Şu An Okunan

Cannes’da dün itibariyle yarışma filmlerinin yarısı gösterilmiş oldu. Corneliu Porumboiu, Diao Yinan, Jessica Hausner ve Terrence Malick’in son filmlerine dair kısa kısa…

Ahmet Gürata

Cannes Film Festivali’nin altıncı günü geride kalırken, ana yarışmadaki yirmi bir filmden on biri izleyici karşısına çıkmış oldu. Söz konusu on bir film arasında şimdiye kadar en çok öne çıkan yapım açık arayla Pedro Almodóvar’ın Dolor y Gloria’sıydı (Acı ve Zafer). Günlükte bu kez yarışmada hafta sonunda izlediğimiz filmlere kısaca bakalım… Herkesin merakla beklediği yapımlardan biri, daha önce Bükreş’in Doğusu (A Fost Sau n-a Fost?, 2006) ve Polis (s.) (Politist, adjectiv, 2009) filmleriyle Cannes’ın yan bölümlerinden ödülle dönen Corneliu Porumboiu’nun La Gomera’sıydı. Romanya’nın yanı sıra Kanarya Adaları’na, Singapur’a uzanan bu yüksek bütçeli film, yönetmenin alışageldiğimiz üslubunun uzağında bir neo-noir. Klasik westernlerden Sapık’ın (Psycho, 1960) duş sahnesine kadar farklı klasiklere göndermelerle dolu yapım, ne yazık ki Porumboiu’nun önceki filmlerinin derinliğinden uzak. Filme adını veren La Gomera adası sakinlerinin konuştuğu kuş dili gibi farklı egzotik öğeler bir noktaya kadar ilgi çekici olsa da, La Gomera tür kalıplarının ötesinde bir yenilik barındırmıyor.

Karikatürize karakterleriyle soygun filmi türünün klişelerine sıkışmış bu filme karşılık, Nan Fang Che Zhan De Ju Hui (Yaban Kazı Gölü) kanun kaçağı gangster karakteriyle seyircisine zekice kurgulanmış bir tür filminin sürükleyiciliğini tattırıyor. Kara Kömür, İnce Buz (Bai Ri Yan Huo, 2014) filmiyle Altın Ayı kazanan yönetmen Diao Yinan’ın bu son filminin ana kahramanı, bir polisi öldürdüğü için aranan bir motosiklet çetesinin lideri. Polisin filme adını veren Yaban Kazı Gölü civarında çembere aldığı kaçak kahramanımızın imdadına bölgede mesai yapan fahişelerden biri yetişiyor. Film, trajik (erkek ve kadın) kahramanları ve gece çekimleriyle seyirciyi başarıyla tekinsiz atmosferinin içine alıyor.

Yarışmanın bir diğer farklı tür filmi de Avusturyalı yönetmen Jessica Hausner’in uluslararası bir kadroya sahip Little Joe’su. Film, aynı zamanda 1940’ların “paranoyak kadın” filmlerinin izinden gidiyor. Genellikle otoriter bir erkek figürü tarafından manipüle edilen kadın kahramanlara odaklanan söz konusu filmler, onların dünyaya bakış açılarını sorgular. Seyirci, “deli” olarak damgalanan bu kahramanlar aracılığıyla algılanan gerçekliğin arkasındaki hakikati sorgular. Hausner, Rebecca (1940) ve Gaslight (1944) gibi klasiklerden hatırlayabileceğimiz “paranoyak kadın” temasını günümüze taşırken, hakikati erkeğin tekelinde tutan psikanalizi de sorguluyor. Ancak stilize mizanseni ve oyunculuklarıyla, seyircisini yabancılaştıran ses tasarımıyla içine girilmesi kolay bir film değil bu. Little Joe’nun esas kıymeti, günümüzün (William Davies’in tabiriyle) “mutluluk endüstrisine” getirdiği incelikli eleştiride yatıyor.

Cannes’ın yabancısı olmayan bir diğer isimse, 2011’de Hayat Ağacı’yla (The Tree of Life) Altın Palmiye’nin sahibi olan Terrence Malick. Usta yönetmen A Hidden Life’la gölgede kalmış gerçek bir hayat hikâyesini, İkinci Dünya Savaşı’nda askere alınan ancak Hitler’e bağlılık yemini etmeyi reddeden Franz Jägerstätter’i konu alıyor… Yönetmen, zor koşullarda vicdanın sesini dinleyen ve bunun bedelini ödeyen kahramanı aracılığıyla, aslında daha çok günümüze göndermede bulunuyor: Çivisi çıkmış otoriter bir dünyada, insan boyun eğmeden insan kalabilir mi? Buraya kadar her şey güzel. Ama keşke Malick bu ibret hikâyesini üç saat boyunca ağdalı bir dille anlatmaya çalışmasa… Çoğunlukla yüzlerini çerçevenin içinde göremediğimiz karakterlerin fısıldadığı veciz monologlar ve aşırı vurgulu müzik karşısında, kendinizi bir duygu sağanağının altında direnirken buluyorsunuz. Armani defilesinden çıkmış gibi giyinen köylülerden ve ana karakterimizin en zor koşullarda bile bozulmayan janti saç tıraşından ise hiç söz etmeyelim… A Hidden Life’ın belki de yegâne sürprizi, beyazperdedeki son rolünde yine bir Nazi’yi canlandıran Bruno Ganz’dı. Ünlü ‘Hitler tepki gösteriyor’ mimini çağrıştıran kısa sahne, usta oyuncuya ironik bir veda.

<<<

>>>

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.