Şu An Okunan
Beykoz Kundura’nın Doclisboa Seçkisi: Dün, Bugün ve Hafızadaki İzler

Beykoz Kundura’nın Doclisboa Seçkisi: Dün, Bugün ve Hafızadaki İzler

Beykoz Kundura, dünya çapında öne çıkan belgesel film festivallerinden Doclisboa’nın 20. yılı şerefine özel bir seçkiyle karşımızda. Belgesel Film Kuşağı programı kapsamında Kasım ayı boyunca izlenebilecek filmler Portekiz sineması merceğinden günümüz belgeselciliğine bakmamızı da sağlıyor.

Bugün ülke sineması olarak adlandırdığımız ifade, çoğunlukla belirli bir coğrafya içinde üretilen filmleri belirli kategoriler aracılığıyla konumlandırmamıza yarayan kavramsal bir çerçeve görevi üstlenir. Bu kategoriler yalnızca sinemaya özgü biçimsel unsurlarla sınırlı kalmaz. Özellikle belgesel sinema söz konusu olduğunda siyasi, sosyal ve kültürel dinamikler, ülke sinemasındaki (ve toplumundaki) güncel yönelimleri kavramakta önemli bir rol oynar. Yakın dönem Portekiz belgeselciliğinin biçimsel ve kavramsal odak noktalarını bir araya getiren Doclisboa seçkisi, bize tam da bu yönelimleri keşfetme, yorumlama ve Portekiz sinemasına ulus ötesi bir bakışla yaklaşma fırsatı sunuyor. 

Geçmişe Uzanan Yollar

Geçmişin, hafızanın, hatıraların, kalıntıların yahut artıkların gerek toplumsal gerek kişisel tarihlerdeki kilit konumu, çoğu belgeselci için film üretim süreçlerinin başlangıç noktasını oluşturur. Seçkide Tiago Siopa’nın 2020 yılında Doc Alliance ödülüne layık görülen filmi Hayaletler: Eve Giden Uzun Yol (Fantasmas: Caminho Longo para Casa, 2019), belgesel formunun geçmişle kurduğu ilişkinin ne denli esnek ve yaratıcı olabileceğinin kusursuz bir örneği niteliğinde. Siopa’nın kamerasını Portekiz kırsalındaki aile evine çevirdiği film, nesilden nesile aktarılan hikâyelere, sırlara ve çatışmalara folklorik bir perspektiften yaklaşıyor. Yönetmenin yakın zamanda kaybettiği büyükannesi Maria’nın bir hayalet olarak karşımıza çıkmasıyla Hayaletler’in bizi olağanüstü bir aleme davet ettiğini daha en baştan hissediyoruz. Ama bir yandan da taşra yaşamına özgü fiziksel işlere, bu yaşamın sıradanlığına ve rutin doğasına alan açan film, hem anlatısal hem de biçimsel anlamda ikilikler üzerinde inşa edildiğini ortaya koyuyor. Yönetmenin annesi biçim değiştiren bir buluta ve bir kara kediye dair rüyalar görürken, babası Fernando evin etrafında pusuya yattığına inandığı kurt adamın peşine düşüyor. Kardeşi Carlos’un bulduğu ve fosil kalıntıları içeren taş ise, başka imge boyutlarına kapı açan büyülü bir nesneye dönüşüyor. Ailesine ve taşra yaşamına etnografik bir hassasiyetle yaklaştığına şüphe olmayan yönetmenin, aynı zamanda kurmaca unsurlarla klasik belgesel formunun çok ötesinde bir ilişki kurduğunu söylemek mümkün. Kadim ve spiritüel inanışlar ile maddi ve rasyonel dünya görüşü arasındaki ayrılıklarsa Siopa ve hayalet büyükannesinin sohbetlerinde yankı buluyor. Filmin, insan yaşamı, doğal çevre ve doğaüstü fenomenler arasında kurduğu incelikli bağlar ve sade sinema dili dolayısıyla Apichatpong Weerasethakul’un sinemasını ve özellikle de Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor (Loong Boonmee raleuk chat, 2010) filmini akla getirdiğini de not düşebiliriz. 

