Euphoria: Lisedeki Hiçbir Şey Sonsuza Kadar Sürmez
Bir grup liselinin son sürüm bağımlılıklarla çevrelenmiş yaşamlarına odaklanan Euphoria, umudun gençlikte olduğunu varsayanlara zorlu bir izleme deneyimi sunuyor. Uyuşturucudan istismarcı ilişkilere, cinsel çeşitlilikten kimlik arayışlarına, tanıdık büyüme hikâyelerini kendine has görselliği ve evcilleştirilmemiş şiddet anlarıyla biricikleştiren dizinin ilk sezonu, BluTV’de izlenebiliyor.
S. Sezen Kutup
11 Eylül saldırılarından üç gün sonra –felaketler dünyasına– doğmuş Rue’nun cümleleriyle çağrılırız Euphoria evrenine. Daha küçük bir çocukken konulan dikkat eksikliği, kaygı bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk tanılarından sonra haplarla tanışır. Babasının kanser tedavisi sırasında onun ilaçlarını dener; refakat ettiğini babasına ilaçların nasıl hissettirdiğini anlamak ama daha çok zihnini işgal eden sesleri susturmak için. Aşırı doz sonrası rehabilitasyonda geçirdiği yazın ardından Rue, kaldığı yerden devam etmek üzere hayatına dönecektir; yani hiçbir şey yapmak istemediği, bir şeylere heves etmediği, akranlarıyla bu hevessizliği paylaştığı hâlde onların bunu –hiç değilse sosyal medya profillerinde– saklamayı becerebilmesine hayret ettiği hayatına. Kasaba yolunda bir anlığına, Jules’u kıyıda bisikletini sürerken görür ilk kez ve aralarındaki aşkî arkadaşlık bu bakıştan bir süre sonra, bir partide kendini korumak zorunda kaldığında bıçakla kolunu deşmekten kaçınmayan Jules’la ikinci karşılaşmalarında başlar.
Rue ile Jules’un arkadaşlık-aşk hikâyesine odaklanır görünen, aynı adlı İsrail dizisinin uyarlaması sekiz bölümlük HBO yapımının her bölümünde okuldaki ergenlerden birinin çocukluğuna, kaçınılmaz travmalarına, Rue’nun tanrısal anlatıcı sesiyle eşlik ederiz. “Mutlu aile tablosu” Z Kuşağı adı verilenlerin hayatına teğettir; bakım verenlerin ilgisizliği, aşırı ilgisi, takıntıları, arızaları bir bataklık gibi çocuklukları kuragelir. Sosyal medyayla, çeşitli tanışma uygulamalarıyla, sexting’ten bitcoin’e türlü yeni-teknoloji internet “nimetleriyle” çevrelenmiş hayatlarını sürdüren bu nesil, kendilerinden önceki nesillere hem tanıdık hem oldukça yabancı deneyimlerin, şiddet dolu hâllerin içinden geçerler. Zaten Rue apaçık söyler, “Biliyorum sizin kuşağınız çiçeklere ve babalarınızın izinlerine bağlıydı ama 2019’dayız, artık aşkın para birimi çıplaklık, bizi kınamayı kesin.” Dolayısıyla biri ayıplanacaksa çıplak fotoğraflarını gönderen genç kızları değil, bunları rızasız dolaşıma sokan erkekleri kınamamızı önerir. Buradaki “biz” hem heteronormatif eril düzenin içinde binbir ayrımcılıkla karşı karşıya kalan, “erkek” olmayan pek çok öznelliği hem de içine doğdukları kuşağı kapsar. Kınanması gereken istismarcı toksik erkekliktir. Rue belki de “kuşağının sesi, bir kuşağın bir sesi” olmuştur çoktan.1
Büyüme anlatılarında akran zorbalığına, kimlik arayışlarına, yoğun cinselliğe ve uyuşturucu bağımlılığına aşinayız ancak Euphoria klişe bir gençlik dizisi konusunu biçimsel tercihleriyle klişeliğinden çıkararak türler arası gezinen katmanlı, özgün bir evren kuruyor. Rue’nun zihninin çalışma biçimini deneyimliyoruz; bazen “penis fotoları”nı istenen-istenmeyen diye ayıran, istenmeyenleri kendi içinde tasnif ederek farklarını anlatan bir öğretmen oluyor Rue; bazen de Jules’un Nate’le aralarındaki çekimi-gerilimi işaretlerden yola çıkarak anlamaya, böylece yürütülen soruşturmayı çözmeye kalkışan bir dedektif. Bazen de yatağından tuvalete gitmeye gücü olmayan, böbrek enfeksiyonu geçiren Rue’yla günün yirmi iki saati reality şov izlerken buluyoruz kendimizi. Hayran kurguları (fanfiction) yazan Kat’in One Direction’ın Louis Tomlinson and Harry Styles’ından mülhem kurguladığı seks sahnesi anime olarak sunulurken hem türler dönüştürülüyor hem de zamanın ruhuna bir güzel çentik atılıyor. Sıradan bir aşk hikâyesinin sosu olabilecek birlikte aynı dövmeyi yaptırma fikri, Rue ve Jules söz konusu olduğunda dudak içine kazınan ‘Rules’a ve adlarından türemiş anlamlı bir sözcükten ötesine dönüşüyor.
