Filmekimi Galaları’nda Merakla Beklenen 5 Film
Pandemi koşulları nedeniyle bu yıl geleneksel olarak gerçekleştirildiği nisan ayında düzenlenemeyen 39. İstanbul Film Festivali, normal şartlarda Filmekimi’nin yapıldığı Ekim ayı başında seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. 9-20 Ekim tarihleri arasında hem fiziksel ortamda hem de çevrimiçi olarak gerçekleştirilecek festivalde Ulusal Belgesel Yarışması, Uluslararası Yarışma ve Filmekimi Galaları bölümleri yer alacak. Daha önce Mayıs ayında festival programından bir seçki, Temmuz ayında ise Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması filmleri çevrimiçi ortamda seyirciyle buluşmuş, Ulusal Yarışma filmleri için Sakıp Sabancı Müzesi’nde açık hava gösterimleri de yapılmıştı.
Her yıl büyük festivallerde izleyiciyle buluşmuş önemli filmleri ve ödül sezonunda öne çıkması beklenen yapımları izleyiciyle buluşturan Filmekimi, bu pandemi yılında kısıtlı bir bölümle festivalin programına dâhil oluyor. Biletleri 2 Ekim Cuma günü satışa çıkacak bölümden beş filmi sizler için seçtik.
85 Yazı (Été 85)
Yön: François Ozon
Son olarak Yüzleşme’yle (Grâce à Dieu, 2018) seyirciyle buluşan François Ozon’un yeni filmi 85 Yazı, Cannes Film Festivali’nin bölüm gözetmeksizin açıkladığı 2020 seçkisinde yer alan filmlerden biri. Normal şartlarda ilk olarak Cannes’da seyirciyle buluşacak film San Sebastian ve Chicago film festivallerinde gösterilmişti. 1980’lerde bir sahil kasabasında geçen büyüme hikâyesini kuir bir aşk temasıyla iç içe, yaz aylarına özgü bir atmosferde anlatan 85 Yazı’nı bu yılın Beni Adınla Çağır’ı (Call Me by Your Name, 2017) olarak görenlerin sayısı hiç de az değil.
Günler (Rizi)
Yön: Tsai Ming-liang
Tayvan sinemasının ‘İkinci Yeni Dalga’ yönetmenlerinden Tsai Ming-liang’ın yeni filmi Günler, dünya prömiyerini yaptığı Berlin Film Festivali’nden Teddy Jüri Ödülü’yle ayrıldı. Yönetmenin uzun ve sabit planlara dayalı, seyirciyi görünenin ötesini görmeye davet eden kendine has tarzını sürdüren film, biri kent merkezinde bir dairede, diğeri sessiz sakin bir evde yaşayan iki adamın hayatlarından kesitler sunuyor. Yönetmenin tüm filmlerinde rol alan Lee Kang-sheng’e başrolde Anong Houngheuangsy’nin eşlik ettiği Günler, tamamen diyalogsuz yapısıyla Tsai filmlerine özgü meditatif dünyaya yeni bir kapı açıyor.
Kaçan Kadın (Domangchin Yeoja)
Yön: Hong Sang-soo
Güney Kore sinemasının usta isimlerinden Hong Sang-soo, yeni filminde şehir dışına çıkıp bir süredir görüşmediği üç arkadaşını ziyaret eden bir kadının birkaç gününe odaklanıyor. Yönetmenin ısrarla tekrar ettiği ağır tempolu, bol diyaloglu ve sıklıkla seyirci üzerinde yabancılaştırma etkisi yaratma amacı taşıyan kamera kullanımına dayalı üslubuna aşina olan seyircilerin aradıklarını fazlasıyla bulacakları Kaçan Kadın, Hong Sang-soo’ya bu yılki Berlin Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü kazandırmıştı. Filmin başrolünde ise yönetmenin son yıllardaki vazgeçilmez oyuncusu Kim Min-hee yer alıyor.
Nomadland
Yön: Chloé Zhao
Bu yıl hem Venedik hem de Toronto’da büyük ödülleri kazanarak tarihte bir ilke imza atan Nomadland, şimdiden yılın en önemli filmlerinden birine dönüşmüş durumda. Yönetmenliğini Abilerimin Öğrettiği Şarkılar (Songs My Brothers Taught Me, 2015) ve The Rider (2017) filmleriyle tanıdığımız Chloé Zhao’nun yaptığı, başrolünü Frances McDormand’ın üstlendiği film, Oscar yarışı için dikkat çeken filmlerin başında geliyor. Jessica Bruder’ın aynı adlı romanından uyarlanan Nomadland, her şeyini kaybeden altmışlarında bir kadının yaşadığı toplumu terk edip çıktığı yollardaki modern göçebelik macerasına odaklanıyor.
Undine
Yön: Christian Petzold
Güncel Alman sinemasının en önemli yönetmenlerinden Christian Petzold’un son filmi Transit (2018), dünya prömiyerini Berlin Film Festivali’nde yapmış ve kısa sürede kazandığı kendine has hayran kitlesiyle yılın en sevilen filmlerinden birisine dönüşmüştü. Petzold’un yeni filmi Undine de dünya prömiyerini Berlin’de yaptı, üstelik Transit’teki karşılıklı performanslarıyla hatırladığımız Franz Rogowski ve Paula Beer bu filmin de başrollerini üstleniyor. Diğer yandan Undine, mitolojik bir hikâyeyi günümüz Berlin’ine taşıyan yapısıyla Petzold sineması içinde yeni bir deneme olarak da yorumlanıyor.