Şu An Okunan
Aquarius: Bir Şehir, Bir Bina ve Bir Kadın

Aquarius: Bir Şehir, Bir Bina ve Bir Kadın

Aquarius

Kleber Mendonça Filho imzalı Aquarius, kentsel dönüşüme tek başına direnen bir kadının, Clara’nın dünyasına odaklanıyor. Clara’nın içinde yaşadığı ve savunduğu, filme adını veren binayla ilişkisi pek çok şeyin taşıyıcısı konumunda.


Bu yazı, Altyazı’nın Nisan 2017 tarihli 171. sayısında yayımlanmıştır.


Brezilyalı yönetmen Kleber Mendonça Filho’nun yeni filmi Aquarius, yönetmenin ilk kurmaca filmi Komşu Sesler (O Som ao Redor, 2012) gibi siyah-beyaz fotoğraflar eşliğinde açılıyor. Tüm perdeyi kaplayan fotoğraflarda sonradan Brezilya’nın kuzeydoğu sahilinde bulunan Recife olduğunu anlayacağımız bir sahil şehrinden manzaralar var. Keyifli plajlara ve uzun bir sahil şeridine sahip, o sahil şeridi boyunca kendini göstermeye başlamış yüksek binalarıyla dönüşüm içindeki bir şehirden izler yansıyor perdeye. Fonda ferah, hafifçe esen bir müzik çalıyor.1 Mendonça, filminin açılışında seyircisini bir duygu durumuna, geçmişin ve anıların huzurlu kapsayıcılığına çağırıyor sanki. Film boyunca yönlendirici olacak bir ruh hâlini en baştan sezdiriyor. Bizi bir nostaljiye davet ediyor.

Aquarius’un tam merkezinde bulunan ve hikâyenin taşıyıcısı olan Clara karakterine son yılların en akılda kalıcı performanslarından birisiyle hayat veren Sonia Braga’nın bir röportajında film için söyledikleri fazlasıyla açıklayıcı aslında: “Benim için bu film bir şehir, bir bina ve o binanın içinde yaşayan bir kadınla ilgili. Hikâyenin sadeliği de burada yatıyor.”2

Aquarius

Geçmişin Anıları, Şimdinin Devamlılığı

Filme adını veren Aquarius binası, ana karakter Clara’nın da dahil olduğu ailenin birçok kuşağının doğup büyüdüğü, içinde sayısız anı barındıran, kendi hafızasına sahip bir yapı. Recife’nin zengin muhitlerinden birinde, denize nazır bir konumda bulunuyor. Buradaki aile yadigârı apartman dairesinde yaşayan Clara ise geçmişte kanseri yenmiş, on yedi yıl önce kaybettiği kocasının ardından yalnız yaşayan, güçlü, sağlam bir figür. Yıllarca sürdürdüğü müzik eleştirmenliği kariyerinin ardından emekliliğini evinde plakları, eşyaları ve gündelikçisi Ladjane’la beraber geçiriyor.

Clara’nın hayatı, bir gün kapının çalmasıyla köklü bir değişikliğe uğruyor. Clara, Aquarius’un bir gayrimenkul şirketi tarafından kentsel dönüşüme dahil edilmek istendiğini ve şirketin binadaki diğer bütün daireleri satın aldığını öğreniyor. Fakat Clara, anılarla dolu evini satmaya yanaşmıyor ve Clara ile şirket arasında pasif agresif bir soğuk savaş başlıyor. Clara, evine sahip çıkarak ve gündelik hayatına sadık kalarak bir değer mücadelesi vermeye başlayınca, senaryodaki bu satır başıyla birlikte, filmin açılışından itibaren etkinliğini hissettiğimiz toplumsal ve politik arka plan da iyice görünür hâle geliyor. Sermaye unsurlarının kent hafızasına yönelik hoyratça saldırılarını ve dayatılan bu dönüşüme direnen unsurların savruluşunu Clara’nın hikâyesi üzerinden izliyoruz.

