Şu An Okunan
Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş: Çerçeveler Arası Kahramanlık

Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş: Çerçeveler Arası Kahramanlık

Seyirci ve eleştirmenlerin büyük beğenisini toplayan Örümcek-Adam: Örümcek-Evreninde’in devam filmi Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş bu hafta vizyonda. Çizgi roman estetiğini yine etkileyici bir şekilde beyazperdeye taşıyan film, ilk filmdeki yaratıcı kurgu tarzını başarılı bir şekilde devam ettiriyor.

Süper kahraman denince dünyanın her yerinde adı zikredilecek kendine has bir üne sahip Örümcek-Adam’ın maceralarını dört koldan takip etmeye devam ediyoruz. Muhtemelen bu takip zincirinin son yıllardaki en heyecan verici ve renkli halkası, sinema izleyicisini, meşhur kostümü Peter Parker’dan devralan yeni kahramanımız Miles Morales ile tanıştıran 2018 yapımı animasyon film Örümcek-Adam: Örümcek Evreninde (Spider-Man: Into the Spider-Verse) olmuştu. Film, çizgi roman estetiğini sinemaya daha önce benzerine az rastlanır bir yaratıcılıkla aktarıp taze bir anlatımla her kesimden takdir toplamıştı. Belki de bu sebeple Marvel sinematik evreni içerisindeki yolculuğuna Tom Holland’ın başrolünde yer aldığı live-action film serisiyle devam eden Örümcek-Adam efsanesi içinde, en çok da Morales’in hikayesinin devamını bekliyorduk.

İlk filmden beş yıl sonra karşımıza çıkan Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş (Spider-Man: Across the Spider-Verse) tüm bu beklentilerin karşılığını, çok beğenilen ilk filmde iyi yaptığı her şeyi daha da çok yaparak ve geliştirerek veriyor. Animasyon sinemanın tabii olanakları sayesinde çizgi roman kültürün hemen hemen her nüansını sinema perdesi üzerinde aktif ve geçişken bir yolla sunabilen ilk filmdeki yaratıcı kurgu tarzı, burada da izleyicisine bir an olsun gözünü kırpma fırsatı vermiyor. Bu noktada belki iki filmin de yaratıcılıklarını ve yarattıkları zevkli izleme deneyimini borçlu oldukları tavra dikkat çekmek gerek: Çizgi romanda aksiyonun gerektirdiği şekilde sınırları çizilmiş karelere, sinemadaysa perdenin çerçevesine hapsolmuş hikâyeleri, her anlamda aşılabilir/bükülebilir bir platformla sunabilmek. Bu platform her ne kadar hâlâ bir çerçeve formunda olan sinema perdesi “içerisinde” inşa edilse de hem hikâyenin kahramanları, hem kadraj içerisinde varlık gösteren her bir parça, hem de filmin ta kendisi bu çerçevelerin dışına taşıyor.

Öyle ki 140 dakikalık süresiyle en uzun ABD yapımı animasyon film olma rekorunu ele geçiren Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş kendi hikâyesini bile bu iki buçuk saate sığdıramayan epik bir “perde filmi”. Muhtemelen filmi gören her izleyicinin filme dair edindiği ilk izlenimlerden biri “çok fazla” olmuştur. Fakat bu olumsuz bir “çok fazla” değil… Çünkü film öncelikle, hikâyeyi takip eden sinema izleyicisinin (ve hatta hâlihazırda birçok detaya daha hakim olan çizgi roman hayranlarının) görmek ve almak isteyeceği her şeyi fazlasıyla barındırıyor. Anlatının ana akışında hikâyesini takip etmek isteyeceğimiz birden fazla kahraman, onlara bela olacak birden fazla villain, karakter gelişimine hizmet edecek fazlaca engel, çok fazla evren ve çok fazla Örümcek-Adam çıkıyor karşımıza filmde. Yine de az önce belirttiğim gibi bu film, izlediğimiz maceranın yalnızca bir perdesini kapsıyor ve bu sebeple nihai bir finali, hatta seyircisine tamamlanmışlık hissi bahşeden bir perde finali dahi yok. Açıkçası filmin buna ihtiyacı olduğunu söylemek de yanlış olur. Çünkü tıpkı 2018’deki ilk filmde gördüğümüz gibi Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş’te de aldığımız keyif çok daha farklı bir izleme deneyiminden geliyor.

