Karantina Söyleşileri #7: Burak Çevik
Tuzdan Kaide ve Aidiyet filmlerinin yönetmeni Burak Çevik, hayatın durmasının duygusal etkilerinden bahsediyor, karantina günlerini nasıl geçirdiğini anlatıyor.
Söyleşi: Sinan Yusufoğlu
“Aciz olmanın getirdiği rahatlama hâlini seviyorum.”
Salgın günlerinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Bugünlerde çok karamsar değilim açıkçası. İlk iki hafta hiçbir şey yapamadım. Bir yandan bir şey okumak istiyordum. Bir şeyler tüketme isteği… Ama şunu fark ediyorsun bir yerden sonra: Bu istek ilerlemenin, daha iyiye gitmeye alışmış olmanın getirdiği bir dürtü. “Ama niye durmuyorum ki” dedim kendime. Tüm dünyanın ve Türkiye’nin durmuş olması bana da durma cesareti verdi. İlk haftalarda hem bir şeyler yapmak için kendimi zorlamak hem de hiçbir şeye odaklanamamak yıpratıcıydı. Durmayı kabul ettiğimde her şey daha iyi akmaya başladı. İyi hissediyorum şu an.
Yeni bir güne uyanıp bugün hiçbir şey yapmak zorunda değilsin diyerek saatlerce PlayStation oynadığım oldu. Hiçbir şey yapmak zorunda olmadığın için bir rahatlık da geliyor ve uzun zamandır yazmadığım şeyleri ufak ufak yazmaya başladım. Her şey bir noktada eski hâline dönecek hissi benim içimde duruyor. “Bu ne zaman bitecek?” kafasına girmedim bu nedenle. Belirsizlik hissine daha kapılmadım.
“Bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gibi bir söylem de hâkim. Bugünler geçince bir şeylerin değişeceğine inanıyor musunuz?
Kişisel olarak felaket sonrası durumların getirdiği bir ferahlama hissi de var bende. Orada yeni dengeler oluşuyor. Hayata bakışın, kendini tanıman üzerinden yeni şeyler öğreniyorsun. Bu sürecin manevi bir tarafı da var. Aciz olmanın getirdiği rahatlama hâlini seviyorum.
Kişisel olarak neler değişecek hayatınızda?
Bugünler bitince basit şeyler yapmak istiyorum. Belki reklam olacak ama çok sevdiğim Şahin Lokantası’na gidip bir çorba içmek istiyorum. Orada olmayı, garsonlarla konuşmayı, oranın yemeklerini yemeyi… Aylak aylak yürümeyi de istiyorum. Taksim’den başla, Şişhane’ye in! Onu özledim. Yürürken birileriyle karşılaşma isteği. O karşılaşmadan bir sohbet doğsun. Otur çay, kahve iç. O aylaklığı özledim.
Cinayeti Gördüm
Bugünlerde neler izliyorsunuz ve okuyorsunuz?
The Newsroom dizini izliyorum bu aralar. Onu bitirememiştim. Bazı filmleri saklıyordum ileride izlerim diye. Sakladığım filmleri izlemeye başladım. Utanıyorum bunu söylemeye ama Antonioni’nin Cinayeti Gördüm’ünü (Blow-Up, 1966) ilk defa izledim. Michael Mann’in Thief (1981) filmini izledim. Onu yeni keşfediyorum. Atıf Yılmaz’ın Aaahh Belinda’sını (1986) da izledim. Yenilerden çok izlemiyorum ama en son Ali Özel’in Bozkır (2019) filmini izledim. Ne istediğini bilen, bütünlüklü ve yalın bir filmdi. Almodóvar’ın Acı ve Zafer’ini (Dolor y Gloria, 2019) izledim. Bugünlerde pek iyi gelmedi. Çok nostalji ve melankoliye saplanmış. Dünyanın bütün acılarını çeken bir sanatçı portresi… Kendisini çok merkeze koyan ve ciddiye alan bir film.
Bu aralar Calvino’nun ‘Görünmez Kentler’ini okuyorum. Aynı zamanda ‘Black Hole’ diye bir çizgi roman okuyorum. Bol bol oyun oynuyorum. ‘Inside’ muazzam bir oyun. Sinemacılar olarak oyunları geriye atıyoruz gibi hissediyorum. Amerika’da oyun sektörü sinema sektörünü geçmiş durumda. Bir Hollywood filmi açıp izleyeceğime oyun oynamayı tercih ediyorum.