Şu An Okunan
Ölümcül Oyunlar: Oyun Her Yerde Oyun

Ölümcül Oyunlar: Oyun Her Yerde Oyun

Michael Haneke Ölümcül Oyunlar’da izleyicisini karakterlerin, zaman ve mekânın, neden-sonuç ilişkisinin önemsiz olduğu bir oyuna davet eder. Aileyi aile yapan değerlerin bir bir yıkıldığı bu anlatıda önemli olan tek şey oyunun kendisidir.


Bu yazı Altyazı’nın Mayıs 2008 tarihli 73. sayısında yayımlanmıştır.


Haneke, Ölümcül Oyunlar’la (Funny Games, 1997) sıradan bir orta sınıf ailesinin yazlık evini bir işkence mekânına dönüştüreli, ‘ev’in kurduğu her türden güven hissini yıkalı, aile kurumuna ait tüm değerleri altüst edeli on yıl oldu. Ölümcül Oyunlar, sinema perdesiyle sinema salonu arasındaki yasaklı çizgiyi sürekli olarak zorlayan yapısıyla, tıpkı ailenin korunaklı evi gibi, izleyicinin korunaklı salonunu da tehdit eden bir filmdi. Aslında her Haneke filmi gibi… Haneke’nin yönetmen imzasının kolaylıkla tanınabilir olmasını sağlayan Haneke oyunlarının temeli, yönetmenin de, izleyicinin de öyküyle ilişkisinin saydamlaşmasıdır. Öykü dünyasının dış hatlarını belirleyen iki uç, yani öyküyü bir hatta kesip sınırlayan yönetmen ile diğer ucun sınırlarında duran izleyici, Haneke filmlerinde “dış hat”lar olmaktan çıkarlar. İki uç da öykü içine çekildiği ölçüde, filmin dünyası yönetmenle izleyicinin arasındaki ikincil bir öyküye de mekân olur artık. Ölümcül Oyunlar’ı diğer Haneke filmlerinden farklı kılan, bu mekanizmanın en çıplak işlendiği, bu oyunun kendisinin en fazla açık edildiği film olmasıdır. Ölümcül Oyunlar’da film dünyası, yönetmenin izleyiciyi davet ettiği bir düello alanı gibidir.

On yıl sonra Haneke, aynı düelloyu daha geniş kitlelerle yapmak üzere Hollywood’a doğru yola çıktı. Amerikalı oyuncularla, İngilizce olarak, filmin adına “U.S.” notu ekleyerek, ‘97 versiyonunun planı planına aynısını yeniden çekti. Kendisiyle yapılan bir röportajda Haneke, aradan geçen on yılda hem genel olarak toplumsal alandaki şiddetin hem de sinemada şiddet temsillerinin artışına dayanarak, filmin artık çok daha güncel olduğunu söylüyor. Dolayısıyla, tarih olarak 2007, mekân olarak ise Amerika Ölümcül Oyunlar için uygun zaman-mekânı vermiş oluyor.

Herhangi Bir Aile, Herhangi Bir Evde, Herhangi Bir Nedenle…

Haneke’nin kendisinin de söylediği gibi, bir filmin birebir aynısını yeniden çekmenin teknik olarak zorlayıcı olduğu kesin. Ancak Ölümcül Oyunlar’ın bu türden bir yeniden yapımı kolaylaştıran yanları da var aslında, çünkü filmin kurduğu yapıda karakterler de, zaman ve mekân da, olayların neden ve motivasyonları da önemsiz. Önemli olan tek şey, oyunun kendisi; bu yüzden herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda oyunu aynı kurallarla tekrar etmek de oldukça kolay bir yandan.

Film, Anna, Georg ve oğulları hakkında hiçbir bilgi vermez izleyiciye; işlerini güçlerini, nasıl insanlar olduklarını, birbirleriyle nasıl ilişkileri olduğunu bilmeyiz. Bu insanlarla ilgili hangi bilgiye ihtiyacımız olup hangisine olmadığı, daha filmin açılışında bize bildirilmiştir zaten. Açılışta, kuşbakışı bir çekimde, arkasına tekne bağlanmış bir araba görürüz. Araba ilerler, içindekilerin konuşmalarını dinleriz, dinledikleri müzik fonda duyulur. Klasik müzik parçalarını başlangıçlarından tanıma gibi bir oyun oynuyorlardır. Arabanın içine kesme yapıldığında ise, ilk olarak ayrıntı planlarda ellerinin hareketlerini görürüz. Açılıştan itibaren geçen süre boyunca karakterlerimizin yüzlerini henüz görmemişizdir. Nihayet yüzlerini gördüğümüz anda ise, arabanın içinde çalan klasik müzik, bir heavy metal parçasıyla bastırılarak kesilir. Dolayısıyla bu insanlarla tanışmamız, başlarına ne geleceğine dair yönetmenin verdiği işaretle eşzamanlı olarak gerçekleşir. Klasik müzik boyunca “birileri” olan aile, başlarına geleceklerin habercisi olan heavy metal müzikle birlikte görülmeye değer hâle gelirler; birazdan bir hikâyeleri olacaktır çünkü. Onlar bizim dünyamıza “normal” hâlleriyle girmeyeceklerdir; sadece ve sadece yönetmenin onlara oynayacağı oyunun kurbanları olarak gireceklerdir.