Sinema tarihinin farklı dönem ve akımları göz önünde bulundurulduğunda yeni olarak atfetmenin zor olacağı, ancak anaakım üretim içerisinde son yıllarda başarılı örneklerine şahit olduğumuz dinamik ve akışkan kurguyu burada da görmek mümkün. Hem anlatıda hem de teknik tasarımda etkilerini gördüğümüz söz konusu kurgu, daha çok popüler edebiyat klasiklerinin yolunu izleyen geleneksel gişe filmlerinin aksine, her yanı referanslarla bezeli sosyal medya kanallarının arayüzlerini ve yordamını anımsatıyor. Kendi yarattığı külte referans göndermeye bayılan bir dünyaya sahip olduğunu düşünürsek herhangi bir Örümcek-Adam filmi için daha uyumlu bir anlatım tarzı düşünmek de pek mümkün değil. “İlk filmin iyi yaptıkları” listesinde başı çekecek bu yaratım tercihini her izleyeni kendine hayran bırakacak bir sanat ve prodüksiyon tasarımı izliyor. Ancak bunlar Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş özelinde konuşacağımız asıl imza özellikler değil bana kalırsa.

Başka Tür Bir Kahraman Anlatısı

Filmin asıl mahareti ya da filmi ilk filmden ve benzeri diğer süper kahraman filmlerinden ayıran özellik, kahramanlık anlatısında odaklanmayı tercih ettiği noktalar. Kahraman olmanın neyi ifade ettiği sorusunu ısrarla merkezinde tutan ilk filmin finalinde el verdiği yerden bayrağı devralan Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş, aslında bize tek ve vazgeçilmez bir kahramanın hikâyesini anlatmak gibi bir niyeti olmadığını daha en baştan belirtiyor. Öyle ki her ne kadar yine ana karakterimiz Miles Morales’in hikâyesini takip etsek de bu hikâyenin tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi yalnızca ona ait olmadığını ve hayatlarımızın tek kahramanı olmadığımızı hatırlıyoruz. Film bu mesajını afişe eder biçimde ilk filmin de yıldızlarından Gwen’in dünyasıyla açılıyor. İlk filmde bıraktığımız hikâyenin bir yıl sonrasında açılan film, kahramanlarımızın yan yana gelmeden önceki hayatlarını süper kahraman filmlerinde görmeye alışık olmadığımız bir incelikle seyirciye sunuyor. Burada Miles’ın, önceki filmde yalnızca kahramanlığa giden yolda kendisinin safına geçmemiz konusunda işe yarayan, ebeveyn ve gelecek kaygısı gibi “gerçek dünya” problemlerinin oldukça olgun bir şekilde ele alındığını görüyoruz. Hatta Miles’ın, içinde yer aldığı aksiyon sahneleri dışında neredeyse sadece bir ergenlik dramasının ana karakteri gibi göründüğünü bile söylemek mümkün. Miles’ın ebeveynleriyle arasındaki iletişimin, eğitim hayatına dair alacağı kritik kararların ve bir birey olma yolunda alacağı önemli sorumlulukların dünyayı kurtarmaktan daha zor olduğunun farkındalığı Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş’in odaklandığı ana meselelerden.

Tüm bu kompakt anlatı tarzı ve “çok evrenli” plato, senaryonun bu konuyu gönül rahatlığıyla işleyebilmesine de olanak sağlıyor. Filmin, bahsettiğimiz bu ilk gençlik draması kolunda hikayeyi usul usul pişirmesi, Miles’ı gözlerimizin önünde geliştiriyor ve kahramanlığı konusunda da seyirciyi ikna ediyor. Hatta bu karakter gelişimi konusunun yalnızca Miles için geçerli olduğunu söylemek de yetersiz olur. Filmde tipleme olarak kalmakla yetinen ufak side-kick’ler dışında, hikâyenin ana parçası olan neredeyse her kahramanı benzer bir yoldan geçerken görüyoruz. Filmin kötüsü Spot bile filmde göründüğü ilk sekansta Miles’ın bile ciddiye almadığı aciz bir durumdan, final yolunda kendini keşfedebilmiş ve asıl gücünü kontrol altına alabilmiş bir kahramana dönüşüyor. Ancak dediğimiz gibi bu sonu olan bir bütünü seyiricisine sunan bir sinema filmi olmadığı gibi, söz konusu kahraman gelişimleri de henüz nihai formlarına ulaşmış değil. Hikâyesinin temelinde çoklu evrenlerin konu edinildiği böyle bir filmin tek bir “perde” içerisine sığmamış olması da hem anlaşılabilir hem de kendine münhasır bir sonuç olmuş açıkçası. Her türlü kadrajın, kategorinin, tasarımın ve “evrenin” çerçevesini kırıp taşan Örümcek-Adam: Örümcek Evrenine Geçiş bugün hâlâ (beş yılında ardından) sunduğu sinemayla cazibesini koruyor ve en ilgi çekici çizgi roman uyarlamaları arasında yer almayı sürdürüyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.