Şu An Okunan
Dansın Başladığı An

Dansın Başladığı An

Beni sinemada ‘dansın başladığı an’ ürpertiyle doldurur. Sözün kesintiye uğraması, sahneye çıkma duygusu –sanki ben de sahneye çıkıyormuşumdur–, kendini unutma, derisinden sıyrılıp çıkma, hepsi o ânın içindedir. ‘Dansın başladığı an’ hem çevremizi saran her şeye ama her şeye meydan okur, hem de o anda zerre zerre çözülür, evrene karışırız. Hayat kötüdür, söz nafiledir, müzik iyidir, dans daha da iyidir. Dans aşkınlıktır. Aklıma hemen dört sahne geldi, demek bunlar benim için en önemlileri. Anna Magnani Mamma Roma’da oğluna ‘Violino Tzigano’ şarkısıyla dans etmeyi öğretmeye çalışır. Her şey berbattır ikisi için de, daha da berbat olacağına kuşku yoktur. Ama Magnani küçük portatif pikabı çalıştırıp da ince sesiyle tango söyleyen kızın şarkısı başladığında her şey iyidir anne-oğul için. Dansa başlarlar; hem bütün sıkıntılarıyla çevrilidirler, hem hepsinin üzerinde süzülen kendi yarattıkları bulutun üstünde… Dev bir “Platon’un Mağarası”ndan başka bir şey olmayan Amerikan müzikal sinemasında da böyle anlar vardır. Yağmur Altında’da, Gene Kelly sevgilisinden o öpücüğü alıp da sakin sakin yoluna devam edemez. Dans etmeye başlamalıdır. Yağmur altında sırılsıklam olmak da yetmez ona. Su birikintilerine şapır şupur dalması, sokaktaki stüdyo yapısı yağmur sularını dört bir yana sıçratması gerekir. O an onu seyreden ben onunla oradayım. Tersi de var; sadece ve sadece tabiatla çevrili olduğumuzu, her yaptığımız yüce ya da yırtıcı şeyin onun bir parçası olduğunu söyleyen didaktik panteist Terrence Malick’in Badlands’inde tabiatın uçsuz bucaksızlığına cevap veren şey, Nat King Cole’un bir araba radyosundan yükselen sesidir. İki çocuk âşık gece vakti karanlıkta yol alırken şarkı başlar, Martin Sheen radyonun düğmesini çevirir, “Nat King Cole!” der hayretle, hayranlıkla. “Nat King Cole” yapılmış, adı konmuş bir şey değildir o an. Karanlıkta, karanlığa doğru genişleyen, yayılan Ses’tir, tabiata “ben buradayım, yumuşağım, incinebilirim, savunmasızım, ama hayaller benden sorulur!” diyen İnsan’ın sesi. Sissy Spacek’le Martin Sheen arabadan iner, ‘A Blossom Fell’le dans ederler. Tabiatın, karanlık ormanın üzerinde bir yerdedirler. Kartezyenlikten, analitiklikten ortasından çatladı çatlayacak gibi olan Godard bile Bande à Part’da karakterlerine aniden Madison dansı yaptırırken onların bir ‘parantezde’ olduklarını ya da kendilerine bir ‘parantez yarattıklarını’ ya da ‘bir parantez açtıklarını’ söyler dış sesten. Üçünün de dansları berbattır ama dansın başladığı an bu üç Pinokyo’nun da ayaklarının yerden kesildiğini, aklın kenarlarında, sınırlarında bir yerde gezindiklerini düşünürüz, Godard’larıyla birlikte. Fatih Özgüven

Mamma Roma (1962)
YÖN: PIER PAOLO PASOLINI

Yağmur Altında (Singin’ in the Rain, 1952)
YÖN: STANLEY DONEN, GENE KELLY

Kanlı Toprak (Badlands, 1973)
YÖN: TERRENCE MALICK

Bande à Part (1964)
YÖN: JEAN-LUC GODARD

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.