Bir An: 25. Saat
“Bütün yaraların iyileşebileceğine, kırık aşkların onarılabileceğine, yanlış hayatların rotasına oturabileceğine, kötülerin bir şekilde kaybedeceğine ve umudun kazanabileceğine dair bir şaşkınlık ânıdır bu…”
24 saat hem çok uzundur hem de çok kısa. Bu kısacık dilimde kahramanımız, arkadaşları (Philip Seymour Hoffman burada özellikle anılmalı), sevgilisi, anılarıyla vedalaşır ve kendince bir hesaplaşmaya girişir. Bu hesaplaşmada vardığı yerler, onu çok da tatmin etmez. İşin aslı, hesaplaştığı ve vedalaştığı geçmişidir. Geçmişse, özellikle 24 saate sıkıştırılan hâliyle pek de umut ettiğini sunmaz Brogan’a. Açıkçası, bizlere de. Bir burgacın içinde debelendiğimizi hissederiz. Brogan’ın karanlık yaşam dehlizinin bir parçası olmuşuzdur, hâliyle. Ya da filmi seyrederken asıl o bizimkinin bir parçası!
O yüzden, güzelim yüzüyle cezaevinde başına bela olmasınlar diye kendini bir güzel arkadaşlarına dövdürmesini de normal karşılarız. Brogan’ın gerçeği, geçmişi, son 24 saati gibidir: katı, kırık, acımasız. Ve sonra babasıyla, kan revan içindeki yüzüyle cezaevi yolunu tutarlar. O andan itibaren, belki de sadece Brogan’ın değil, hepimizin kursağında kalmış bir geleceğe doğru hızla kaymaya başlarız. Babasının ona sunduğu bir eşikte, bambaşka bir Brogan vardır. Vee… Cezaevine gitmekten vazgeçerler!
Bir anda, filmdeki hayalî gelecekten çıkıp Brogan’ın hayatına girdiğimizi, o hayatın can evini bulduğumuzu, o evin bizimkine çok da fazla uzak olmadığını, hatta hemen her şeyin düzelebileceğini hayal etmeye başlarız. Dahası buna inanmaya bile yelteniriz! Bütün yaraların iyileşebileceğine, kırık aşkların onarılabileceğine, yanlış hayatların rotasına oturabileceğine, kötülerin bir şekilde kaybedeceğine ve umudun kazanabileceğine dair bir şaşkınlık ânıdır bu! Belki de bir gaflet ânı: Haydi Brogan! Yap şu işi, kurtul!
Oysa yeni bir gün değil, yeni bir sayfa değil, sadece hayallere sığabilecek bir 25. saatin hayalidir bu. O 25. saatte mevsimler mevsimleri, yıllar yılları kovalar ve her şey düzelir, her şey rayına girerken bir anda yönetmen Spike Lee bizi kendimize getirir. Hiçbir gerçek 25. saate sığabilecek kadar ‘hakiki’ değildir, bunu anlarız. Brogan, babasının arabasında, yüzü yara bere içinde, o katı geçmişinin ön koltuğundadır. Biz de. Müge İplikçi
25. Saat (25th Hour, 2002)
Yön: Spike Lee