Film Eylemi: ‘Gösteri’yi Durdurmak
Üçüncü Sinema akımının kurucularından, Sur (1988) ve El Viaje (1992) gibi filmlerin yönetmeni Fernando Solanas, COVID-19 tedavisi gördüğü Paris’te 7 Kasım günü hayata gözlerini yumdu. Arjantinli sinemacıyı Altyazı’nın Gayri Resmî ve Resimli Dünya Sinema Sözlüğü’nde yer verdiğimiz ‘Film Eylemi’ maddesiyle anıyoruz.
Bu yazı Altyazı’nın Gayri Resmî ve Resimli Dünya Sinema Sözlüğü’nde yayımlanmıştır.
Arjantinli devrimci sinemacılar Fernando Solanas ve Octavio Getino, Üçüncü Sinemaya Doğru adlı manifestolarında, Fırınların Saati (La Hora de Los Hornos, 1968) filmi için yaptıkları gösterimleri bu şekilde tanımlarlar. Manifesto sadece yapım ve dağıtımı sömürgeci/burjuva biçimlerden özgürleştirme meselesi üzerinde durmaz; gösterim ve seyir süreci de özgürleştirilmelidir. Bunun yolu da gösterimleri birer ‘gösteri’ olmaktan çıkartıp ‘eylem’e dönüştürmektedir. Peki nasıl? Solanas ve Getino, öncelikle, “gerçekliğin imgesini gerçekliğin kendisinden daha önemli sayan” burjuva ideolojisine kafa tutarlar. Onlara göre, bir seyirlik gösteri olarak sinema, dağıtımcı ve yapımcı grupların ticari çıkarlarına hizmet etmenin de ötesinde izleyicinin birbiriyle iletişime geçmesini engellemek için tasarlanmış bir burjuva ideolojisi/sanatı formudur: Seyirci, kapalı bir salona girer, süresi piyasa tarafından belirlenmiş bir gösteri izler ve salonu terk eder. Bu seyir deneyiminin müzede bir tabloya bakmaktan farkı yoktur: “Dünya, deneyim ve tarihsel süreç bir resmin çerçevesi, bir tiyatronun sahnesi ve sinema perdesinin içine hapsedilir.” Solanas ve Getino, izleyicinin edilgenleştirildiği, “ideolojinin üreticisi”değil, “tüketicisi” kılındığı bu gösterim biçimine karşı, önceliğin perdede görülen filmde (gerçekliğin imgesi) değil, gösterime katılan insanlar arasındaki diyalogda (gerçekliğin kendisi) olduğu bir gösterim biçimi önerirler. Sine Özgürlük Grubu (Grupo Cine Liberación) çatısı altında yapılan gösterimlere katılan kişilerin, “sadece tarihi seyretmesine, ona maruz kalmasına izin verilen” birer izleyici olmaktan çıkıp birer aktör/kahraman hâline geldiğini belirteceklerdir. Bu konuda deneyim kazandıkça, burjuva gösterim biçimini alaşağı etmek ve izleyicileri etkinleştirmek için belli başlı taktikler uygulamaya başlarlar. Örneğin, katılımcıların –izledikleriyle ilişkili olmak kaydıyla– bir müzik parçası dinletmek, bir resim göstermek ya da bir heykel imajını paylaşmak üzere filmi (‘gösteri’yi) durdurmaları teşvik edilir. Gösterim sırasında paylaşılanlar, sonradan filmin kurgusuna eklenebilecektir. Böylelikle film de bir ‘son ürün’ olmaktan çıkarılır, gösterimlerle birlikte genişleyen, izleyicilerle ‘birlikte yazılan’ bir hâl alır: “Film eylemi açık-uçlu bir film”dir manifestoda dile getirildiği üzere. Her film eylemi aynı biçimde olmak zorunda da değildir, zira “gösterimin yapıldığı yer, onu oluşturan malzemeler (aktör-katılımcılar) ve yapıldığı tarihsel an asla aynı değildir.” Önemli olan perdedeki filmin, tüketilecek bir ürün olarak değil, düşünce, pratik ve eylemliliğe vesile olacak bir tetikleyici olarak görülmesidir.
1979’da İzmir’de doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde sosyoloji okurken 2001’de Altyazı Sinema Dergisi’nin kurucuları arasında yer aldı. Uzun süre Altyazı’nın genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Bugün Altyazı’nın ifade özgürlüğüne yoğunlaşan Altyazı Fasikül: Özgür Sinema adlı yayınının editörlüğünü yapmaktadır. Sinema yazarlığının yanı sıra kurgucu ve yönetmen olarak belgesel çalışmalarını sürdürmektedir. Hoşgeldin Lenin (2016), Kapalı Gişe (2016), Özgürleşen Seyirci: Emek Sineması Mücadelesi (2016), Baştan Başa (2019), 8 Mart 2020: Bir Günce (2023), Ulysses Çevirmek (2023) gibi belgesellerde kurgucu ve yönetmen olarak rol üstlenmiştir.