Şu An Okunan
Yuvarlak Masa Tartışması: Game of Thrones

Yuvarlak Masa Tartışması: Game of Thrones

ADŞ: Ned Stark’ın ve Jon Snow’un aslında insani özelliklerinden dolayı öldürülmelerinin nedeni de bu zaten. O dünyanın kurallarına ayak uyduramamaları.

AB: Martin’in aforizmamsı bir lafı var: Kimse kendi hikâyesinin kötü karakteri değil, herkes kendi hikâyesinin kahramanıdır. Bu çok beylik gelebilir ama çok önemli bir vurgu aslında. Kitap bölüm bölüm karakterlerin bakış açısından ilerliyor. Şu an hayatta olmayan, görece önemsiz diyebileceğimiz karakterlerin gözünden anlatılan bir ton şey var kitaplarda.

ADŞ: Kitapların anlatımı gerçekten diziden çok farklı. Kitapta karakterlerin derinine iniliyor. Karakterlerin zihninin içinde geziniyor yazar. Biraz önce dediğimizle ilgili olarak, daha kültürel bir meseleye gelmek istiyorum. Bu Esos-Westeros ayrımıyla ilgili. İyi/kötü yok, bizim Westeros’taki karakterlerimizin hepsi gri dedik. Bir taraftan da burası aslında biraz daha Anglosakson medeniyetini çağrıştırıyor ve o değerlerle yoğrulmuş bir kültür var. Esos ise Ortadoğu’yu hatırlatıyor. Mesela benim için enteresan olan şeylerden biri Dothrakilerin hikâyenin içindeki evrimi. En başta antagonist gibi sunulan ırk, o kültürü yavaş yavaş tanımaya başladıktan sonra bambaşka bir yöne evriliyor. Westeros’takilerin “barbarlık” anlamında onlardan bir farkı olmadığını görüyoruz. Ve aslında Tolkien’in ‘Yüzüklerin Efendisi’nde yaptığı Doğu-Batı ayrımı da kırılmış oluyor burada. Ve beni en çok etkileyen şeylerden biri de ilk başta Westeros’takilerin öteki olarak gördükleri, aşağıladıkları ırkların şu an Dany’yle birlikte işgale gelmeleri. Yani bir tersine işgal hikâyesine dönüşüyor. Mesela Dothrakiler Amerikan yerlilerinden ilham alınarak tasarlanmış. Westeros’u batıda bir kıta olarak düşünürseniz, Amerikan yerlileri bu sefer batıya ait bir kıtayı işgal etmeye geliyor ve tersine bir sömürgeci söylem kuruyor bile denilebilir.

GO: Bütün bu durumu harekete geçirenin beyaz bir kadın olmasını da konuşmalıyız. ‘Doğu’yu özgürleştiren, oradaki köleleri zincirlerinden arındıran, bütün dünyayı kurtaracak kahramanımızın beyaz tenli, gümüş saçlı, mavi gözlü bir kadın olmasını…

ÖG: Hem de zorla ve baskıyla değil herkesin içinden gelerek onunla daha iyi bir dünya olacağına inandığı için kendiliğinden biat ettiği bir kadın…

AB: Ama dizinin bunu kırdığı yerler de var bence. Meereen adlı şehirde bir ara isyan çıkıyor hatırlarsanız. Orada Khaleesi’nin iktidarı kullanış biçimini sorgulatıyor dizi. Öyle olmasa diziye yakışmayan bir düzlükte, tek renklilikte olurdu bu öykü hattı. Ona biçilen özgürleştirici anne (Myra) pozisyonunu kabul etmeyenler de var ve Khaleesi onlara nasıl reaksiyon vereceğini çözemiyor.

ÖG: Sadece orada değil, son sezonda Tarly’leri infaz etme kararı da sorgulanıyor mesela Tyrion tarafından. Yani bu bağlılık yeminleri ve onunla daha güzel bir dünya inancı konusu bol keseden konuşulsa da benim bu dünya güzel olacak gibi bir hissim yok. Ama işte alternatifi Cersei olunca…

GO: Peki Cersei ile Dany arasındaki farkı da konuşalım mı?

SA: Cersei sadece kendi ailesini koruma peşinde, tipik muhafazakâr, sağ. Soyun devamı için uğraşıyor, kendi kanından olanı koruyor. Dany ise dünyayı değiştirmeye çalışıyor. Köleleri özgürleştiriyor, başka bir dünya kurmaya çalışıyor; feodalizmi bitirmenin peşinde. Oradaki iktidar dengesi de çok iyi bence, bir yandan daha eşit, daha özgür bir dünyaya inanıyor ve bunun uğruna mücadele ediyor ama bir yandan da bir lider olarak iktidar pozisyonunun kendisinin getirdiği olası zehirlenmeleri de yaşıyor. O noktada da Tyrion, Jorah ve etrafındakiler onu dengeliyor. Çünkü kadın da olsan cüce de olsan o konumun kendi bedelleri var.

