Şu An Okunan
2023’te Sinema: Rüyaların Saçmalık Seviyesi

2023’te Sinema: Rüyaların Saçmalık Seviyesi

Sansür krizleri, festival gündemleri, tanıtım çılgınlıkları, grevler, skandallar… 2023’ü uğurlarken geride bıraktığımız yıla sinema gözüyle bakıyor, sinema gündeminde olup bitenleri hatırlıyoruz.

2023’te insanın içinde olduğu her alanda olduğu gibi sinemada da sıradan bir yıl geçirmedik. Tam tersi işler öyle sarpa sardı ki, çocukken uzun süre kendi etrafımızda döndükten sonra dursak bile başımızın bir süre daha dönmeye devam etmesi gibi tezatlar, basiretsizlikler, skandallar, hayal kırıklıkları, zaferler ve bazı zaferlerin kıvancı hızla birbirine karıştı. 

Çoğunlukla tatsız, ara sıra heyecan verici, nadiren mutlu olduğumuz bir yıldı. Her şeyi unutup, 2023’ü Martin Scorsese’nin Tiktok fenomeni olduğu yıl olarak da hatırlamak mümkün tabii ama ülke ve dünya gündemi buna ne kadar izin verir, tartışılır. Bir noktadan başlayalım, bakalım başladığımız noktaya dönecek miyiz?

Bırakın halkla paylaşılıp bir tartışma zemini yaratmayı, Voldemort misali yetkililerce adı dahi telaffuz edil(e)meyen bir belgesel (Kanun Hükmü) muhtemelen hiçbir filmin ulaşamadığı yüce bir sansür mertebesine ulaşıp yasakta çift dikiş yaptı. Henüz çekilmemiş filmlerin suç unsuru olduğu ülkede, henüz izlenmemiş bir film son hızla kimsenin bulaşmak istemediği bir kara lekeye dönüştürüldü ve Türkiye’nin en köklü film festivali 60. yılında olayları ağlayarak günlüğüne yazacak bir belediye başkanı tarafından “vatan, millet” nidaları eşliğinde iptal edildi. 2023 bitmeden mutlaka yeni bir festivalle döneceğini söyleyen başkandan bu hususta bir daha haber alınamadı.

Kanun Hükmü.

Türkiye’de bunlar olurken, Hollywood tarihinin en büyük yazar grevlerinden birinde hareketli günler yaşanıyordu. Artık ağız tadıyla film festivali bile düzenlenemeyen bir ülkeden, artık ağız tadıyla yaratıcı yazarlarını sömüremeyecek Hollywood’un rüzgârda dört bir yana savruluşunu izledik. Eksik olmayan grev kırıcılar, film ekipleri olmadan dımdızlak ortada kalan büyük film festivalleri, kaostan yara almamak için var gücüyle ters yöne koşan ve can havliyle ertelenen filmler, stüdyo patronlarının etrafa tükürük saçan öfke krizleri derken, 148 gün süren grev sonunda Amerikan Yazarlar Birliği (WGA) taleplerinin önemli bir kısmına dair uzlaşma sağlandı. Kevin Bacon’ın Yasak Dans (Footloose, 1984) dansıyla grev sona erdi.