Çoğunluğu orta sınıf ailelerden gelen bu kuşağın içine doğduğu sistemde kontrolsüz öfke, aile ve/yahut partnerleri tarafından istismar edilme, bastırılmış yönelimler, öznefret, hazcılık, özyıkım norm hâlindedir; Lexi ve Ethan gibi henüz çocukluklarına çağrılmadığımız, görece “az problemli” karakterlerse istisna. Dizi kuru didaktizme düşmeden, kolaycı neden-sonuç ilişkilerinden kaçınarak yakından baktığı karakterleri oldukça hakiki biçimde ele aldığından –özellikle yetişkin– kimi izleyiciler bu gerçekçiliği abartılı, rahatsız edici buluyor, dizi için yaş sınırı öneriyor. Vice’ın, dizidekilerle akran gençlere sorular yönelttiği araştırmasına göreyse dizi mutlak biçimde gerçekçi, hattâ temsil edilenlerden daha fazlasını deneyimleyenler var.2
KUİRLİK SONSUZDUR
Gücünü başka türlü var oluşlara açtığı alandan, öznelerin kendi deneyimlerini konuşturma becerisinden alan Euphoria, bedenleri sakınımsızca gösterirken eril bakışa hizmet etmeksizin yapıyor bunu. Özellikle soyunma odasında yaklaşık otuz penisin göründüğü sahne, hemen her bölümde çıplak penislerin yer bulması, kadın bedeninin, uzuvların parçalanarak pornografikleştirilmesine alışmış kimseleri yadırgatıyor. Bu noktada Jules’un trans kadın bedeni ve deneyimi –Jules’u oynayan Hunter Schafer’ın trans olması– diziyi anlamlandırmak bakımından bir pusula işlevinde.
Jules içine doğduğu “erkek” bedenine hapsolmuş, çocukken annesi tarafından “tedavi” maksatlı hastaneye yatırılmış, burada intihar girişiminde bulunmuş ve nihayet babasıyla kasabaya taşınmış, cinsiyet uyum süreciyle büyüyen bir karakter. Ne Jules ne de dizi bir noktadan ötekine, başı sonu belli bir yolculuk kurguluyor kendisi için. Başlı başına bir oluş süreci Jules’unki, oldukça ışıltılı bir oluş. Belki de bu yüzden uyum sürecine dair detaylardan, hormonlardan, operasyonlardan ziyade cinselliği deneyimleyişine, bu alandaki şiddete ve yıkıcılığa şahitlik ediyoruz. Tanışma uygulamalarında çoğunlukla cis hetero, evli, partneri olan erkeklere rastlıyor, cinselliğini onlarla yaşıyor ve bu erkekler durmaksızın “yüzde yüz hetero” olduklarını Jules’a kanıtlamaya çalışıyor. Güç ilişkilerinin eğilip büküldüğü bu anlarda Jules yaşça ve fiziksel güç bakımından kırılgan görünürken, rızası yok sayılarak tecavüzün sınırında cinselliği deneyimlerken, karşısındaki erkekler ayrıcalıklı olsa da onlara kıyasla daha güçlü, daha sağlam duran yine Jules oluyor. “Tatlı tuhaf, agresif” diye tarif ettiği çeşitli seks deneyimlerinden geçerken yaşadığı acıyla baş etme mekanizması, o anlarda acıyı yaşayanın kendi olmadığını düşünmek. Sanki bir karakter, filmlerden, bir diziden, kitaptan bir karakter başından geçenleri yaşıyormuş da o yalnızca izliyormuş, okuyormuş gibi. Jules’un trans kadınlığı dizinin herhangi bir yerinde ne “saklanıyor” ne de karakterin var oluşu trans “kimliği”ne indirgeniyor; Jules var oluyor, “eğer erkekleri fethedebilirse kadınlığı da fethedebileceğini” biliyor ve onu sadece fethetmek istemiyor Jules, yıkıp yok etmek istiyor! Ancak böylece bir sonraki seviyeye geçebilecek gibi hissediyor kendini.
