywood’a çağrılan eşi Jacques Demy ile birlikte 1967’de Los Angeles’a taşınan Agnès Varda, yaklaşık iki sene boyunca orada yaşadı ve farklı formatlarda bağımsız filmler üretmeye devam etti. Batı Yakası’ndaki ’68 ortamı, Amerikan gençliğinin karşı kültür hareketi Varda’yı oldukça cezbetmiş olmalı. Kara Panterlerle ilgili belgeseli Black Panthers’dan (1968) üç kişilik bir ilişki yaşayan Hollywood oyuncularının aşk hayatlarını konu alan uzun metraj kurmacası Lions Love’a (1969), içinde bulunduğu ortamı incelediği filmler üretti bu dönemde. Varda’nın Kaliforniya döneminin ilk filmi ise 1967 tarihli Oncle Yanco (Yanko Amca). Filmin konusu olan Jean Varda, Agnès’in daha önce tanışmadığı, yirmi sekiz yıldır San Francisco’da yaşayan bir akrabası, babasının kuzeni. İzmir doğumlu bir Rum olan Jean Varda, bir süre Paris’te yaşadıktan sonra Sausalito’ya taşınmış bir ressam.
Yanko Amca’nın yaşadığı Sausalito ise, en az tanışacağımız karakterin kendisi kadar renkli bir yer. Sausalito, San Francisco körfezinin karşı kıyısında sanatçıların, yazarların, hippilerin yaşadığı bir ‘aqua-banliyö’. Su üzerindeki bot-evlerin sakinleri arasında domuzu ve keçisiyle yaşayan çiftçi de var, sesten uzaklaşmak için iyice açığa kaçmış bir bot evde yaşayan yazar da… Yanko Amca da bu bot-evlerden birinde resimlerini yaparak yaşıyor. Sausalito, bir Varda filmine yakışacak şekilde, gerçek olmakla birlikte bir hayal ülkesi olabilecek kadar büyüleyici. Üzerinde pembe kazağı, hayatta renkten başka hiçbir şeyi önemsemediğini söyleyen Yanko Amca ise Agnès’ten başka kimin akrabası olabilirdi ki?
İkilinin ilk karşılaştıkları sahne, belgesel izleyen herhangi birinin aklına gelebilecek, “Acaba şu an gerçekten ilk kez mi karşılaşıyorlar, yoksa bu belgesel için yeniden karşılaşmış gibi mi yapıyorlar” sorusunu hemen bertaraf edecek şekilde defalarca tekrar ediyor. Yunanca, İngilizce ve Fransızca “ilk kez” karşılaşıyorlar; bir iki kereden sonra tekrar bu kez klaket kameranın önünde çaktıktan sonra yine karşılaşıyorlar. Böylece filmde kendilerinin de ifade ettikleri gibi “amcanın yeğenini komşularına tanıtmak istediği, yeğenin amcasını karanlık sinema salonundakilere göstermek istediği” ilişkilerinin samimiyeti karşılaşma ânının kendini açık eden kurmacalığıyla da pekişiyor. Bununla da kalmıyor, tanışıp ilk kez sarılmaları sırasında ortalıkta dolaşan iki çocuk, renkli filtrelerden kesilmiş koca kalplerden kadraj yapıyorlar. Varda, renk seven, kolaj yapan ressam akrabasının portresini sunarken hem kendi oyunbazlığının hem de Yanco’nun resimdeki üslubunun hakkını veriyor bu psikedelik sayılabilecek filminde.
Hiç beklenmedik bir yerden çıkan bir kutu dolusu şeker gibi Oncle Yanco. Yeni tanıştığı amcasını bir birinci şahıs belgeseliyle seyirciye tanıtan Varda, üzerinde “Yanco Amca’yı seviyorum” yazan rozet takmaktan ya da orada bulunan başkalarının üzerlerine ‘Viva Varda’ (Yaşasın Varda) rozetleri iliştirmekten geri durmuyor. Bunu da göz önüne alınca, Oncle Yanco’nun eşine benzerine çok rastlanmayacak bir tür filmi olduğu düşünülebilir; bir ‘tanışma kutlaması’ filmi.
<<<
>>>

ODTÜ Psikoloji Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi gördü. 2004’ten itibaren yazılarıyla katkıda bulunduğu ve 2006-2017 arasında editör olarak çalıştığı Altyazı Aylık Sinema Dergisi’ndeki yayın kurulu üyeliğini sürdürmekte. Altyazı Sinema Derneği’nin kurucu üyelerinden olan Aytaç, İstanbul ve Berlin'de sinema yazarlığı, küratörlük ve editörlük yapmaya devam ediyor.