Şu An Okunan
Domuz: Her Şeyi Kaybetmeden

Domuz: Her Şeyi Kaybetmeden

Ormanın derinliklerinde inzivaya çekilmiş bir adamın yavaş yavaş açılan öyküsü üzerinden hayatın anlamı, başarı, kayıpla yüzleşme gibi temaları işleyen Michael Sarnoski imzalı Amerikan bağımsızı Domuz, özellikle Nicolas Cage’in unutulmaz performansıyla dikkat çekiyor.

Oregon’un ormanları, özellikle son yıllarda Amerikan bağımsız sinemasını düzenli takip eden sinemaseverlere çok da yabancı gelmeyecektir. Birleşik Devletler’in kuzeybatı bölgesinin sinematik eyaleti bu kez ormanın derinliklerindeki küçük kulübesinde inzivaya çekilmiş bir adamın hikâyesine ev sahipliği yapıyor. İlk kez bir uzun metrajlı yapım için kamera arkasına geçen Michael Sarnoski’nin yazıp yönettiği Domuz (Pig, 2021), şehir hayatının tüm dinamiklerinden ve modern toplumun bir parçası olmaktan kendini sıyırmış Robin’i, en değer verdikleri ve kaybettikleriyle birlikte odağına alıyor. Kariyerinin en akılda kalıcı performanslarından birinde izlediğimiz Nicolas Cage’in canlandırdığı Robin’in, her şeyden ve herkesten uzak hayatında, yanında yalnızca trüf mantarı avcısı domuzu bulunuyor. Düşük bütçeli bir proje olması sebebiyle çekimleri (pandeminin hemen öncesinde) çok kısa bir sürede tamamlanan film, geçtiğimiz yıl boyunca gösterim şansı bulabildiği her salonda seyircinin kalbini çalarak ses getirdi ve eleştirmenlerin de desteğiyle büyük bir indie başarısına imza attı.

Kaybetmek, Geri Almak, Arkada Bırakmak

Neredeyse her izleyene kendisini sevdiren Domuz, tek kelimeyle sempatik bir film. Bu sempatiye katkıda bulunan birçok etken saymak mümkün ama belki de bunda en büyük pay sahibi, filmin hikâyesi. Medeniyetin erişemediği ormanın bir köşesinde, tüm iletişim kaynaklarıyla bağını koparmış şekilde yalnız başına yaşayan Robin ve tek arkadaşı domuzun mütevazı günlük rutiniyle açılıyor ilk perde. Kahramanımızın sevimli dostu, gelişmiş koku alma duygusu sayesinde, sık ağaçların örttüğü değerli toprakların altındaki en lezzetli trüf mantarlarını kolayca bulabiliyor. Bir takım olarak çalışan ikili, kendilerini belirli aralıklarla ziyaret eden ve lüks restoranlara değerli malzeme sağlayan aracı Amir’e tedarikçilik yapıyorlar. Ancak Robin için küçük dostunun değeri bu yeteneğinden ibaret değil. Aralarındaki arkadaşlığın ve bağın değeri, filmin hemen başında gerçekleşen trajik bir olay vasıtasıyla açığa çıkıyor. Bir gece vakti aniden eve baskın yapan maskeli haydutlar Robin’i darp edip domuzu çalarak kaçıyorlar. Sonrasında, dostunu bulup geri alma amacıyla çıktığı yolda Robin’e eşlik ediyoruz.

Pig, Domuz

Filme adını verip hikâyenin göbeğinde yer alan canlı olsa da, Domuz’un esas kahramanı ve derdi domuz değil, Robin ve yaşadığı kayıp hissi. Yalnızca öyküsü okunduğunda bile içinden kolayca mizah çıkartılabilecek bu hikâyeyi, odağında yer alan “kaybetmek” ya da “ardında bırakmak” gibi konulara ciddiyetle yaklaşabilirken izlemek ilgi çekici bir deneyime dönüşüyor kısa sürede. Robin’in başta sınırlı olduğunu sandığımız bağlantıları aracılığıyla domuzunun izini bulması da çok uzun sürmüyor. Adım adım dostunun izini sürdüğü bu yolda en büyük yardımcısı da Alex Wolff’un canlandırdığı Amir oluyor. İkili her yeni adımda domuza yaklaşırken biz de seyirci olarak Robin’in hikâyesi ve geçmişiyle ilgili yeni detaylar öğreniyoruz. Az konuşmaya ve hemen açılmamaya çalışan temkinli senaryo kurgusu sayesinde kahramanımızın karakteri gözümüzün önünde yavaş yavaş inşa ediliyor. Nicolas Cage’in yıllar sonra dahi unutulmayacak ölçülü performansının da bu karakter oluşturma aşamasında katkısı büyük. Ne var ki, bu kurgunun yardımıyla soğukkanlı bir akış sağlamayı başaran senaryo, ele aldığı meseleleri ve cümlesini derinleştirme konusunda aynı inceliğe sahip değil. Bir noktada filmi ana koldan devam ettiren hikâyenin kırılma noktalarını etkileyen karakterlerin motivasyonları bile açıklanmaya gerek duyulmadan es geçiliyor. Bunu kabullenip filmi izlemeye devam ettiğimizdeyse, senaryonun sırf Robin’in ağzından çıkan veciz sözleri dinlememiz için yazıldığını düşündüren sahnelerle karşılaşıyoruz.

