Marilyn Monroe – Kasetlerdeki Sırlar: Şöhret Vefasızdır
Sinema tarihindeki en gizemli ölümlerden birinin önündeki sır perdesini aralama iddiasıyla yola çıkan Marilyn Monroe: Kasetlerdeki Sırlar, spekülasyonları açıklığa kavuşturmaktan uzak, bugüne kadar söylenenlere çok da yeni bir yorum getirmeyen bir belgesel.
Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Eğer Marilyn Monroe’nun hayatı ve ölümüyle ilgili pek fazla şey bilmiyorsanız, Emma Cooper’ın yönettiği Marilyn Monroe: Kasetlerdeki Sırlar (The Mystery of Marilyn Monroe: The Unheard Tapes, 2022) belgeseli sizi belli bir noktaya kadar tatmin edecektir. Gelgelelim, MM’nin ölümünün ardındaki giz perdesini, üzerine yapılan tevatürleri biraz bilen birinin zihninde bu belgeselin yeni pencereler açması o kadar kolay değil.
Marilyn Monroe’nun 1962’de otuz altı yaşında dünyaya vedası, sinema tarihinde üzerine en çok spekülasyon yapılan ölümlerin başında geliyor. Dönemin en sansasyonel film yıldızının ölümüne böyle bakılması da normal aslında. Aşklarıyla her daim magazin basınının manşetlerinde olmuş, hayatının son yıllarında ise adı ABD Başkanı John F. Kennedy ve Adalet Bakanı kardeşi Robert F. Kennedy’yle aşk kaçamaklarında anılmış, 5 Ağustos 1962’de de aşırı ilaç kullanımına bağlı şüpheli bir ölümle hayranlarına veda etmişti Monroe. Kennedylerin ve ABD derin devletinin son yıllarında onu izleyip izlemediği ve bu ölümde paylarının ne kadar olduğu her daim akıllarda soru işareti yaratmıştı.
Tam yirmi yıl sonra, 1982’de Marilyn Monroe’nun ölümünün kaza mı, intihar mı, yoksa cinayet mi olduğuna dair kuşkuların giderilmesi için bir Los Angeles Bölge Savcısı yeni bir soruşturma başlatmış. Bu noktada devreye İngiliz gazeteci Anthony Summers girmiş. Summers, aynı dönemde, tıpkı bir dedektif gibi, Monroe’nun tüm dostlarıyla konuşma fırsatı bulmuş, bunları teyplere kaydetmiş ve Monroe’yu ölüme götüren sürecin bir fotoğrafını çıkarmaya çalışmış. Üç yıllık bir fikrî takibin sonunda da 1985’te Monroe’nun ölümünü anlatan en dikkat çekici kitabı kaleme almış: ‘Goddess: The Secret Lives of Marilyn Monroe’.
Emma Cooper’ın belgeseli de Summers’ın yaptığı telefon konuşmalarındaki ses kayıtlarını takip ediyor. Onunla birlikte biz de bir kez daha bir dedektif gibi Monroe’nun ölümünün karanlık noktalarını aydınlatmaya çalışıyoruz. Yönetmen Cooper ses kayıtlarına arşiv görüntüleriyle birlikte, ilginç bir tercihle, canlandırma bölümler ekliyor. Bu canlandırmalarda oyuncular, artık hiçbiri hayatta olmayan insanların konuşmalarına pleybek yapıyor. Pek alışık olmadığımız bu tarz bir sinematografik katkıyla yönetmen büyük olasılıkla belgeselin lezzetini arttırmayı amaçlamış. Filme bir miktar yabancılaştırmakla birlikte, bu pleybek sahneleri izleyiciyi kuru kuru arşiv görüntülerini izlemekten kurtarıyor.
Cooper’ın, Summers’ın topladığı ses kayıtlarından yola çıktığını söyledik. İşin ilginci, Cooper, Summers’dan belgeselin anlatıcı dış sesi olarak da faydalanıyor. Summers edindiği bilgileri bize âdeta bir Philip Marlowe edasıyla aktarıyor. Hâliyle, belgesel tümüyle Summers’ın bakış açısını takip ederek ilerliyor. Nihai yargıya da yine onun üzerinden varıyoruz.