Bu anlamda Clara güçlü, ne istediğini bilen, kültürlü fakat artık gözden düşmüş bir üst-orta sınıf, sol-entelektüel kuşağın temsilcisine dönüşürken, bahsi geçen şirketin faaliyetleri de, değerli kent bölgelerini rant alanları hâline getirerek ayrıcalıklı sınıflara “güvenli” mekânlar tesis etme politikasının bir alegorisi olarak beliriyor. Bu anlamda Aquarius’un hikâyesi, toplumsal sınıflar arasındaki ayrışmayı fiziksel hâle getiren kentsel dönüşüm projelerinin Brezilya’da hâlihazırda epey keskin olan sınıflar arası uçurumu nasıl iyice keskinleştirdiğine işaret ediyor. Buradan bakınca, filmde Clara’nın da ayrıcalıklı bir sınıfa mensup olması ve paraya ihtiyaç duymaması, bir yandan mücadelesinin manevi bir vurguya sahip olmasını sağlıyor. Diğer yandan ise Clara’nın mücadelesinin, bu karakterin mensup olduğu sol-entelektüel kuşağın dönüşmekte olan toplumsal değerler karşısındaki konumu bağlamında okunabilmesine de olanak tanıyor. Filmde Clara’nın verdiği mücadelenin, günümüz sorunlarına dair politika üretmekte zorlanan, en iyimser ifadeyle atıl ve nostaljik kalan sol-entelektüel kuşak açısından ilham verici olması, filme iyimser ton katan unsurlardan birisi. 

Bu noktada Clara’yı enteresan kılan şey, karakterin geçmişe yaka paça, umarsız bir nostalji hissiyle tutunmuyor oluşu. Clara, bugünü ve geçmişi kendi öznel zamansallığında yaşamayı seçen, geçmişin anılarını ve hikâyelerini bugünde var eden objeleri hayatında tutmayı tercih eden bir kadın. Kendisiyle röportaj yapmaya çalışan gazetecinin anlayamadığı da bu; Clara, zamanla değişen yaşama, nesnelere, araçlara ve teknolojilere eşit mesafede yaklaşıyor. Hem mp3’ten hem plaklardan müzik dinlemesi, müziğin kendisine ulaşmayı önemsediği için. Ama bu durum plakların kendi hikâyeleri olduğu gerçeğini de değiştirmiyor. Bu anlamda geçmişi ve geçmişin anılarını, şimdiyle bir devamlılık içinde hayatta tutmayı önemsiyor Clara, yaşla gelen bir nostalji duygusuna tutunmuyor.

Bu durum kendini Clara’nın, dairesine ve içindeki eşyalara tutunma biçiminde de gösteriyor. Filmin daha en baştan bizi Clara’nın gençliğine götürerek anılaştırdığı ve bilhassa cinsellik üzerinden kurulan bir bağla işaretlediği bir şifonyer tam da bu açıdan önem taşıyor. Zira o şifonyer filmin şimdiki zamanında Clara’nın modern biçimde döşenmiş evinde bulunuyor ve kullanılıyor. Geçmişten kalan bir mobilya, o kuşaklararası değerler birikiminin bir dayanak noktası, bir geçmiş zaman imleyicisi hâline getiriliyor.

Diğer yandan Mendonça, ana karakteriyle mesafesini iyi ayarlıyor ve herhangi bir duygu durumunu dayatmadan objektif ve çok yönlü bir karakter portresi oluşturuyor. Zaten filmi de, Clara karakterini de güçlü ve komplike kılan özelliklerin temelinde bu sarih bakış açısı var.  Mendonça’nın zumları ve keskin hareketleri cesurca kullanan kamerası Clara’nın alt sınıfla kurduğu tahakküm ve görmezden gelme ilişkisini de, Clara’nın koca bir şirkete tek başına ve yalnız bir kadın olarak direnmesini de aynı mesafeyle izliyor. Samimi ama akılcı. Adil ama duygulu.

