Şu An Okunan
Öğle Güneşinde Yıldızlar: Yağmur Altında, Ter İçinde

Öğle Güneşinde Yıldızlar: Yağmur Altında, Ter İçinde

Stars at Noon, Öğle Güneşinde Yıldızlar

Usta yönetmen Claire Denis’nin bu yıl Cannes Film Festivali’nde Jüri Büyük Ödülü’ne layık görülen yeni filmi Öğle Güneşinde Yıldızlar, yoğun politik unsurları bir aşk hikâyesiyle harmanlıyor. Uyarlandığı romandaki tarihsel bağlamı günümüze taşıyan film bilhassa yarattığı atmosferle öne çıkıyor.

Bir uzay gemisinin içinde, kolonyal Afrika topraklarında ya da Paris’in arka sokaklarında da olsa Claire Denis’nin sineması bizlere birden fazla hayatın birbirine dokunuşunun sihrini yansıtmaya yıllardır devam ediyor. Bu seneyi iki büyük festivalde prömiyer yapan iki uzun metraj filmle bitiren Denis’nin Cannes’dan Jüri Büyük Ödülü’yle ayrılan Öğle Güneşinde Yıldızlar‘ı (Stars at Noon, 2022) da yine farklı bir coğrafyada konumlansa da aynı atmosferi yaratabilen eserlerinden biri. Amerikalı yazar Denis Johnson’ın 1986 tarihli aynı adlı romanından uyarlanan film, romanda Sandinist Ulusal Yeniden Yapılanma Cuntası döneminde Nikaragua’nın başkenti Managua’da yaşayan genç Amerikalı Trish’in hikâyesini günümüze taşıyor. Bu dönem atlaması dışında orijinal eser üzerinde pek değişikliğe başvurmayan film, romanın çizdiği yoldan ilerleyerek bir aşk hikâyesini konu ediniyor. Aylık bir dergide zaman zaman içerik üreten Trish’in (Margaret Qualley) haber çıkarma umuduyla geldiği Nikaragua sınırlarında gizemli bir İngiliz’le tanışmasıyla Denis’nin söz konusu sihri de başlıyor.

Birbirini tanımayan iki yabancının hayatlarının kesişme ânı, özellikle ikisinin de yabancı olarak görüldüğü topraklarda gelişince kendiliğinden katmanlı bir hikâye ortaya çıkıyor. Bir petrol şirketi için danışmanlık yapan gizemli İngiliz Daniel’ın (Joe Alwyn) filme dâhil olmasından hemen önce Trish’in Nikaragua’da belli bir süredir devam eden hayatına şahit oluyoruz. Olaylar romandaki akıştan çeyrek asır sonra cereyan etse de gerçek hayattakine paralel bir seçim dönemine denk geliyor yine filmin dünyası. (Hatta tesadüftür ki romanın ele aldığı cunta dönemindeki seçimlerin baş aktörü Daniel Ortega, filmin çekimleri sırasında gerçekleşen yeni seçimlerde de ülkenin lideriydi ve söz konusu seçimleri bir kez daha kazanmıştı.) Seçim öncesinin gergin atmosferi altında artık iyiden iyiye bölgenin yerlileriyle kaynaşmış olan Trish’in günlük yaşamının, belki de bir Orta Amerika ülkesini ziyaret eden beyaz bir Amerikalı’nın tahmin edilebilir lüksünden uzakta olduğuna şahit oluyoruz. Kaldığı ucuz motel odasında temel gereksinimlerini ve muhtemel bir ülkeye dönüş biletini karşılayabilmek adına devlet ve güvenlik kuvvetleri içerisinden kurduğu bağlantılara bel bağlamış çaresiz genç bir kadın karşımızdaki. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki arada iş yaptığı aylık dergi artık kendisinden umudu kesmiş ve çalışmalarını fonlamayı bırakmışken karşısına Daniel çıkıyor.