BU SİSTEMİ BEN KURMADIM, BEN BATIRMADIM DA
Dizinin genç kadınları arkadaşlıklarında kolaycı olmayan çözümlere açılıyor; çeşitli dayanışmalar üretiyor, birbirlerini kıyasıya eleştiriyor, birbirlerine sığınıyorlar. Cassey başkasıyla öpüştüğünü sevgilisine söyleyip söylememekteki kararsızlığını kız arkadaşlarına danışarak gideriyor. Rue’nun uyuşturucu kullanmaya direnmekte en büyük dayanağı Jules. Tabii hâl böyleyken bazılarına talip olmadıkları sorumluluklar yükleniyor; Maddy’nin çok ihtiyaç duyduğu bir anda Kat “gelemem” diyebiliyor ya da Jules bir süre Rue’yla hiç iletişim kurmayabiliyor. Karakterlerin herhangi birini suçlu, sorumsuz, kötücül ilan etmek kolay ancak arkadaşlıklarının karmaşıklığı öyle kolay çözülür cinsten değil. Birbirlerinin arkasını toplayabildikleri kadar topluyorlar ama söz konusu kendi arzuları olduğunda, sınırları keskin.
Gençlik dizisi izleyerek yetişkin dünyasının karanlığından biraz olsun sıyrılmak isteyenler için Euphoria iyi bir seçenek gibi görünmüyor çünkü yetişkinliğin kasvetinin çoktan çöreklendiği onlu yaşların sonunda, karakterlerin hemen hepsi ulvi amaçlar peşinde dolanmaksızın, dünyadaki küçücük varlıklarımızın mikro etkileriyle yüzleşmekte yetişkinlerden daha cesur ve doğrudan boy gösteriyor. Pastelden koyu tonlara değişen, salaş gömleklerden iddialı vücut kemerlerine, dönem kostümlerinden kaykaycı şortlarına oldukça geniş bir repertuarı barındıran kıyafetleri, cinsiyet kimliklerinin konvansiyonlarıyla bir güzel oynuyor (Rue’nun sezon boyunca üstünden düşürmediği bordo kapüşonlusunun babasına ait olduğunu da öğreniyoruz son bölümde. Ne giyip ne giymedikleri, kuşandıkları zırhlar âdeta). Kendilerini ifade etmenin ta kendisine dönüşen rengârenk, ışıltılı, çarpıcı makyajları, beden imajları var oluşlarıyla bir bütün. Hızla sürdükleri bisikletler, el ele kaydıkları patenler, gözleri birbiri üstünde danslarla bedenlerini, birbirlerini keşfediyorlar. Dans pistinde parmaklanmak da bu keşiflere dahil çünkü “burası Amerika.” Müzik –Drake’in dizinin yapımcılarından olduğu düşünülürse, özellikle rap müzik– hem organik bir karakter gibi her bölümde işliyor hem de bölümler adlarını rap şarkılarından alıyor.3 Çocuksu hayaller, geleceğin içinde yaşanabilir bir dünya vaat ettiği duygusu Euphoria’nın boğucu yaşamlar içindeki ergenlerine sirayet etmiyor. Karnaval bölümünde yaşananlar, kasabadaki hayatlarının sıkıştırılmış bir versiyonu gibi; rengârenk, tehlikeli, flörtöz, öfkeli, yalan ve ihanetle iç içe.
Tasnifçi göz ergenlerin yaşadıklarını adlandırmak, adlandırarak iktidarını tescillemek isteyebilir ama onlar buna yanaşmıyor. Cinselliklerini, arzularını, birilerini arzulayıp arzulamayacaklarını, bunun kaç kişiyle sınırlanacağını, kuşatıldıkları katı dünyaya rağmen kendileri biliyor, buluyor. Kimine bulanık gelen onlar için oldukça berrak, belki de berraklığın değil deneyimin peşindeler. Rue “Anna’ya âşık mısın?” diye sorduğunda aynı açıklıkla evet diyor Jules. Çekinerek “bana âşık mısın?” diye soruyor, buna da evet. Çünkü tek aşklı yasalar, heteronormativite, kimlik atamaları yetişkinler dünyasına ait, mümkünse oradan da kovulması gereken; dürüstçe ötekine açılmanın hakikiliği ise bu neslin kurucusu olabilir. Öforiyi bazen uyuşturucuda, bazen yalnızca yan yana uykuda, kendi bedenine açtıkları yaralarda, o yarayı el birliğiyle el yordamıyla sarmakta buluyorlar. Akışkanlık, belirlenimsizlik her zaman pürneşe değil; Kat’in –yıllarca saklamaya çalıştığı– bedenini/kilosunu bakışlara sunmasına, bedenini saran kıyafetler içinde güvenle yürümesine giden yol nasıl kolay olabilir ki? Ya da beden imajına dair özgüvenini yerle bir eden istismarcı sevgilisi Nate’in söyledikleri kulaklarında çınlarken, Maddy’nin, memelerinin berbat görünüp görünmediğini arkadaşlarına sormasından daha doğal? Beden yakılıp yıkılacak bir hapishane olduğu kadar deneyime açılacak imkânlar alanı aynı zamanda; bu yüzden hakiki bir barışma yaşanana kadar saldırılar, savaşlar, yıkım bedenlerinde süregeliyor.
