Spiderhead: Duygusal Hapishane
Yönetmenliğini son olarak Top Gun: Maverick’e imza atan Joseph Kosinski’nin üstlendiği Spiderhead Netflix Türkiye’de gösterimde. Bir grup “gönüllü mahkûmun” üzerinde yapılan deneylere odaklanan film, didaktik üslubu sebebiyle yola çıkış fikrini derinleştiremiyor.
Joseph Kosinski’nin yönettiği Top Gun: Maverick’in (2022) sinemalarda kaldırdığı toz duman henüz dağılmamışken, yönetmen yeni filmi Spiderhead’le (2022) bu kez Netflix’e geldi. Pandemiyle birlikte sinemaların sarsıldığı ve üstünlüğün dijital platformlarına geçtiği şu dönemde Kosinski hem Top Gun: Maverick’le gişede rakamları altüst etti hem de ondan birkaç hafta sonra Spiderhead’le bu sefer gişe telaşının olmadığı bir platform deneyimi yaşadı.
Spiderhead’in açılış jeneriği, kamera denize iniş yapabilen Beaver uçaklarından birini havada takip ederken akıyor. Top Gun: Maverick’e de göz kırpan bu “havalı” jenerik, fonda Supertramp’in The Logical Song’u çalarken, uçağın ıssızdaki bir üsse inmesiyle son buluyor. Bu üs aslında mahkûmlar (siz bunu ‘denekler’ diye de okuyabilirsiniz) üzerinde ilaç deneyleri yapılan serbest bir hapishane. Mahkûmlar içeride rahatça dolaşıp en güzel yemekleri yiyebilecekleri görece özgür bir ortamda günlerini geçirebilmek için üzerlerinde deney yapılmasını kabul etmişler. Tesisin yönetimi Dr. Steve Abnesti (Chris Hemsworth) adında deli dolu bir adamın yönetiminde. Abnesti mahkûmların bellerine takılan küçük tüplerden onların duygularını manipüle edecek her türlü ilacı zerkedebiliyor. Denek gülsün, neşelensin istiyorsa ona göre, karşısındakine âşık olup onu arzulasın istiyorsa ona göre bir ilaç veriyor. Korkutmak için ayrı, hüzünlendirmek için ayrı… Abnesti’ye göre, bu ilaçlar başarıya ulaşırsa insanoğlu için daha da kusursuz bir hayat ufukta demek. Haliyle, bu mahkûmları “ulvi” bir amaç için kendilerini feda ettiklerine inandırmış durumda.
Hastalardan Jeff (Kosinski’nin arka arkaya üçüncü kez çalıştığı Miles Teller) ilaçlardan nasibini en çok alan kişi. Abnesti, Jeff’in duygularıyla adeta kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor. Jeff ise tesisin mutfağında çalışan bir başka mahkûma, Lizzy’ye (Jurnee Smollett) abayı yakmış vaziyette. Ne var ki, Abnesti’nin deneyleri yavaş yavaş raydan çıkarken, Jeff de onun uygulamalarından şüphelenmeye başlıyor…
Zombieland (2009) ve Deadpool’un (2016) hınzır senarist ikilisi Rhett Reese ve Paul Wernick’in, George Saunders’ın 2010’da The New Yorker’da yayımlanan Escape from Spiderhead isimli kısa öyküsünden uyarladığı film, daha önce benzerlerini çok kez gördüğümüz tanıdık bir hikâye anlatıyor: “İnsanlar üzerinde uygulanan insanlık dışı deneyler ve çok geçmeden bu deneylerin kontrolden çıkması”. Kosinski’nin filminin öncekilerden farkı, deneyi yürüten Dr. Abnesti’nin tesiste “hayli mahkûm dostu bir ortam” yaratmış olması ve aynı zamanda deneklerin arasında parktaymışçasına gibi bir rahatlıkla dolaşması. Filmin nedensizce kabullenmemizi istediği bu mantık dışı dokunuşla barışık kalmayı başarabilirseniz, Spiderhead sonuna kadar enikonu izlenebilecek bir filme dönüşüyor. Fakat bu durumda bile vasatın üstüne pek çıkamayan bir film olarak kalıyor.
Didaktik Bir Üslup
Girizgâhta izleyiciyi kolayca avucunun içine alan Spiderhead, çok geçmeden ritmini kaybediyor ve sonlara doğru her adımını rahatça tahmin edebileceğiniz bir filme dönüşüyor. Bunda vermek istediği mesajı hayli didaktik bir üslupla yansıtmasının payı büyük. “Özünde iyi olabilmek için insanoğlunun ilaçlara değil, kendini bilmeye ihtiyacı var” gibisinden ciklet içinden çıkacak basitlikte bir mesajı tüm film boyunca gözümüze soktuğu yetmiyor, buna benzer bir repliği kapanışta ana kahramanımız Jeff’in dış sesinden bir kez daha veriyor.
Kosinski’nin ilginç bir filmografisi var. Sinemaya 1980’lerin ilginç bir bilimkurgusuna uzun yıllar sonra çektiği devam filmi olan TRON Efsanesi (TRON: Legacy, 2010) ile başlamıştı. Genel olarak en iyi filmi kabul edilen gizemli bilimkurgu Oblivion (2013) onu izlemişti. Sonra Amerikalı cesur itfaiyecilerin öyküsünü anlattığı ve sıradan bir kahramanlık destanından ötesine geçemeyen Korkusuzlar (Only the Brave, 2017) geldi. Onu da tıpkı TRON (1982) gibi bir başka 1980’ler klasiği Top Gun’a (1986) yine uzun yıllar sonra yaptığı devam filmi takip etti.
Spiderhead’i Joseph Kosinski’nin diğer filmlerinin yanına koyduğumuzda onlarla kimi ortak noktalara rastlamak olası. Önceki filmlerinde de bize izole ortamlar ve karakterler üzerinden hikâyeler anlatan Kosinski, burada da benzer bir şey yapıyor. Bu filmin bir diğer şansı (veya şanssızlığı) ise insanoğluna izole iki yıl yaşatan COVID döneminde çekilmiş olması. Öyle veya böyle, dünyanın yaşayan herkes için koca bir hapishaneye dönüştüğü günlerde, bu filmin çekimlerinin de bu denli izole bir yerde hayata geçmesi hayli ironik.
Kosinski’nin yalnız, geçmişinden kaçan ve gerçek kimliğini bulmaya çalışan karakterlere özel bir merakı olduğu açık. TRON Efsanesi’ndeki Sam, Oblivion’daki Jack veya Top Gun: Maverick’teki Yüzbaşı Pete Mitchell’ın yanına çok rahatlıkla Spiderhead’in Jeff’ini de ekleyebiliriz. Spiderhead, özgün ve yaratıcı bir fikirden hareket etse de, ne yazık ki bu fikri zenginleştirmeyi başaramıyor. Açıkçası, Black Mirror’ın bile çok daha zekice ve heyecan verici bölümleri varken, film bu haliyle onların yanına bile yaklaşamıyor.
Sinema, FİLM+, Empire Türkiye, Radikal Cumartesi, Digiturk, Milliyet Sanat ve Altyazı'da yazıları yayınlandı. Muhabir, editör ve yönetici olarak çalıştı. Hâlen serbest sinema yazarı olarak ilk günkü heyecan ve hevesle filmler üzerine kalem oynatmaya devam ediyor.