Soruşturmada aydınlatılamamış kimi karanlık bilgileri Summers gün yüzüne çıkartıyor. Yine de, Summers’a göre Monroe’nun ölümü ya intihar ya da yanlış ilaç kullanımından dolayı gerçekleşiyor. Gelgelelim, deneyimli gazeteci şundan da emin ki, Monroe’nun ölümünden sonra politik kariyerlerine halel gelecek korkusuyla Kennedyler onunla bağlantılarını silecek şekilde o gece delilleri karartıyor, maşa olarak kullandıkları FBI ile kamuoyunu manipüle etmenin peşine düşüyorlar. Tabii bu beceriksizce bir hamle oluyor; zira ilişkileri çoktan kulaktan kulağa yayıldığı gibi, bu hamleleri tüm dünya kamuoyundaki zihinleri de bulandırıyor ve Marilyn Monroe’nun ölümünde parmakları olduğu şüphesini yaratıyor.
Herkesin Bildiği Sırlar
Belgesel kimi arşiv görüntüleriyle sıkı sinemaseverlerde heyecan yaratsa da, başta dediğimiz gibi, Marilyn Monroe’nun ölümüne dair yeni şeyler söylemiyor. Elbette, Summers’ın bugüne kadar bir depoda kilitli kalmış ses kayıtlarının gün yüzüne çıkması ve kulağımıza ulaşması değerli, merak duygumuzu da kaşıyor doğrusu. Bununla birlikte, bu ses kayıtlarından çıkan en ilginç sonuç, Monroe’nun ölümünün kuytuda kalmış kimi noktalarının “Hollywood’da herkesin bildiği sırlar” arasında olması ama ucu kendine dokunur korkusuyla kimsenin bu konu hakkında konuşmaya cesaret edememesi.
Summers’ın 1982’de başlayan çabaları onu kısa sürede ses kayıtlarının arasında Harry Caul’culuk oynamaya kadar götürüyor. Yalnızca birkaç ay süreceğini tahmin ettiği bu soruşturma süreci üç yıla yayılıyor ve belli ki onun psikolojisini de derinden etkiliyor. Neredeyse saplantı derecesinde sahipleniyor davasını ve kafamızda yeni pencereler açacak bulgulara da ulaşmayı başarıyor.
Belgeselde Monroe’nun ağzından döküldüğünü duyduğumuz “Şöhret vefasızdır” cümlesinin Hollywood’un altın çağındaki o yıllara cuk oturduğunu görüyoruz. O parıltılı hayatların ardındaki ikiyüzlülükler, iğrençlikler, daha önce başka filmlerde de defalarca tanık olduğumuz hâliyle, bu sefer bu belgeselde karşımıza çıkıyor.
Cooper’ın belgeselinin gösterdiği bir diğer şey ise, sonradan bu konuda ona iade-i itibar edilse de, özellikle zirvedeki yıllarında Marilyn Monroe’nun seks ikonuna indirgenmesinin ne kadar büyük bir haksızlık olduğunu ispatlaması. Özellikle sinema endüstrisinde yolunun kesiştiği meslektaşlarının ondaki yeteneği ve azmi bir kez daha tasdik etmeleri… Bir performans sanatçısı, bir oyuncu olarak nasıl daha iyi olurum fikrinin peşinden bıkmadan, yorulmadan koştuğu gerçeğini takdir etmeleri… Monroe’nun öteden beri zekâsını küçümseyenleri cebinden çıkartacak denli zeki olduğunu hatırlatmaları…
Duygusal olarak kırılgan, travmatik bir ruha sahip ve son yıllarında özel hayatındaki çalkantılar yüzünden psikolojik açıdan darmadağın olsa da, Emma Cooper’ın belgeseli sinema tarihine çıkmamacasına damga vurabilecek büyük bir performans sanatçısını çok erken yaşta kaybettiğimizi de hatırlatıyor bizlere.
Marilyn Monroe: Kasetlerdeki Sırlar, Netflix Türkiye’de izlenebiliyor.
Sinema, FİLM+, Empire Türkiye, Radikal Cumartesi, Digiturk, Milliyet Sanat ve Altyazı'da yazıları yayınlandı. Muhabir, editör ve yönetici olarak çalıştı. Hâlen serbest sinema yazarı olarak ilk günkü heyecan ve hevesle filmler üzerine kalem oynatmaya devam ediyor.