Pig, Domuz

Çok Şey Bilen Adam

Geçmişiyle ilgili bilgi edindikçe başta gördüğümüz gizemli adamın bu hâle nasıl geldiğini tahayyül ettirmek, filmin izleyiciyi tavlamak için kullandığı doğal bir yem. Bir de üzerine hayatla ve ilişkilerimizle ilgili her şeyi çözmüş gibi davranan Robin’in umursamaz bir tavırla dillendirdiği sözleri eklenince, ortaya sentetik bir bilge adam karizması çıkıyor. Bundan etkilenmek ya da iyiden iyiye uzaklaşmak, biraz da izleyicinin Cage’in performansıyla kurduğu bağa göre değişiklik gösterecektir muhtemelen. Ancak senaryonun tüm albenisini bu el yapımı karizmaya yüklemesi, Domuz’un istediği kadar derinleşebilmesine izin vermiyor ve ister istemez öykünün yazılma amacını sorgulatıyor. Hâl böyleyken Sarnoski’nin en büyük artısından bahsetmenin de tam sırası: Cage’in kariyerindeki pek gülünç performanstan birine dönüşmesi mümkünken film bir an olsun kontrolü elinden bırakmıyor ve tonunu odak noktası olan kaybın gölgesinde bir ciddiyetle sunabiliyor. Bağlamından koparıldığında duyanı istemsizce kıkırdatabilecek “Domuzumu geri istiyorum!” repliği Nicolas Cage’in ağzından çıkarken dahi bu tonu kaybetmemesi, Sarnoski’nin yönetmenliği için neresinden bakılsa bir başarı. Söz konusu ton, izleyeni ağır bir matemin karanlığına çekmese de, sevdiğin birini kaybetme konusunda senaryonun gerektirdiği empatiyi kurmaya yardımcı oluyor.

Geçmişte birçok insan için birçok şey ifade etmiş etkili ismini geride bırakan, modern toplumda “başarılı” kabul edilen bir hayatı tamamen yok sayan ve yalnızca önemli gördüğü şeylerden ibaret bir hayata sil baştan başlayan Robin için artık elinde kalan en değerli şeylerden biri de küçük dostu. Domuzu neden böyle hırsla aradığını sorgulayan Amir’e, “Hayatta gerçekten önem verebileceğimiz çok şeyimiz yok” diye karşılık veriyor. Sevdiği kadını, ailesini, evini kaybettikten sonra ismini, saygınlığını ve çalışıp elde ettiği her şeyi geride bırakan biri için bunun anlayışla karşılanabilecek ve saygı duyulacak bir çaba olduğuna ikna oluyoruz biz de. Ancak buradaki çabanın da genelde lanse edildiği gibi John Wick’tekine (2014) benzer bir intikam olmadığının altını çizmek gerek. Hattâ intikam bile sayılmayacak, eylemsiz bir “geri alma” operasyonu Robin’inki. Onca kaybın ardından herhangi bir şeyin fazlasında gözü olmayan, herhangi bir hırs barındırmayan kahramanımızın her şeye rağmen elinde kalanları bile kaybetmeye devam etmesi, filmin yarattığı yürek burkan empati duygusunu arttırıyor. Cage söyleşilerde bunun en sevdiği rolü olduğunu söylerken, filmden de kariyerinin en iyilerinden biri olarak bahsediyor. Seyircide bulduğu karşılıkla birlikte Domuz, özellikle Michael Sarnoski için parlak bir kariyerin başlangıcı olacak gibi görünüyor.


Domuz, 20 Mayıs itibariyle sinemalarda.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.