Grev başlamadan önce yılın zıvanasızlık gösterisi Barbenheimer, isabetli bir zamanlamayla tanıtım turunun büyük kısmını başarıyla tamamlayarak kendini zaten kurtarmıştı. Nasılsa çoktan dünyayı pembe-siyaha boyadığı için, kendinde hiç de hazım sorunu yaratmayacak greve destek vererek ne kadar yüce gönüllü olduğunu da gösterdi üstelik. Biraz daha başa dönersek, aynı gün gösterime giren Barbie ve Oppenheimer’ın art arda izlenmesini salık veren Barbenheimer hareketinin, iki filmin ayrı ayrı yaratacağı seyir zevkini altüst ettiği hâlde, bu öneriyle sektör ekonomisini bir süreliğine rahatlattığını söyleyebiliriz. Böylece Christopher Nolan’ın Warner Bros’u terk etmesi yüzünden stüdyonun kasten en güçlü filmini aynı gün oyuna sokma kararı, beklenmedik şekilde Hollywood’un film tanıtım geleneklerini kökten değiştirdi. Ancak aynı hafta sonu izlenmediği takdirde seyircinin iki yakasının asla bir araya gelmeyeceği önermesi bazı kesimlerde karşılık bulmamış olacak ki, birileri Barbie’den sonra Oppenheimer’ı es geçti. Son rakamlara bakılırsa Barbie yarışı önde kapadı. Yönetmen Greta Gerwig, Hollywood anaakım kanadında kadın yönetmenlerin Marvel’ın berbat solo kadın kahraman filmlerine reva görüldüğü bir zamanda stüdyo patronlarının kafasını fena hâlde karıştırdı. Bu başarı, Cannes Film Festivali’nde kasım kasım kasılan sayın jüri başkanı, Avrupa’nın biriciği Ruben Östlund’un da kafasını karıştırmış olmalı ki o da Barbie hakkında atıp tutmadan duramadı. Neredeyse aynı günlerde Cannes’ın gelecek jüri başkanının Greta Gerwig olacağı açıklandı. Östlund gözyaşlarını içine akıttı.

Barbenheimer çılgınlığı 2023’te iz bırakan sinema olaylarından biriydi.

Cannes demişken, 2023’te Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne’si Türkiye sinema gündemini aylarca meşgul etti. Film konuşmayı çok özlemiş olmalıyız ki günler, haftalar, aylar boyunca Samet öğretmeni, Nuray’ı, Kenan’ı, Sevim’i ve taşrayı konuştuk. Cannes’da aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülünü, “umut etmekten vazgeçmeyen tüm kız kardeşlerine ve güzel günler yaşamayı bekleyen mücadeleci ruhlara” armağan eden Merve Dizdar, bu temenniye alerjisi olan tüm kesimler tarafından topa tutuldu. Kural değişmedi. Üzüntüler layıkıyla yaşanamadığı gibi, sevinçler de yine coşkuyla kutlanamadı. Diğer yandan film aylarca gösterimde kaldı ve Altın Palmiyeli Kış Uykusu’ndan (2014) bile daha fazla izlenerek en çok izlenen Nuri Bilge Ceylan filmi oldu. Dünyadaysa Cannes’dan sonra uzun bir festival yolculuğu olmadı. Fransa’da gösterime girdikten sonra New York, Toronto ve Busan’da gösterilen Kuru Otlar Üstüne’nin Amerika’daki vizyon tarihi Şubat 2024 olarak belirlendi. Bu şartlarda, Oscar yarışında kısa listeye bile girememesi de hâliyle sürpriz olmadı. Altıncı kez bu yarışa girmeye aday olan Nuri Bilge Ceylan, aradan geçen yirmi yıl boyunca Akademi üyeleri üzerinde yönetmenlik tarzına dair belirli önyargılar oluşturduğu için sinemasında ne denerse denesin ya filmini daha geniş çaplı bir jüriye izletemiyor ya da üç saati aşan filmlerinin henüz ilk saatinde Amerikalı seyirciyi kaybediyor. Bu yıl kısa listeye kalan filmlerinse en uzunu 150 dakikanın altında.

Gerçi Hollywood, uzun film sürelerine alışmak için çaba sarf etmiyor değil. 2022’de olduğu gibi 2023’te de 120 dakikadan daha kısa filmleri mumla aradık. Tam üç saatlik filmler normalleşmeye yaklaşırken, Martin Scorsese dört saate yakın süresiyle Dolunay Katilleri‘ni (Killers of the Flower Moon) sahaya sürdü ve başa döndük. Dünya sinemasındaysa durum Amerika’dan beter. Üstelik Dolunay Katilleri dâhil olmak üzere, bu sürenin hakkını verebilen film sayısı çok az. Ancak süresinden bağımsız şekilde, Leonardo DiCaprio’nun yer yer acınası, tuhaf fiziksel çabalarına ve Robert De Niro’nun rahatını hiç bozmayan, baştan sona cepten yiyen sıradan oyununa rağmen, Lily Gladstone’un adını dünyaya ezberleten Dolunay Katilleri, yılın tabu yıkan filmlerinden biri olmayı başardı. Amerikan tarihinin sinemaya hiç yansımayan bir tarafını gözler önüne seren film, Scorsese sinemasının en iyisi olmasa da temsil sarmalında bir devrin sonunu getirdiği için kendi başına büyük bir adım sayılır. Bu arada eski çalışanı ve Robert De Niro arasındaki tartışmalı davanın filmin tanıtım turuna denk gelmesi, filmin tatlı dilli kötü adamı ile gerçek De Niro arasında korkutucu bir paralellik kurar gibi oldu ama her zaman olduğu gibi kimse bu sarsıntıdan yara almadı. 