Hayaletler: Eve Giden Uzun Yol

Hayaletler, geçmiş ve hafızayla kurduğu ilişkiyi büyük ölçüde anlatı düzleminde inşa ederken seçkide bulunan iki kısa filmin de bu ilişkiyi biçimsel denemeler aracılığıyla ele aldığını söylemek mümkün. Sırasıyla Başka Bir Gelgit (Para outra maré, 2020) ve Bizim Çorak Ülkemiz (Fora da Bouça, 2021) filmlerine imza atan Francisca Alarcão ve Mário Veloso’nun Pedro Costa, Miguel Gomes ve João Pedro Rodrigues gibi usta yönetmenlerin eğitim aldığı Lizbon Tiyatro ve Sinema Okulu’ndan mezun olduğunu da belirtelim. İki genç sinemacının da hareketli görüntü formatının statik imgelerle olan geriliminden beslenen bir estetik dile başvurması ise ilginç bir detay. Francisca Alarcão’nun Başka Bir Gelgit’i, tıpkı Hayaletler gibi aileyle özdeşleşmiş bir mekânı merkezine alıyor. Yönetmenin büyükanne ve büyükbabasının Moledo’ya ziyaretlerinden geriye kalan imgeleri bir fotoğraf albümü biçiminde bir araya getirdiği film, seslerin çağrışım gücüyle geçmişe uzanıyor. Film, yönetmenin onlara yazdığı mektupta da bahsettiği gibi ‘bir daha asla tekrarlanmayacak anları fotoğraflamanın büyüsünden’ besleniyor. Fotografik imgenin durdurduğu, geri gelmeyen anlar karşısında durmaksızın birbirlerinin yerini alan dalgalar bizlere başka bir zamanın tasvirini sunuyor. Mário Veloso’nun yönettiği Bizim Çorak Ülkemiz ise unutmanın geri döndürülemez doğasına vurgu yapan formalist bir film. Sinemanın geçmişi şimdiye taşımasının yalnızca biçimsel ve estetik bir inşayla mümkün olduğuna ve kaybolan zamanı geri getirmenin imkânsızlığına dikkat çeken Veloso, kumaşlar, fotoğraflar ve aynalarla kurduğu kompozisyonlarıyla Vanitas tablolarına göz kırpıyor.

Gaziler, Müzisyenler ve Otomatlar

José Oliveira ve Marta Ramos’un yönetmenliğini üstlendiği Savaş (Guerra, 2020) ise geçmiş ve hafıza temasını yakın dönem Portekiz tarihinin karanlık sayfalarında keşfe çıkıyor. Portekiz Sömürge Savaşları’nda savaşmış bir gazinin geçmiş travmalarıyla başa çıkma ve yaşamını sürdürme çabalarını ele alan film kurmaca-belgesel ayrımını aşan bir yaklaşıma sahip. Filmde José Lopez’in hayat verdiği Manuel Santos karakterini biyografik bir anlatı aracılığıyla tanımıyoruz. Manuel’in benliği, savaşın travmalarını hem vücutlarında hem zihinlerinde açtığı derin yaralarla hisseden sayısız insan deneyiminin birleşiminden meydana geliyor sanki. Savaş, geçmiş ve şimdi arasında bitmek bilmeyen bir vicdan muhasebesinde sıkışıp kalmış askerlerin dünyasını yansıtan öznel bir zaman inşasına sahip. Çizgisel bir anlatıdan çok parçalı bir yapıyı benimseyen filmde Manuel’i ziyaret eden anıları, kâbusları ve hayatta olup olmadıklarını bilmediğimiz asker arkadaşları ise savaşın rasyonalize ettiği sistematik şiddetin kurbanı insanlıktan geriye kalan kırık parçalardan başka bir şey değil. 

