Şu An Okunan
Kendine Has Seçki: Müziğin Peşinde

Kendine Has Seçki: Müziğin Peşinde

Aşk Mark ve Ölüm

Kendine Has ve MUBI’nin işbirliğiyle hazırlanan Kendine Has Seçki, MUBI kataloğundan pek çok önemli filme yer veriyor. Listeden seçtiklerimizi bir araya getiriyor ve bu filmler arasındaki ortaklıkları inceliyoruz. Bu kez odağımızda müziğin gücünün peşinden giden üç film var.

Kendine Has, MUBI küratörlerinin yılın öne çıkan filmlerinden ve klasik yapımlardan hazırladığı önemli bir seçkiyi izleyicilere sunuyor. MUBI’nin Kendine Has’a özel sayfasında yer bulan 12 film, farklı coğrafyalardan, türlerden ve yönetmenlerden pek çok etkileyici yapımı bir araya getiriyor. Kendine Has ve MUBI birlikteliğiyle hazırlanan Kendine Has Seçki, seyircileri müzik, sanat, tutku, yaratıcılık dolu filmleri keşfetmeye davet ediyor. Bununla birlikte işbirliği kapsamında yer alan Kendine Has’ın hediyesi 1 aylık MUBI üyeliğiyle, Kendine Has Seçki ve MUBI’nin kütüphanesinde yer alan diğer bütün filmlere ulaşılabiliyor.

Kendine Has Seçki’nin 12 filmden oluşan listesi gerek üretim biçimleri gerek ilgilendikleri konular bakımından birçok farklı noktaya ve bağlama açılıyor. Bu bağlamları ve seçkinin sunduğu farklı zeminleri altyazi.net’teki incelemelerimizde değerlendirmeye devam ediyoruz. İlk listemizde seçkinin tür sinemasının son dönemdeki yükselişine işaret eden güncel yapımlarını bir araya getirmiştik. İkinci listemizde ise yakın ilişkilere, kapanmayan mesafelere ve karmaşık duygulara odaklanan iki filmi birlikte ele almıştık: Örümcek ve Kız (Das Mädchen und die Spinne, 2021) ve Yakın (Close, 2022). Üçüncü içeriğimizde ise bu sefer gözümüzü müziğe dikiyoruz. Kendine Has Seçki’de yer alan ve farklı noktalardan müziği merkezine alan üç filmi beraber düşünüyoruz: Aşk, Mark ve Ölüm (2022), Blue (2017) ve Tripping With Nils Frahm (2020).

Bir Müzik ve Göç Anlatısı

Aşk, Mark ve Ölüm

Dünya prömiyerini Berlinale’de yaptığı günden itibaren bir anda seyircinin en çok sahiplendiği filmlerden birine dönüşen ve bu değerini her geçen gün artıran Aşk, Mark ve Ölüm, 70’li yıllardan itibaren Almanya’ya göç eden ve burada kendi kültürlerini koruyan ve yaratan Türkiyeli işçilerin yaşamına müzik üzerinden bakıyor. Arabeks (2010) ve Motör: Kopya Kültürü & Popüler Türk Sineması (2014) gibi başarılı belgeselleriyle tanınan Cem Kaya’nın bu yeni belgeseli bir yandan Almanya’daki Türklerin kültür yaşantısına, hayata bağlanma biçimlerine ve günlük hayatlarına odaklanırken diğer yandan da sosyolojik bir panorama sunuyor. Dolayısıyla filmi bir müzik belgeseli olarak izleyebilmek kadar Almanya’daki Türklerin göçmenlik yaşantısına dair toplumsal bir anlatı olarak da algılamak mümkün.

Müzik üzerinden gelişen anlatısını toplumsal bağlama yerleştiren Aşk, Mark ve Ölüm konusunu çok farklı biçimlerde ele alırken bir yandan da oldukça eğlenceli bir anlatı oluşturuyor. 70’lerden bu yana Almanya’nın göçmen sahnesine girip çıkmış, sanatsal yolculukları hâlâ devam eden pek çok müzisyeni filmin içerisine katan Cem Kaya, bir anlamda bu her biri kendine has karakterlerin bir kataloğunu da sunuyor aslında seyirciye. Zaten Aşk, Mark ve Ölüm’ü benzerlerinden ayıran temel şey bu kadar büyük bir toplumsal çerçeveyi bu kadar bol malzemeyle anlatırken aynı zamanda eğlenceli ve keyifli kalabilmesi. Katıldığı birçok festivalden seyirci ödülleriyle ayrılan filmin izleyiciyle farklı bağlamlarda kolayca kurabildiği bu ilişkinin merkezinde Türkiyeliliğe dair sahici ve kapsayıcı yaklaşımı yatıyor şüphesiz.

