2. Zama

Filmler ile rüyalar arasındaki ilişki, sinemanın yüz küsur yıllık tarihinin en tutkulu ilişkisi. Psikanalizden fantastik hayallere, gerçeküstücülükten Hollywood’un rüya makinelerine uzanan bir yelpazede pek çok film rüyaları anımsattı ya da rüya deneyimi yaşattı ya da her şey zaten bir rüyaydı. Lucrecia Martel’in son filminde bu ihtimallerin hepsi oluyor; Zama hemen her şeyiyle belki de en çok rüyaya benziyor. Sömürgeciliğin bürokratik tuzaklarının, zihinde ve toplumda yarattığı yarılmaların ve âdeta dünya ağrısının görsel-işitsel dile çevrilmiş hâli gibi bir film var karşımızda. Tüm yaşananlar gerçek olamayacak kadar absürd ve tam da bu yüzden gerçekler. Dip seslerin hâkimiyetindeki ses kuşağıyla, takip etmesi neredeyse imkânsız zaman atlamalarıyla, kontrolsüzce saçma anlarıyla (lama sahnesi gibi) özgür bir film Zama. Bildiğimiz hiçbir şeye benzemiyor; belki biraz o tam hatırlayamadığımız rüyaya…
<<< >>>

Marmara ve Bilgi Üniversitesi’nde aldığı sinema eğitimini New York Üniversitesi Sinema Çalışmaları doktorasıyla tamamladı. İlk kurmaca uzun metrajı Mavi Dalga, prömiyerini 2014'te Berlinale’de yaptı. Teorik ve pratik üretimin iç içeliğinden beslenerek, yazarlık, eğitmenlik ve film üretimini birlikte yürütüyor.