Karantina Söyleşileri #13: Kıvanç Sezer
Babamın Kanatları ve Küçük Şeyler filmlerinin yönetmeni Kıvanç Sezer salgın günlerini nasıl geçirdiğini anlatıyor, izlediği filmlerden ve okuduğu kitaplardan bahsediyor.
Söyleşi: Sinan Yusufoğlu
Fotoğraf: Haydar Taştan
“Çok daha basit şeylerin önemini anlamaya başlıyoruz.”
Korona günlerinde kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Bu hayatı asıl devam ettiren unsurlardan biri olmadığımı fark ettim bu süreçte. Ben ne yapıyorsam, onu yapmadığım sürece kimsenin hayatından bir şey eksilmiyor aslında. Bu kötü bir duygu benim için. Hikâye anlatmak olayların sonrasında yapılan bir şeydir ya… Mesela, soykırım olur daha sonra soykırıma dair filmler yapılır, kitaplar yazılır.
Bu süreçte bir şeyler yazıyorum ama “bunu ne için yapıyorum?” duygusundan da kurtulamıyorum. Çünkü kendimizi dünyadan çok soyutlarsak, yaptığımız şeyin içi de boşalmış oluyor. Daha temel şeylere; ekmeğe, suya, toprağa, meyveye, sebzeye döndük gibi hissediyorum. Çok daha basit şeylerin önemini anlamaya başlıyoruz.
Salgın bittikten sonra dünyada bir şeylerin değişebileceğine inanıyor musunuz?
Bugünler geçince bir şeylerin değişebileceğini düşünüyorum. Çünkü bu salgın sermayenin ve insanların dolaşımını çok etkiledi. Sonuçta küreselleşme ve yeni dünya düzeni biraz bunun üzerine kurulu. Sermayenin ve emeğin dolaşımı sekteye uğradı. Bu değişim sonucu dünya daha baskıcı bir yere gidebilir. Güvenlik adına özgürlüklerin daha da kısıtlandığı yeni bir dünyaya yol açabilecek totaliter bir dalgayı da tetikleyebilir bu süreç.
Ama insanların bazı şeyleri sorgulamasını da teşvik edebilir. Her sene ülkeler yüzdelik üzerinden büyüme oranlarını açıklarlar. Ama kimse “biz neden büyüyoruz, neden durduğumuz yerde duramıyoruz” diye sormaz. Üç ay hayatın donması acaba ne demek? Bunların düşünülmesi neoliberal düzen içinde bir değişim dalgası yaratabilir. Ama dünyanın sonunun geldiğini düşünmüyorum. Sağlık sistemi ve sosyal devleti güçlü ülkeleri çok etkilemeyecek bu süreç.
Kişisel olarak neler değişecek hayatınızda?
Dört aydır et yemiyordum zaten. Buna devam edeceğim. Bu tür virüslerin isimlerinin MERS, SARS, domuz gribi, kuş gribi olması tesadüf değil. Hepsinin hayvanlardan geçmesi bir şeylerin işareti. Bu şekilde beslenmemizin yanlış olduğunu gösteriyor… Dışarı çıkmayı, dışarda daha çok vakit geçirmeyi istiyorum bugünler geçince. Basit şeylerin kıymetini anlamamız gerektiğini hissediyorum.
House of Cards
Bugünlerde neler izliyorsunuz?
Andrey Zvyagintsev ve Paul Thomas Anderson’ın filmlerini tekrar izledim bu aralar. İçinde anti-kahraman barındıran dizileri de izliyorum, House of Cards gibi. MUBI’deki filmleri takip ediyorum, çok güzel seçkisi. Bundan sonra Martin Scorsese’nin izlemediğim filmlerini izleyeceğim. Suç, thriller tarzı filmlere daha çok yöneldim. Üçüncü filmimde de bu tarz şeyler yapmak istediğim için böyle izlemeler yapıyorum.
Neler okuyorsunuz?
‘Büyük Erdemler Risalesi’ni okudum. On sekiz tane erdemi anlatan güzel bir kitap. Robert McKee’nin ‘Story’ kitabını yeniden gözden geçirdim. Kazuo Ishiguro’nun ‘Günden Kalanlar’ı da çok iyiydi. Yeni filmimle de ilgili olduğu için kent üzerine okumalar yapıyorum. Henri Lefebvre’in ‘Şehir Hakkı’ ve Ruşen Keleş’in ‘Kentleşme Politikası’ kitapları da okuma listemde.