Bir Gün Taksim’de
“Beykoz’da yeni bir kütüphane açılmış ben içerdeyken. Yalıymış hem de, ille de manzara diyorsan”. Şehrin içinde geçiyor bu film, ne işimiz var Beykoz’da Çiğdem!
Pelin Esmer
Öğleden sonra Çiğdem’le buluşuyoruz. Yavaş yavaş, hiç acele etmeden Atatürk Kitaplığı’na doğru yürüyoruz. Gezi Parkı’nda mola veriyoruz. Bir banka oturup muhabbet ediyoruz. Yeni sinema projesi için önümüzdeki ay mekân gezisine çıkacaklarından bahsediyor. “Bizim çekimler biter değil mi bir aya?” diye soruyor. Bitmez Çiğdem, sen dönünce devam ederiz, diyorum. Az ötemizde belli ki okul kırmış bir genç kızla oğlan oturuyor. Hiç konuşmuyorlar. Öyle dalgın dalgın, yerde yuvarlana yuvarlana sırtını kaşıyan köpeği izliyorlar. Kız ani bir hamleyle çocuğu öpüveriyor. Oğlanın koca gözleri daha da büyüyor. Bir iki saniye sonra kapanıyor. Çiğdem’le aramızda kısa bir bakışma, sonra banktan kalkıp sessizce uzaklaşıyoruz.
Kütüphaneye vardığımızda bizi her zamanki gibi asık yüzlü kütüphaneci kadın karşılıyor. “Hayırdır, geç kaldınız bugün?” İşimiz vardı, 9 Temmuz 2024 lütfen, diyorum. Kadın gözlerini devirip arşive gidiyor. Çiğdem bana dönüp “Tutturdun ille de Atatürk Kitaplığı diye! Her gün bu kadının suratını çekiyoruz” diyor. “Beykoz’da yeni bir kütüphane açılmış ben içerdeyken. Yalıymış hem de, ille de manzara diyorsan”. Şehrin içinde geçiyor bu film, ne işimiz var Beykoz’da Çiğdem! Oraya gezmeye gideriz bir gün, diyorum.
Az ötede görüntü yönetmenimiz Ali ve sesçimiz Mert her zamanki masamıza malzemelerini sermiş, bizi beklerken sevgilileriyle mesajlaşıyorlar. Kütüphaneci kadın arşivden elinde bizim gazeteyle geri geliyor. Bir şaka yapsam güler mi acaba? Boş ver. Çiğdem’le masamıza geçiyoruz. Bizimkilerle iki laflayıp işe koyuluyoruz. Ali göz ucuyla kamera hazır işareti yapıyor. Kayıt, diyorum sessizce ve başlıyor Çiğdem günün manşetlerini okumaya: “9 Temmuz 2024. Sinan Ateş davasının 3. gün oturumu sona erdi.”
Çiğdem haberleri okurken bir yandan masada bulduğu kâğıt parçasından kayık yapıyor. Ali’yle bakışıyoruz, eline yakın plan giriyor. Çiğdem okumaya devam ediyor. “Memur ve emeklinin alacakları zam belli oldu”. Kaç olmuş, diye soruyorum.“Emeklilere yönelik yeni düzenlemeyle asgari ödeme tutarı bazında 10 bin TL’den 12 bin 500 TL’ye yükseltiliyor.”
Sertçe sayfayı çeviriyor. Mert boom mikrofonu gazeteye yaklaştırıyor: “RTÜK Açık Radyo’nun lisansını iptal etti.” Çiğdem kâğıttan yaptığı kayığı avucunun içinde buruşturuyor. Birkaç saniye durakladıktan sonra bana dönüp “O gün koğuştaki kızlarla sessiz sinema oynuyoruz. Sıra bizim takımda. Ben anlatıyorum.” Hangi film, hatırlıyor musun, diye bölüyorum. Buruşturduğu kâğıdı eliyle ütüler gibi düzeltmeye başlıyor. “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” diye cevaplıyor. “Kızlara karpuzu anlattım, tam gemiye geçeceğim, pat diye kapı açıldı. RTÜK Açık Radyo’ya yayın yasağı getirmiş! diye içeri daldı yan koğuştan Ayşegül”. Bir an duraklıyor. “Oyun dağıldı. Yüzler düştü. Kainatın tüm seslerine açık o radyo, kapanmaz, kapansa da bir daha açılır, merak etmeyin, dedim kızlara”. Çiğdem düzlediği kâğıttan yeni bir kayık yapmaya başlıyor. Sayfayı çeviriyor.
“Massive Attack konser vermek üzere İstanbul’a geliyor”. “Ah çok üzülmüştüm kaçırdığıma. Sen gittin mi?” diye soruyor bana. Yok, ben de gidemedim. Seneye tekrar çağırırız, bizi kırmazlar, diyorum.
“Yağmur ve fırtına uyarısı yapıldı.” Temmuzda ne yağmuru ne fırtınası diyecekken vazgeçiyor, “Eh tabii okuduk canına doğanın, n’olacaktı?” Biraz soluklanmak için kafasını kaldırıyor. Gözü Boğaz’dan geçen dev bir gemiye takılıyor. Ali’ye yakın yüze girmesini işaret ediyorum. Ali çaktırmadan tamam işareti yapıyor. Çiğdem bizim işaretleşmemizi görüyor ama görmemiş gibi yapıp kameraya hiç bakmadan bir süre daha manzarayı seyrediyor. Sonra, masadaki deftere yelteniyor. Kapağındaki yazıyı okuyor, “Temmuz 2024, 36. Günlük”. 9 Temmuz sayfasını bulup açıyor. Çiğdem o gün yazdıklarına göz gezdirirken, hadi bugünlük yeter yarın devam ederiz, diyorum. Şaşırıyor. “E günlük okuması, onu sonra mı çekeceğiz?” diye soruyor. Günlük çekimini yarına bırakalım, rahat rahat yaparız, sıkıştırmak istemiyorum, diyorum. Bu fikir hoşuna gidiyor. Ali’yle Mert malzemeleri toparlamışlar bile. Çiğdem “O zaman hadi size birer bira ısmarlayayım, yoruldunuz arkadaşlar” diyor. Teklifi ikiletmeden çantaları alıp hızla çıkıyoruz. Kütüphaneci kadın arkamızdan sesleniyor; “İşi biten gazeteleri masalarda bırakmayalım!” Çiğdem geri dönüp masadan gazeteyi alıyor. Kadına uzatırken “Pardon, bugün atladık. Yarın görüşürüz” diyor. Kadın “Bitmedi mi işiniz?” diye soruyor. “Yok” diyor Çiğdem, “Bitmedi, daha çok işimiz var.”
Sinemacı dostumuz Çiğdem Mater, diğer Gezi Davası tutsakları Mine Özerden, Can Atalay ve Tayfun Kahraman’la birlikte 25 Nisan 2022 tarihinden beri hapiste. Osman Kavala ise kendine yöneltilen suçlardan defalarca beraat etmesine rağmen 1 Kasım 2017’den beri tutuklu. Hayal Havuzu’nu bu karanlık günlerde Çiğdem’e ve tüm Gezi tutsaklarına hayallerimizle yoldaşlık etmek için açtık.