BURADA HETERONORMATİFLİĞE YER YOK
Dizi genellikle gençler için tetikleyici ve pornografik olmakla, buralarda da sıkça duyduğumuz “özendirme” tehlikesiyle eleştiriliyor. Anlatı ne 2000’ler gençliğini ebeveynlere anlatmak, onları uyarmak gibi bir sorumluluk üstleniyor ne de uyuşturucuyu özendirme çabasında. Sex Education, 13 Reasons Why, It’s the End of the F***ing World gibileriyle de yan yana düşünülen Euphoria’nın karakterlerine şefkatle yaklaşmaktan da onları denek gibi inceleyen steril bakıştan da kaçındığını söylemeli. Var oluşlarına çok yakından baktığı gençlerin hikâyelerinden bir mağduriyet anlatısı devşirmiyor, uyuşturucunun ve/yahut sosyal medyanın öforisine güzelleme yapmıyor; internetin, envai çeşit yasal/yasadışı uyuşturucunun varlığını dürüstçe ortaya döküyor. Parmak sallayan bir öğreticiliğe, “uyuşturucu kullanırsanız başınıza bunlar gelir” üstenciliğine soyunmadan bedenin deneyiminde her kuşağa yer açıyor.
Ebeveynlerin de çocukları gibi tanışma uygulamaları kullandığı, yalnızlıklarını ya da bastırılmış cinselliklerini gidermeye çalıştığı bu evrende çocuklarla yetişkinler arasındaki sınırlar muğlaklaşıyor. Maddy’nin koltuğundan hiç kalkmayan, kimseyle tüm gün tek kelime konuşmayan babası, kocasının bastırılmış cinselliğinden, oğlu Nate’in öfke problemlerinden bîhaber annesi, uyuşturucu satıcısı Fezco’nun bakımını üstlendiği felçli büyükannesi, Rue’nun bağımlılığıyla mücadele ederken öfkesi kontrolden çıkan annesi, Cassey ve Lexi’nin uyuşturucu bağımlılığına sürüklenen babaları… Bir çırpıda sayınca dahi ebeveynlerle çocukların hikâyelerini birbirinden ayırt etmenin zorluğu ortada. Elbette çocuklar yetişkin dünyanın kodlarını eğip bükmekte mahirler. İstismarcı yetişkinlerin dünyasında mutlak güçsüz, mağdur, kudretsiz değiller; tersine, onları nasıl (kötüye) kullanabileceklerini oldukça iyi biliyor, oyunu onların kurallarıyla oynamıyor, kendileri her seferinde yeni kurallar icat ediyor. Okul müdürünün yürüttüğü soruşturmada öğrenciler arasında olanların sadece bir kısmından haberdar olmasıyla dahi yaşadığı; Kat tarafından beden terörüyle suçlanmasından Maddy’nin kibarca “üstünüze vazife değil” çıkışıyla haddinin bildirilmesine kadar türlü karşılaşmalarda deneyimlediği şaşkınlık bundan.
Dizinin yaratıcısı Sam Levinson’ın bağımlılık geçmişinin Euphoria’nın gerçekçiliğini katmerlendirdiği aşikâr; karakterlerine mesafesi ve özeni de içinden geçtiği çocukluk deneyimine dâhil olsa gerek. Rue’ya hayat veren Zendaya’nın Drama dalında en iyi kadın oyunculuğa aday gösterildiği Emmy ödülünü alıp alamayacağı da, Koronavirüs öncesi ikinci sezon çekimlerine başlanan dizinin son bölümünde bizleri bıraktığı (bölümün yıkıcılığına kalplerimizi bıraktığımız) yerden nasıl devam edeceği de merak konusu. Euphoria karakterlerinin çok çeşitli bağımlılıkları biter mi bilinmez ama şimdiden diziye bağımlı olmuşlara ikinci sezonu heyecanla beklemekten başka yol görünmüyor.
NOTLAR
1 Girls’ün New York’ta yaşayan ve yazar olma hayalleri kuran anlatıcısı Hannah’nın, kendisine maddi desteği keseceklerini, artık çalışıp parasını kazanması gerektiğini söyleyen anne-babasına cevaben kurduğu cümleler: “Bence kuşağımın sesi olabilirim. Ya da en azından bir ses. Bir kuşağın.”
2 DeAsia Paige, “We Asked Teens If ‘Euphoria’ Is Realistic,” Vice, erişim: 12 Ağustos 2020, <bit.ly/31PwIKi>
3 Dizinin soundtrack listesi için: <spoti.fi/2XXPLRM>