GO: Tyrion bunu Cersei’ye söylüyor aslında: “Aranızdaki fark onun başkalarını dinlemesi senin kimseyi dinlememen” diyor.

AB: Bence dizi boyunca karşılaştığımız tek kötülük tanımı; Cersei’nin “ben sadece ve sadece ailemi korurum, aileden sonrası tufan” tavrı. Bence bunun dışında hiçbir kötülük tanımı yapmıyor dizi.

GO: Bu anlamda da çok temel bir Hollywood geleneğini –aile için her şeyi yapmanın meşru olduğunu söylemini– ciddi bir şekilde bozuyor.

ADŞ: Bir de Vahşiler meselesi var. Dany, Dothrakileri Westeros’a getirdim diyordu, Jon Snow da Vahşiler’i getirdi. Bir şekilde sistemin dışında tutulmaya çalışılmış etnik grupların aslında topluma dahil edilmesiyle doğru bir dengenin oluşabileceğine dair bir fikir var burada. Öyküde bunları yapan karakterler ödüllendiriliyor. Evet yani bir yandan beyaz kurtarıcı var fakat diğer yandan şu âna kadar gördüğümüz birçok hikâyeye nazaran daha cesur..

SA: Bu arada bir yanıyla bu çok karakterli anlatı meselesi çok avantajlı da bir durum aslında. O kadar çok kahraman ve anlatı var ki, o sayede bir iki kahramanı rahatlıkla öldürebiliyorsun beklenmedik şekilde. Tek kahramanın olsa yapamazsın. Çoklu bir anlatı içinde işleyebiliyor.

GO: Zaten çoklu bir anlatı kurmanın kendisi önemli ama. Tam da tek bir kahraman yaratmak yerine çok sayıda kahraman yaratmak, alışık olduğumuz “kurtarıcı” hikâyelerine ciddi bir müdahale.

SA: Kesinlikle. O yüzden de Jon Snow tahta oturmasa, ‘seçilmiş kişi’ miti tuzağına düşmese keşke dizi. Jon ve Dany’nin eşbaşkan olduğu bir çözüm bile ancak bir nebze kurtarır bence diziyi.

ADŞ: Öykü kralların savaşıyken, kraliçelerin savaşına dönüştü. Bunun yanında “erkekliğini” kaybetmiş erkeklerin öyküsüne de dönüştü ve bunu bir güç olarak sunuyor. Son bölümdeki Greyjoy sahnesi çok önemli. Dövüşürken apış arasına tekme yediğinde hadım olduğu için zarar görmemesi ve dövüşü o andan sonra kazanması çok etkileyiciydi bence. Erkeğin bütün gücünün gideceği anda adam güçlendi ve karşısındakini yendi. Ki aynı bölümün başında penis muhabbetinin dönmesi, “bütün dünya galiba penisle alakalı zaten”e varılması da bunların hepsinin bilinçli yapıldığının göstergesi.

SA: Evet. Grey Worm ile Missandei’nin sevişmeleri de öyle bence. Ona o tür bir yeterlilik, iktidar da vermiş oluyor böylece dizi. Dizinin meseleyi ‘sevişmek için de penise ihtiyacı yok’ noktasına getirmesi bence önemli.

ADŞ: Ki ondan önceki bölümde ‘intihar timi’ olarak adlandırılan erkek grubunun kuzeye giderken ‘erkek muhabbeti’ yapması ve bölümün sonunda bir kadın tarafından kurtarılmaları da manidar.

SA: İmgesel olarak da ‘beyaz atlı prens’ gibi gelip adamları kurtarıyor ya beyaz kostümüyle, saçlarıyla filan.

ADŞ: Tam olarak ‘beyaz ejderhalı prenses’.GO: Yüzüklerin Efendisi’nden ayrıldığı ve diziyi daha yetişkin bir izleyici kitlesi için cazip kılan diğer bir nokta da iktidarı çok daha karmaşık bir şekilde irdelemesi; sadece elde ettiğinde insanı zehirleyen bir şeyin çok ötesinde ele alması; erkek bir şey olarak, beyaz bir şey olarak, işgalci, sömürgeci bir şey olarak…

AB: Kimse iktidara bulaşmadan geçip gidemiyor. İktidar beni yozlaştırır, çürütür, ben bundan gönüllüce el çekiliyorum gibi bir şey söz konusu değil. Bunu çok iyi sezdiren  bir anlatı Game of Thrones. İktidar etrafında dönenleri tasvir edişini çok Shakespeareyen buluyorum ben, bu türden diyalogları da.