Efsane Bir Grup, Efsane Bir Hikâye

Blue
Blue

Seçkide yer alan bir başka müzik belgeseli Blue ise merkezine tek bir müzik grubunu alıyor: Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın üyeleri arasında yer aldığı efsanevi Blue Blues Band. Gerek Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’nın dikkat çekici kariyerleri gerek dönemin ruhuna üfledikleri kendine has tarzla efsaneleşmiş grubun izini sürüyor Blue belgeseli. Yönetmenliğini Mehmet Sertan Ünver’in yaptığı ve ilk gösterimini 2017 yılında İstanbul Film Festivali’nde yapan filmin en önemli tarafı, bu oldukça önemli müzisyenlerin hayatını takip ederken Blue Blues Band’in söz konusu dönemdeki anlamı ve ağırlığını da filmin anlatısının temel bir parçası hâline getirebilmesi. Tabii ki bunda 90’ların İstanbul sahnesine tanıklık etmiş ve parçası olmuş birçok müzisyenin konuşmacı olarak filme dâhil olmasının önemli bir payı var. Nejat İşler’den Teoman’a, Göksel’den Erkan Oğur’a birçok önemli müzisyeni 90’ların müzik ortamı ve Blue Blues Band hakkında konuşurken dinliyoruz film boyunca. 

Öte yandan bir dönemin müzik üretimine hatırı sayılır katkılar yapmış ve günümüzde müzikal yolculukları hâlâ devam eden pek çok müzisyene ilham olmuş Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin’in bu biçimde yeniden gündeme getirilişi de Blue’nun önem kazandığı noktalardan birisi. Yavuz Çetin’in çok genç yaşta aramızdan ayrılan ve kendi içerisinde efsane olmuş yaşamı da Kerim Çaplı’nın ABD’ye uzanan üst düzey müzik kariyerinin Türkiye’deki karşılıkları da oldukça ilginç değerler taşıyor. Bunun yanı sıra grubun diğer üyeleri Batu Mutlugil ve Zafer Şanlı da röportajlarıyla filme ve Blue Blues Band’in hikâyesinin aktarılmasına önemli bir katkı sağlıyor film içerisinde. Grubun yalnızca içerisinde yer almış müzisyenlerin önemi ve kalitesiyle değil, 90’lar müziği açısından oynadığı önemli rolün film boyunca incelenmesi Blue’yu basit bir müzik belgeselinin de ötesine taşıyor hâliyle.

Sahnenin Kudreti

Tripping With Nils Frahm

Kendine Has Seçki’de yer bulmuş bir diğer ilginç müzik filmi ise yine oldukça kendine has bir sanatçıya yer veren Tripping With Nils Frahm filmi. Bu filmde ise sokaktan ve dikkat çekici bir dönemden sahnenin kendisine, müziğin deneyim tarafına uzanıyoruz. Çağdaş müziğin yıldız isimlerinden, çalışmalarında klasik ve elektronik müzik öğelerini ustalıkla harmanlayan Nils Frahm’ın performansını merkezine alan film hem bir konser filmi olarak hem de müzik deneyimine odaklanan bir yapım olarak işliyor. İkonik müzisyenin aynı kendi gibi ikonik bir sahnede, Funkhaus Berlin’deki performansını belgeleyen film çağımızın en önemli çağdaş müzisyenlerden birinin eserlerine tanıklık niteliği de taşıyor. Victoria (2015) ve Manifesto (2015) gibi son dönemin dikkat çekici filmlerinin müziklerinde de imzası bulunan Frahm’ın bu son derece önemli konserini film evrenine taşıyan Tripping With Nils Frahm Kendine Has Seçki’de de seyirciyi doğrudan müziğin parçası yapan yaklaşımıyla dikkate değer bir görüntü çiziyor.

Gerek müziğin sahip olduğu toplumsal ve kültürel öneme, gerek dönemlerin ruhuna işleyen imza kabiliyetine, gerek sanatsal deneyim bakımından sahip olduğu doğrudan güce alan açan bu üç film yalnızca Kendine Has Seçki’nin müzik filmleri olarak değil aynı zamanda müziğin değeri ve olanakları hakkında beklenmedik diyalog alanları yaratmalarıyla da öne çıkıyor. Beraber düşünmenin birçok olanak sunduğu bu üç film, aynı zamanda son dönemde üretilmiş müzik filmleri arasında da kaliteleriyle dikkat çekmeyi başarıyor.


MUBI küratörleri tarafından hazırlanan Kendine Has Seçki’de yer alan filmleri keşfetmek ve seçkiyle ilgili detaylı bilgi edinmek için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.