Dolunay Katilleri

Bu yıl Venedik Film Festivali’nde iki Türk filmi dünya prömiyerini yaptı: Selman Nacar’ın filmi Tereddüt Çizgisi ve Nehir Tuna’nın filmi Yurt. Filmlerin ilk gösterimlerini yaptıkları tarihlerde Türkiye’deki sosyal medya akışlarını Cannes’da olduğu gibi ekibin kırmızı halı fotoğraflarının, alkış haberlerinin ve filmlere dair ilk yorumların işgal etmesini beklerken, bambaşka bir çılgınlık yaşandı. Hem sosyal hem dijital hem de geleneksel medya, Venedik Film Festivali konusunu çeşitli markaların sponsorluğunda kırmızı halıda boy gösteren dizi yıldızlarının şuh pozlarıyla işlemeyi seçti. “Venedik Film Festivali’nde Türk rüzgârı” tarzı ezbere başlıklarla servis edilen bu haberlerle film festivalinin tamamen bir kırmızı halı gösterisine indirgenmesi, Tereddüt Çizgisi ve Yurt’u kendi ülkelerinde hak ettikleri ilgiden mahrum etti. Her iki filmin de festival yolculuğu devam ediyor. Türkiye’yi bir kenara bırakırsak Venedik’te yılın olayı, Zavallılar‘ın (Poor Things) tuhaflığı ve Emma Stone’un “cüretkârlığıyla” yarattığı dehşetle karışık şaşkınlık rüzgârıydı. Yorgos Lanthimos ve koca egosu bu şaşkınlığın her ânından büyük keyif aldı.

Son yıllarda büyük film festivallerinin jüri başkanı seçimlerinde alt sınır gittikçe düşerken, bu yıl Venedik’te 38 yaşındaki Damien Chazelle, Jane Campion’lı bir jüriyi yönetti. Ancak hepsinden önce Berlin Film Festivali 32 yaşındaki Kristen Stewart’ı seçerek şok etkisi yarattı. 2024 festivali için de 40 yaşındaki Lupita Nyong’o’yu seçerek bu basiretsizliğe devam ediyoruz dediler. Avrupa festivallerinin gençlik aşısı peşinde koşarken Amerikan sinemasının spot ışıklarından payına düşeni almak istedikleri kesin. Bunu yaparken jürinin kalanına yerleştirdikleri Jane Campion, Carla Simón, Radu Jude, Mia Hansen-Løve, Martin McDonagh, Laura Poitras gibi isimlerle seviyeyi belli bir seviyenin üzerinde tutmaları da acı acı gülümsetiyor. Timothée Chalamet’nin jüri başkanlığı için “yükleniyor” diyebilir miyiz? Deriz.

Yılın sonuna doğru patlayan Çığlık 7 (Scream 7) rezaletine değinmeden bitirmeyelim. Oyuncu Melissa Barrera’nın Gazze’de yaşanan etnik temizlik ve soykırıma parmak bastığı sosyal medya paylaşımları sonrasında filmin kadrosundan çıkarılması, yapım şirketi tarafından “Antisemitizme sıfır toleransımız var” şeklinde savunuldu. Bu açıklamanın Kanun Hükmü belgeselinin Antalya programına yeniden eklenmesi sonrası siyasilerin, sponsorların ve Bakanlık’ın yaptığı açıklamalara çok benzemesi tesadüf değil. İşte başladığımız noktaya döndük bile. 

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.