Aquarius

Hassas Bir Sınır 

Mendonça’nın, anlattığı hikâyeye bakış açısındaki bu akılcı samimiyetin, arka planına aldığı toplumsal unsurları filme yedirme konusunda da işlediği bir gerçek. Film, o toplumsal arka planı görünür kılarken, yansıttığı politik unsurların cazibesinde kaybolmadan anlattığı kişisel hikâyeye her daim sadık kalmaya çalışıyor. Odağına aldığı Clara’nın hikâyesinden asla kopmayan yönetmen, Aquarius’la biçimsel ve tematik birçok ortaklık taşıyan ilk kurmaca filmi Komşu Sesler’de de benzer tematik bölgelerde gezmiş, odağını birden fazla karakter arasında dağıtıp biraz daha karamsar bir atmosfer sunmuştu. Aquarius’taysa, tek bir ana karakter üzerinden anlatılan, daha ümitli bir öykü izliyoruz.

Aquarius’un iyimserliği Clara’nın hayatındaki “herhangi anlar”a (Deleuze’ün kullandığı, Ulus Baker’in de değindiği tabirle) kararlı bir sıradanlıkla tutunmasına dayanıyor biraz. Belki de yaşadığımız dönemin lanetiyle unuttuğumuz, politik olanın bazen sadece ve sadece bizi biz yapan basit değerleri savunmak anlamına gelebileceğini, geçmişi imleyen bir şifonyerin ya da bazı anıların taşıyıcısı olan bir evin kavgasını vermenin her şeyden önemli olabileceğini hatırlatıyor. O meşhur sözdeki gibi, iktidar hayatı hedef aldığında hayatın iktidara direniş olması her şeyden daha önemli ve daha temel bir mücadeleyi açığa çıkarabiliyor. Mendonça’nın hem bir tür özdeşim etkisini arayan hem de karakterinin öyküsüne dair bir nihai son sunmak yerine hikâyeye yeni bir perde açan güçlü finali de o başta kendi hayatında var olma ve gerekirse bunun mücadelesini verme hissini hediye etmek istiyor sanki seyircisine. O şifonyerin her şeyden önemli olduğunu bas bas bağırıyor.

Sonuç olarak Aquarius, geçmişe, bugüne, değişime, hatıralara ve hatıraları hatıra yapan zamanın kapsayıcılığına dair bir film. Yönetmen Kleber Mendonça Filho bunu yaparken hem başkarakteri Clara hem de Brezilya toplumunun dönüşümü açısından iki taraflı bir metafor olarak kullandığı Aquarius binasının hikâyesini kişisel bir tonda ve geçmişiyle o bina üzerinden bağ kuran karakteri etrafında işliyor. Film aktıkça pek çok şeyin simgesi hâline gelmeye başlayan Aquarius binası, film zamanı içinde değişen rengi ve görüp geçirdikleriyle aynı son sakini Clara gibi, hayatın getirdiklerine açık ama geçmişe bağlı yapısıyla etrafında olan bitene tanıklık ediyor, bugünde salınıyor. Biz seyirciye de o kararmış perde karşısında otururken belki geçici ama güçlü bir direnişle savunulan basit bir binanın (ya da bir parkın, eski bir garın) mevcudiyetindeki kurtarıcılığı düşünmek kalıyor.


NOTLAR

1 Brezilyalı şarkıcı Taiguara’nın ‘Hoje’ adlı şarkısı. ‘Hoje’ Portekizce’de ‘bugün’ anlamına geliyor.

2 Nicolas Rapold, ‘A Brazilian Filmmaker Travels Through Time, With Sonia Braga’, The New York Times, 10 Mayıs 2016, erişim 18 Mart 2017, <goo.gl/kGe9tR>.


Aquarius, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.