Açılışın ardından, evlerine girmelerinden çok kısa bir süre sonra ise, Paul ve Peter gelip oyunu başlatırlar; gerilim, biz henüz karakterlerle tanışmamışken başlamış olur böylece. Başlarına gelenleri izlerken, “oysa kadın kocasını ne kadar da seviyordu” diyemeyiz mesela, ya da “tam da bilmem ne yapmayı planlıyorlardı”… Bu durumda, Haneke’nin iddiası, izleyicinin duygularını manipüle etmek için bu türden bilgilere ihtiyacı olmadığıdır. İhtiyaç duyduğu tek şey, oyunlar ve oyunların kurallarıdır; gerçek hayata ve kurmaca dünyalara dair kurallar. Yönetmenin işini kolaylaştıran faktörlerden biri aile kavramıdır. Aile kurumunun nasıl bir oyun kurduğu, kimin rolünün ne olduğu, davranış kalıpları, ahlaki değerleri herkesin malumudur sonuçta. “Normal şartlar altında” ne konuştuklarını, ne yaptıklarını bilemediğimiz bu aile, bizim için herhangi bir ailedir ve karakterlerin öznellikleri geri planda kaldıkça aile kurumunun genel karakteri ön plana çıkar. Paul ve Peter soğuk görünümleriyle, ne öldürmekten ne de işkence yapmaktan özel bir zevk alır gibidirler. Mesela Anna’yı soyunmaya zorladıkları sahnede, ne onu çıplak görmekle ilgileniyormuş gibi bir hâlleri, ne de tecavüz etmek gibi bir niyetleri vardır. Tek istedikleri “koca”nın “karı”sına yabancı erkeklerin önünde “soyun” demesini sağlamaktır. Bunu başardıkları anda oyun bitmiştir; aileyi aile yapan temel ahlaki değerlerden biri daha yıkılmıştır; onlara zevk veren de bundan ibarettir.

Paul ve Peter’ın kapı kapı dolaşıp kendilerine yeni kurbanlar seçerken, farklı insanlara aynı işkence tekniklerini uygulayabilmeleri, bazı oyunların her yerde aynı kurallara dayanması sayesindedir. Aynı şekilde Haneke de yönetmen olarak, çok iyi bildiği izleyicilik kurallarına dayanır. O güne kadar kurulmuş gerilim filmi kalıplarını açık ederek yıkar ve aynı Paul ve Peter’ın uyguladığı şiddet gibi, Haneke’nin izleyici üzerinde kurduğu psikolojik şiddet de bilindik bir oyunu deşifre ederek işler. Kurbanların neredeyse hiçbirinin ölüm ânını bile görmediğimiz bir filmin bu kadar etkili olması bu sayededir. Bizi sinema perdesine doğru çekiştiren, ama en yaklaştığımız anda da koltuklarımıza mıhlayıp haddimizi bildiren bir dengedir bu. Anna köpeğin cesedini ararken Paul bize dönüp göz kırptığında, kurbanlarına “hadi bahse girelim; siz sabaha sağ çıkacağınızı, bizse öleceğinizi iddia edelim” dedikten sonra kameraya dönüp bizi de bahse davet ettiğinde, izleyiciliğin pasif konumunu terk etmeye çağrılırız. Ama bu çağrı aslında sadece ne kadar pasif olduğumuzu anlamamız içindir. Anna Peter’ı öldürdüğünde, Paul’un uzaktan kumandayı alıp filmi geri sardığı bölüm, sadece kurbanların değil, izleyicinin de aczinin tavana vurduğu sahnedir. Ve bu acizlikten zevk alan da Paul’dan ziyade yönetmenin kendisidir.

Yeniden Yapımın Parodisi

Ölümcül Oyunlar’ın orijinal versiyonu gerilim filmlerinin bir parodisiydi. Bu parodinin on yıl sonraki yeniden yapımında tek bir kareyi bile değiştirmemek ise, parodinin tonunu daha da güçlendiriyor. Filmin orijinalinde, öykünün hangi ülkede, hangi tarihte geçtiğine dair bir referans yoktu; mekân olarak filmin neredeyse tamamında evin içi kullanılıyordu; karakterlerin karakter özellikleri boş bırakılmıştı. Bu durumda da, hikâyeyi bir yerden başka bir yere taşırken değişmesi, uyarlanması gereken tek bir şey bile yoktur. Çünkü zaten film, genelgeçer özellikler üzerinden işler. Aileye dair genelgeçer olan, izleyiciliğe dair genelgeçer olan, vb. Sonuçta Haneke, filmini yeniden bir Hollywood yapımı olarak çekerken hiçbir şeyi değiştirmeyerek, filmin “herhangi”ler üzerine kurulu yapısının bir kez daha altını çizmiş oluyor. Karakterlerin isimlerini bile Anna’yken Ann, Georg’ken George yapmak, evin mizansenini, karakterlerin kıyafetlerini bile aynı tutmak, hiçbir şeyi değiştirmek gerekmediği vurgusunu güçlendiriyor.

Ölümcül Oyunlar (2007)

Değiştirmeye gerek olmayanların arasında yönetmenin imzası da vardır. Kendi kendini taklit eden Haneke, hâlâ kendi kurduğu dünyanın tanrısıdır; Paul ve Peter’ın yeni kurbanlar için yeni oyunlara ihtiyaç duymaması gibi, Haneke de yeni izleyiciler için yeni bir oyun kurmaz. ‘Genelgeçer’, tanımı gereği, bir mekândan diğerine, o zamandan bu zamana değişmeyen olduğuna göre, bir uyarlamaya da tâbi tutulamaz zaten… Böylece, Ölümcül Oyunlar bir türün parodisiyken, Amerikan yapımı Ölümcül Oyunlar (Funny Games U.S., 2007) bir “yeniden yapım parodisi” olarak çıkar karşımıza.


Ölümcül Oyunlar (1997), MUBI Türkiye’de izlenebiliyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.