Yabancıların Hikâyesini Yabancılaşarak Anlatmak

Amerikan dolarının herkesin rüyasını süslediği, yağmur birikintileri ve seçim broşürleriyle dolmuş sıcak asfalt sokakları eli silahlı askerlerin kontrol ettiği bir dünya burası. Etrafta gördüğümüz her şeyin çoktan günlük rutinin bir parçası hâline geldiğini Trish’in umarsız tavırlarından anlıyoruz. Hemen hemen her türlü kurumun içine girip çıkan ve yerli halkla haşır neşir olmuş Trish’in tepkisinden anladığımız bir diğer şey ise Daniel’ın şehre ilk kez gelen bir yabancı olduğu. Trish’in uğrak mekânlarından olduğunu öğrendiğimiz Managua’nın merkezindeki InterContinental otelinin barında tanışıyor ikili. Az cevap veren ama soru sormaktan da kaçınmayan Daniel’ın (ve yine tam olarak arka plandaki hikâyesine hâkim olamadığımız Trish’in) henüz bu tanışma ânında yarattığı gizem, filmin kalan süresi boyunca seyirciyi taşıyan en önemli etken hâline geliyor. Aslında çok da romantik olmayan bu tanışma sohbetinin ardından geceyi birlikte geçiren Trish ve Daniel’ın aralarında doğacak aşkın hikâyesini izlediğimizi anlamamız ise biraz zaman alıyor. Çünkü ilk gece de dâhil olmak üzere sonraki karşılaşmalarında dahi hem bizim seyirci olarak ikisine hem de ikisinin birbirine karşı taşıdığı yoğun şüphe, arkadaki gergin politik gündemi sık sık öne çıkarıyor. Ancak film ilerledikçe bunun esasen Trish ve Daniel’ın arasındaki bağa odaklanan hikâyeyi kuvvetlendiren yardımcı bir unsurdan ibaret olduğunu kabul ediyoruz.

Stars at Noon, Öğle Güneşinde Yıldızlar

Denis’nin söyleşilerindeki beyanı da filmin bir aşk hikâyesi olduğu yönünde. Johnson’ın romanının da aslında onca güncel politik detaya yer vermiş olmasına rağmen romantik bir öykü olarak bittiğini ve filmde de bunu uyarlayabilmeyi amaçladığını söylüyor. Filmin zorlayıcı prodüksiyon süreci içindeki bazı gelişmeler de Denis’nin uyarlamasını temelden şekillendiren etkenler hâline gelmiş. Bunların başında tabii ki filmin hazırlık aşamasında COVID-19 salgınının başlaması yer alıyor. Denis bu sebeple, belki yaratıcılık açısından bir fırsat olarak adlandırabileceğimiz bir hamleyle romandaki sivil çatışmaların sürdüğü 1980’li yılların cunta yönetimi altındaki Nikaragua’sını, günümüzün pandemi dönemi Nikaragua’sına dönüştürmeye karar veriyor. Bir diğer etkense daha önce bahsettiğim gibi filmin yapım aşaması sırasında ülkede gerçekten de bir genel seçimin yaklaşıyor olması. Bu sebeple filmi Nikaragua yerine yine daha önce ziyaret ettiği ve tanıdığı bir başka Orta Amerika ülkesi olan Panama’da çekmeye karar veriyor. Her ne kadar iki ülkenin birbirinden farklı görünümlere ve toplumsal yapılara sahip olduğunu söylese de Denis bu değişikliğin hikâyeyi günümüze taşımak gibi birçok etken açısından da faydalı olacağını düşünmüş. Hikâyenin her noktasında karşımıza çıkan Nikaragua’nın politik ve günlük yaşam gerçeklerini, romanın yaptığı gibi ikinci plana atabilme niyetini gerçekleştirme konusunda bu “uzaklaşma”nın faydalı olabildiği görünüyor. Yapım aşaması üzerine verdiğim bu detaylı bilgilerin sebebi filmin neye odaklandığından ve hangi yönleriyle parladığından rahatça bahsedebilmek aslında.

