Yeni Düzen: Meksika Açmazı
Michel Franco’nun geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nden Jüri Büyük Ödülü’yle dönen Yeni Düzen’i günümüz Meksika toplumundaki sınıfsal uçurumu konu almasıyla ilgiye değer olmakla birlikte, yaklaşımı açısından kafası karışık bir film izlenimi veriyor.
Son yıllarda gelir adaletsizliği, sınıflar arası uçurum, sosyal eşitsizlikler tüm dünyada artış göstermiş durumda. Hollywood bile son yıllarda Joker’le (2019) bu gidişata bir nevi bir çentik atma, Akademi de bir Güney Kore filmi olan Parazit’i (Gisaengchung, 2019) daha önce görülmemiş bir biçimde En İyi Film seçme cesareti gösterdiyse, bu biraz da zengin ile fakir arasındaki makasın iyiden iyiye açıldığı ve tarihe not düşülmesi gerektiği için olsa gerek.
Beri yandan, başta Latin Amerika olmak üzere, gelişmekte olan ülkelerde bu eşitsizlikler çok daha acımasız bir biçimde yaşanıyor. Michel Franco da örneğin Brezilya, Hindistan, Meksika, Güney Afrika, Endonezya, Türkiye gibi öteden beri adları aynı ligde anılan ve toplumsal eşitsizlerin artık uçurum hâlini aldığı bu ülkelerde fakirlerin ayaklandıkları bir sosyal patlama yaşansa ne olur, sorusundan hareketle Yeni Düzen’i (Nuevo Orden, 2021) ortaya koyuyor. Gerçi Franco ülkesinin bayrağındaki yeşil, beyaz ve kırmızıyı filmin çeşitli yerlerine serpiştirerek ve finalde devasa bir Meksika bayrağının dalgalanışını uzun uzun göstererek bu filmde olup bitenlerin her şeyden önce Meksika’nın sosyolojisine uygun olduğunu ısrarla vurguluyor. Bir tür Meksika usulü Arınma Gecesi (The Purge, 2013) bu… Gelgelelim diğer taraftan, gelir uçurumunun ve sosyal adaletsizliklerin arşa ulaştığı her ülkede üç aşağı beş yukarı yaşanabilecek bir sınıf kavgası gösteriyor yönetmen.
Peki bu kavgayı nasıl gösteriyor? Venedik’te festivalin önemli ödüllerinden Büyük Jüri Ödülü’nü kazanan film, daha fragmanları internete düşer düşmez ülkesi Meksika’da “koyu tenli Meksikalıların beyaz Meksikalıları katlettikleri” görüntüler nedeniyle topa tutulmuş, tepkiler film vizyona girdikten sonra daha da artmıştı. Meksikalı eleştirmenlerden de filmin “ırkçı, ayrımcı” bir üslup tutturduğunu söylemeden geçemeyenlerin sayısı az değildi.
Bir ayaklanmanın getirdiği bölük pörçük kan revan, katliam görüntüleriyle başlayan film, çok geçmeden bir zengin düğününün ortasına bırakıveriyor bizi. Evlenen, ülkenin kalantor bir iş insanının kızı olan Marianne. Partide arsalar, evler, paralar ve uyuşturucular genel olarak muhabbetin merkezine yerleşiyor. Marianne bir noktada babasının verdiği rüşvetlerle bugünlere geldiğini de laf arasında annesine sokuşturuyor.
Şehirde kanlı bir ayaklanma peyda olmuşken, herkes olan bitenden habersizce eğlenceye devam ediyor. Ta ki ailenin eski bir çalışanı eşinin yüklü ameliyat parası için kapılarını çalana dek… Gelgelelim, çok geçmeden sokaktaki ayaklanma bu görkemli partiye sıçrayacak, insanların insanlıktan çıktıkları bir tabloyla bizi karşı karşıya bırakacak…
Michel Franco sınıf farklılıklarının çok keskin bir biçimde hissedildiği Meksika’da distopik bir ayaklanma sonrasında kurulan askerî bir “yeni düzene” vurgu yapıyor ama satır aralarında gerçekten de ırkçılık ve ayrımcılıkla ufak ufak hemhâl olan rahatsız edici detaylara yer veriyor. Koyu Meksikalı-beyaz Meksikalı ayrımını doğrudan ikincisinden yana tavır takınarak yapıyor. Marianne’in ailesi düğünün ortasında yanlarına gelen eski çalışanlarına yardımcı olmaya çalışırken, ayaklanma sırasında en büyük ihaneti yanlarındaki diğer çalışanlarından görüyorlar. Evin çalışanlarının gözü dönmüş bir vandallıkla bir anda bu ailenin ve partideki tüm zenginlerin tepelerine binmeleri, mallarını yağmalamaları, canlarına kastetmeleri tüm çıplaklığıyla sergileniyor. Tek motivasyonu para değilmiş gibi görünecek denli acımasız bir ayaklanma yansıtıyor Franco. Bu açıdan, karakterlerin neyi neden yaptığına dair biraz daha ayrıntılı neden-sonuç ilişkilerine girseydi, bu sahnelerin altı daha dolu olabilirdi. Bu hâliyle yağmacı halk ruhsuz, acımasız, robottan farksız bir şekilde resmedilmiş.
Çürümüş İdeolojik Zemin
Franco’nun rejisi de izleyiciyi rahatsız edecek, diken üstünde tutacak bir üslupta ilerliyor. Kaos ve karmaşa arttıkça Franco’nun planları ve kadrajları da bundan nasibini alıyor, dakikalar ilerledikçe sinematografi huzursuz edici bir hâle bürünüyor. Bazen ne olup bittiğini göstermektense olan bitenin karakterler üzerinde yarattığı şaşkınlık, şok, üzüntü gibi hâllere odaklanıyor.
Hikâyede ideolojik olarak biraz daha derine inersek, Franco’nun Meksika’nın kurumlarına, demokrasisine, orduya, yargıya, siyasetçilere, iş dünyasına ve halka güveni olmadığını net bir biçimde görebiliriz. Zengin ile fakir arasındaki ekonomik uçurum bu denli açılınca ve ezilenler kazan kaldırınca, ordu durumdan vazife çıkartıp bir “yeni düzen” kuruyor. Ne var ki her kurum o kadar yozlaşmış ki, ortalığı yatıştırmak için devreye giren ordu da bu isyandan kendi yolsuzluk ve katliamlarına bir kılıf yaratıyor.
Bu hâliyle Yeni Düzen sadece karamsar değil, aynı zamanda biraz kafası karışık bir film izlenimi de uyandırıyor. Sınıf çatışmalarını bu dönemde dile getirmek kesinlikle gerekli ama bunu yaparken güçlüden yana saf tutar bir tavır takınmak ve empatiden hiç yararlanmamak olacak iş değil. Franco’nun filmi ideolojik olarak çürük bir zeminde duruyor.
Sinema, FİLM+, Empire Türkiye, Radikal Cumartesi, Digiturk, Milliyet Sanat ve Altyazı'da yazıları yayınlandı. Muhabir, editör ve yönetici olarak çalıştı. Hâlen serbest sinema yazarı olarak ilk günkü heyecan ve hevesle filmler üzerine kalem oynatmaya devam ediyor.