Başka Zihinlerle Buluşmak

Hangi hikâyeyi anlatırsak anlatalım, hangi konuyu belgelemek istersek isteyelim yaşama beslediğimiz şefkatle yapalım, diliyorum. Çiğdem’i, Mine’yi filmdeki o masada görmek istiyorum.
Film yapmanın, yapımcı olmanın temel eylemleri, her an her yere kök salabilen bir bitki gibi esnek ve uyumlu olmak diye düşünüyorum. Film yapan ve yaptıkça genişleyen bir topluluğun parçası olarak, gepgeniş bir ailenin sürekli hareket eden bireyleriyiz gibi geliyor. Mesela üretirken içeri doğru bir hareketimiz var: Normları, duyguları, tarihi, toplumları deşen düşünsel eylemlerle zihnimizin içinde ileri doğru hareket ediyoruz. Ürettiğimizi paylaşırken, yani filmlerimiz izlenirken dışarı doğru açılıyoruz. Şehirler değiştiriyoruz; salonlar, mecralar geziyoruz. Bu zamanlarda çoğunlukla zihnimizin dışında oluyoruz, başka zihinlerle buluşuyoruz.
Sinemayı bir başkasının zihnine yolculuk yapmayı mümkün kıldığı için seviyor, sayıyorum. Farklı fikirleri, çeşitli duyguları ve yaşam biçimlerini bir arada görmenin verdiği coşkuyu korumak için film yapıyorum. Ve sanırım bu yüzden, bir parçası olduğum sinema topluluğu hakkında kurmaca bir film yapma fikri çok uzun zamandır aklımı kurcalıyor.
Film ve topluluk deyince aklıma hemen Antalya’daki Su Otel geliyor. Onu ilk kez gördüğümde etrafında çok büyük bir orman olan, o kan kırmızı, süt beyaz yapı filmin mekânı olabilir. Filmdeki karakterlerin tamamı bir film galasından çıkıp otelin havuzunun kenarında buluşmuş olabilir. Taptaze izlenmiş filmi tartışmaya oturmuşlardır mesela. Herkesin fikri demlenirken, yavaş yavaş duygular ifade edilmeye başlanır. Düşünceler sivrileşir ve dile gelir. Tartışılır hararetle. Akıl, izan ve sonunda vicdan konuşulanları kapsar. Yer yer kendi çekmeye uğraştıkları filmlerden bahsedebilirler birbirlerine. Biraz cesaretle, bu uğurda kaybettikleri değerleri, varlıkları, dostlukları, zamanları anlatıp paylaşıp hafifleyebilirler. Belgesel ile kurmacanın sınırlarını kesiştirmekten doğan yaratıcı alanı kullanarak, çekilmesi arzu edilmiş birçok film fikrini, kurmaca karakterlere tartıştırabiliriz böylelikle.
Kendi kendine soru sorabilen bu filmi, bir fikrin neden filmini yapmaya değer olduğunu açıklamak için tasarlayabiliriz. Ne pahasına olursa olsun, rahatlık elde etme derdinde olmadan, acıdan ve engellerden çekinmeden duyduğumuz –yaşama engel olan, üzerimize korku salan o şeyin ardında ne olduğunu– öğrenme merakından bahsedebiliriz.
Olay örgüsü hayal etmeyi beceremediğimden, hayalimdeki filmin işlevinden bahsetmeye başladım bir anda. :) Hangi hikâyeyi anlatırsak anlatalım, hangi konuyu belgelemek istersek isteyelim yaşama beslediğimiz şefkatle yapalım, diliyorum. Çiğdem’i, Mine’yi filmdeki o masada görmek istiyorum.

Sinemacı dostumuz Çiğdem Mater, diğer Gezi Davası tutsakları Mine Özerden, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’la birlikte 25 Nisan 2022 tarihinden beri hapiste. Osman Kavala ise kendine yöneltilen suçlardan defalarca beraat etmesine rağmen 1 Kasım 2017’den beri tutuklu. Hayal Havuzu’nu bu karanlık günlerde Çiğdem’e ve tüm Gezi tutsaklarına hayallerimizle yoldaşlık etmek için açtık.