Tutkuyu Görselleştirmek

Öğle Güneşinde Yıldızlar’ı yalnızca bir yönüyle hatırlayabilecek olsak bu muhtemelen birçok Claire Denis filminde olabileceği gibi yaratılan atmosfer ve doku olacaktır. Dünyanın herhangi bir noktasında birbiriyle tanışabilecek iki yabancının aşk hikâyesinin neden böylesi bir arka plana sahip olması gerektiği sorusunun cevabı da (tam olarak karşılanmasa da) biraz burada yatıyor. Söz konusu politik iklim ile bilgileri Trish ve Daniel’ın aralarındaki sohbetlerden almamıza rağmen bu sohbetlerin içeriğinin değil kendilerinin önemli olduğunu seziyoruz. Birbirlerine güvenme arzularıyla birbirlerine duydukları şüphe arasındaki dinamik, hikâye akışının dinamosu hâline geliyor. Gözümüzün önünde doğan bir aşkı tıpkı onlar gibi biz de seyirci koltuğunda bir yığın soruyla takip ediyoruz. Bu ister istemez genç âşıkların arasındaki romantik gerilimi kuvvetlendiriyor ve olabilecek herhangi bir aşk hikâyesinden çok daha doyurucu ve izlenesi bir tutkuyu perdeye yansıtıyor. Denis’nin Johnson’ın romanında en çok etkilendiği şeyin bu tutku olduğu ve uyarlama konusundaki temel motivasyonunun da bunu yansıtmak olduğu gerçeği filmi izleyenler için hiç de şaşırtıcı gelmeyecektir. Bu uğurda filmin en etkileyici ve işlevsel departmanıysa kuşkusuz ki neredeyse ekvatoral iklime has yüksek nemi solumaya imkân verecek atmosfer yaratımı.

Stars at Noon, Öğle Güneşinde Yıldızlar

Lüks otel lobilerinden ucuz motel odalarına, her yere saçılmış ucuz bira şişeleri, omuzlarda zor duran ince kıyafetler, yalın ayak yürünebilecek yollar ve rom kokusu sinmiş perdelerle dolu film, neredeyse hissedilebilecek, içinde dolaşılabilecek bir dokuya sahip. Bu deneyim istemsizce Trish ve Daniel’ın arasındaki ilişkiyi tüm yerel siyasi gündemden ya da dünyadan daha ilgi çekici kılıyor. Tüm o karmaşanın içinde izlediğimiz hiçbir şey politik gerilime sahip bir kaçış filmine dönüştürmüyor Öğle Güneşinde Yıldızlar’ı günün sonunda. Filmin kendine malzeme edindiği gerçeklik üzerine söylediği sözler ya da seyirciye bıraktığı yorumlar ise yine iki karakterin aralarında geçen, emperyalizm üzerine kişisel sohbetlerden ibaret kalıyor. Yakın zamandaki benzer örnekler düşünüldüğünde yine uyarlandığı romanın zaman dilimini günümüze taşıyan ancak bu tercihle hikâyesine ayrı bir katman yükleyen Transit’in (2018) aksine Denis’nin filminin bugünün dünyasına ya da tarihsel düzlemde içinde geçtiği coğrafyanın politik durumuna karşı söylemek istediği spesifik bir söz ya da bir yorumda bulunma ihtiyacı yok. Yaratıcının böyle bir niyeti olmadığını dillendirmesinin dışında açıkçası izlerken eksikliğini hissettiren bir yanı da yok bu tercihin. Sonunda ortaya çıkan, tüm aşamalarında kendisini kolayca takip ettirebilen, yarattığı atmosfer ve gerilim düşünüldüğünde başka bir yer ve zamanda gerçekleşme ihtimalini ortadan kaldıran doygun bir romantik film Öğle Güneşinde Yıldızlar.


Öğle Güneşinde Yıldızlar, Başka Sinema salonlarında gösterimde.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.