SA: Kesinlikle. Öbür türlüsü biraz çocukça oluyor: “İktidardan uzak dur, seni zehirler.” Game of Thrones, çok daha kıymetli bir şey yapıyor, onunla nasıl baş edebileceğinin yöntemlerini tartışıyor; ellerini kirletmemek bir seçenek değil, gücün insanları nasıl manipüle ettiği kadar, senin de onu nasıl manipüle edeceğinin yöntemlerini de gösteriyor.

GO: Orta Çağ anlatılarının “iktidar delirtir/çürütür/ mahveder” önermesinin üstüne bütün bir paragraf ekliyor aslında: mahvetmemesi, delirtmemesi için ne yapmalıyız? Deli bir kralla ne yapmalıyız? İktidarın dışında kalanları ne yapmalıyız? gibi bir sürü soruyu tartışmaya açıyor.

SA: Dizinin feminizminden de biraz daha bahsedelim mi? Dizideki çıplaklığın cinsiyetlere göre bölündüğünü ve kadın çıplaklığının yüzde 82 civarı bir şey oluşturduğunu söyleyen infografikli bir makale vardı. Bir de tecavüzün çok fazla olması dizide başından beri, en çok tartışılagelen şeylerden biri oldu.

AB: Bunun için düz bir cevapları var aslında, tartışmaya çok açık tabii yine de. Zaten çok eril bir dünyayı anlatıyoruz, Orta Çağ temelli bir dünya olduğu için buradaki her türlü şiddet de onun yansıması diyorlar. Sansa’nın olduğu tecavüz sahnesi bir kırılma yarattı sanırım, ondan sonra gelen tepkilerle, cinsel şiddet tasvirleri de çıplaklık da azaldı bir nebze.

SA: Evet ama, oralarda da ince çizgiler var. Çünkü bu sefer de dizi birden muhafazakârlaşıyor. Büyük ihtimalle popülerleştikçe ve daha çok insan tarafından izlenmeye başladıkça da azaldı çıplaklık. Littlefinger’ın genelevi vardı yani başlarda. Dorne’da herkes biseksüeldi… Onlar tamamen gitti mesela. Bu sezon Yara var bir tek kuir, ki Dany’yle flörtleştikleri sahneler çok iyi mesela.

ÖG: Buna muhafazakârlaşma diyebilir miyiz emin değilim. Evet, başlardaki kadar cüretkâr mı tartışılabilir, cüret ettiği şeyler değişti belki, bilmiyorum. Bir tür muhafazakârlaşmadan bahsedilecekse bile ben bunun ‘cinsiyet belası’ kadar anlatının kendi içindeki dönüşümlerinde ya da aldığı virajlarda dizinin yer yer anaakımlaşmasıyla ilgili olabileceğini düşünüyorum bazen. Ne kadar kalıpları yıktığını söylesek de faydalandığı arketipler bazen o kadar güçlü olabiliyor ki, hele de popüler bir format içinde bunlardan faydalanırken pekâlâ çizginin öteki tarafına düştüğü yerler de oluyor. Dany’yle birlikte hareket etmeleri Dothrakilerle ilgili algıyı Ali’nin dediği kadar kolay tersine çeviremiyor bence. Dizinin kadın karakterleri erkek bakışından azad ettiği konusunda da beni ikna etmeyen bir sürü an var.

GO: Bir makalede dizinin Bechdel Testi’ni çok az bölümde geçebildiğinden bahsediliyordu. Ama bence biraz Abbas’ın da değindiği duruma bağlı bu: Erkek bir dünyada hayatta kalmaya çalışan, hattâ iktidara talip olan kadınların hikâyelerini izliyoruz. Böyle bir yerden feminist bir yanı kesinlikle var. Ama şu da bir gerçek: ‘Güçlü’ diye tanımladığımız ya da kahramanımız hâline gelen kadınların çoğu maskülen özelliklere sahipler. Hepsi çok iyi savaşan, dövüşen, fiziksel olarak güçlü kadınlar. Arya tam bir tomboy; Yara ve Brienne butch sayılabilir. Sansa onların arasında daha geleneksel anlamda, stereotipik kadın özelliklerine sahip ve belki de sırf bu yüzden, dizide en nefret edilen karakterlerden biri.

SA: Bu arada Cersei’nin saçlarının dizideki dönüşümü tek başına kostüm Oscar’ını hak ediyor bence.

ADŞ: Konuşamadık ama son olarak şunu da hatırlatalım: Dizinin bir de ‘iklim krizi’ üzerinden okuması var. “Siz kendi aranızda debeleniyorsunuz ama yapmanız gereken asıl şey kuzeyden gelen düşmana karşı bir olup savaşmak” diyor öykü. İnsanlar Westeros’a geldikleri için Westeros’un doğası bozuldu ve şimdi de doğa intikam almak için geri geliyor. Kış çoktan geldi.

<<<

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.