Hayâlim, Aşk Hakkında

Seçkide anlatılarını belgesel-kurmaca ayrımı üzerine kuran filmlerden farklı olarak daha konvansiyonel bir belgesel dilini benimseyen Hayâlim, Aşk Hakkında (Il sogno mio d’amore, 2018) ise gözlemci ve meditatif bir bakışa sahip. Nathalie Mansoux ve Miguel Moraes Cabral’ın iki yıl boyunca Lizbon Ulusal Konservatuarı’ndaki öğrenciler ve öğretmenlerin çalışmalarını takip ettiği film, Frederick Wiseman’ın toplumsal kurumlara özgü yapıları ve insan ilişkilerini keşfe çıkan sinemasını akla getiriyor. Yönetmenlerin ses ve jestlerin çağrışım gücünü özellikle vurgulamaya çalıştığı filmde, bu iki unsurun öğrenci-öğretmen arasında inşa edilmiş pedagojik dilin temelini oluşturduğunu görüyoruz. Hayâlim, Aşk Hakkında, ele aldığı öznelere karşı mesafeli bir bakışı benimsese de, açı – karşı açı yerine dış ses kullanımına öncelik tanıması, filmin kadraj dışı sesleri âdeta bestelerin geçmiş zamandan çağrılan birer hayalete dönüştüren özgün bir akustik şemaya sahip olduğunu da kanıtlıyor. Geçmiş, filmi yalnızca ses düzeyinde ziyaret etmekle kalmıyor. Konservatuar binasının esasen 17. yüzyıldan günümüze ulaşmış bir manastır olması, geçmişin tüm atmosfere yayılmış varlığını ortaya koyuyor.

Gündüz Gece

Emily Wardill’in kendine has video çalışması Gündüz Gece (Night for Day, 2020) ise hiç şüphesiz seçkide yer alan en ilginç ve ufuk açıcı yapım. Sanatçının Viyana’daki Secession’da gerçekleşen sergisi kapsamında tamamladığı proje, Portekiz’de diktatörlük rejiminin devrilmesi için mücadele eden devrimci Isabel do Carmo’nun ve hareketli görüntü tanıma teknolojileri üzerine çalışma yapan astrofizikçiler Alexander Bridi ve Djelal Osman’ın ses kayıtlarını temel alıyor. Wardill’in do Camo’yu bir anne, Bridi ve Osman’ı ise onun oğulları olarak tahayyül ettiği bir ilişki etrafında şekillenen anlatı, 20. yüzyılın Marksist idealleri, kadın örgütlenmeleri ve devrimci ütopyalarıyla günümüzün start-up dünyasında optimize edilmiş tekno-ütopyaları arasındaki ideolojik gerilimler üzerine eğiliyor. Çalışmasında buluntu görüntüler, arşiv görüntüleri ve 3D animasyon gibi farklı formatlara yer veren Wardill, ayrıca Pressburger ve Powell’ın Hoffmann’ın Sihirli Masalları (The Tales of Hoffmann, 1951) filmindeki otomat Olympia figürü vasıtasıyla kadın bedeni ve performativite üzerine de kafa yoruyor. Gündüz Gece, spekülatif anne-oğul ilişkisine sık sık geri dönse de kullandığı görsel, işitsel ve kavramsal materyalin zenginliği ve çeşitliliği bizleri tek bir anlatıyı takip etmekten ziyade, teknoloji, ideoloji ve ütopyalar üzerine farklı sorgulamalara davet ediyor. 


Kundura Sinema’nın Portekiz sinemasından yakın dönem belgeselleri bir araya getiren ‘Doclisboa Seçkisi: Dünde ve Bugünde’ başlıklı programı 6, 13 ve 20 Kasım Pazar günleri saat 15:00’te Beykoz Kundura’da düzenleniyor. Programla ilgili detaylı bilgi almak için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.