Şu An Okunan
Stan Brakhage: Gözün Gördükleri ve Ötesi

Stan Brakhage: Gözün Gördükleri ve Ötesi

Stan Brakhage

Deneysel sinemanın usta isimlerinden Stan Brakhage, kariyerine kimi birkaç saniye uzunluğunda kimi birkaç saati bulan yüzlerce film sığdırdı. Amerikan avangardının önemli isimleri arasında yer alan, yapıtıyla pek çok sanatçıyı etkileyen Brakhage film malzemesini her anlamda değiştirdi ve dönüştürdü.

Bir göz hayal edin ki insan yapımı perspektif kanunları tarafından yönetilmesin, kompozisyon mantığının önyargılarına sahip olmasın, her şeyin adına tepki vermesin ve hayatta karşılaştığı her nesneyi bir algı macerasından geçerek tanımak zorunda kalsın. ‘Yeşil’den habersiz emekleyen bir bebek için çimenlik bir alanda kaç renk vardır? Eğitimsiz göz için ışık kaç gökkuşağı yaratabilir? Bu göz ısı dalgalarındaki değişimlerin ne kadar farkında olabilir? Anlaşılmaz nesnelerle canlı ve sonsuz çeşitlilikte hareketle ve sayısız renk geçişleriyle ışıldayan bir dünya hayal edin. Başlangıçtaki sözden önceki bir dünyayı hayal edin.Stan Brakhage

Deneysel sinemanın en üretken ve ilham verici yaratıcılarından biri olarak görülen Stan Brakhage’ın sık sık alıntılanan bu sözleri ‘Metaphors on Vision’ adlı kitabının açılışında yer alıyor. İlk olarak 1963 yılında, Jonas Mekas tarafından ‘Film Culture’ dergisinin özel sayısı olarak yayımlanan kitap, deneysel sinema üzerine yazılmış en önemli kuramsal çalışmalardan biri. Amerikan avangardının ‘kurucu’su olarak genellikle Maya Deren anılır. Onun açtığı yenilikçi yolu en cesur ve kararlı şekilde takip eden sinemacı ise kuşkusuz Stan Brakhage. İlk filmini 1952 yılında çeken Brakhage, 2003 yılında vefat edene kadar, kimi birkaç saniye uzunluğunda kimi birkaç saati bulan yüzlerce film yaptı. Pek çok farklı format ve tekniği yepyeni biçimlerde kullanan Brakhage, film denen şeyi hem bir anlatım aracı olarak hem de plastik bir malzeme olarak kullanmanın binbir farklı yöntemini araştırdı. 

Mothlight

Brakhage, özellikle New York’ta yaşadığı yıllarda, döneminin önemli sanatçılarıyla etkileşim hâlindeydi ve bu ilişkiler üslubunu da şekillendirdi. Örneğin, erken dönem filmlerinin rüyamsı atmosferlerinde Maya Deren’in; el kamerası kullanımı ve ışık oyunlarında ise Marie Menken’in izlerini görmek mümkün. Görüntüleri üst üste pozlamak gibi, geleneksel sinemanın da başvurduğu efektlerin yanı sıra, kamera bile kullanmadan, doğrudan film şeridini boyamak, kazıyıp çizmek hatta fırında pişirmek ya da ütülemek gibi radikal, daha önce akla gelmemiş teknikleri de araştırdı. En ünlü işlerinden biri olan Mothlight’ı (1963) güve kanadı, çiçek yaprağı gibi malzemeleri film şeridine yapıştırarak yaptı. 

Görme Duyusu

Brakhage, henüz on sekiz yaşındayken, üniversiteyi bırakıp yaptığı ilk filmi Interim’de (1952) bile, o dönemde hâlen altın çağını yaşayan Hollywood’un anlatı ve anlatım kalıplarını zorladı. O dönemde yakın durduğu sürrealist sanatçıların bile fazlasıyla Hollywood’a öykündüğünü tespit eden Brakhage kısa süre içinde tamamen kendine özgü yepyeni bir yol çizdi. Kariyeri boyunca tutkuyla ele alacağı temalardan biri olan görme deneyiminin doğasını irdelediği 1958 tarihli Anticipation of the Night genellikle filmografisinde bir dönüm noktası olarak görülür. 

Anticipation of the Night

Kendi bedeninin en zayıf noktasının gözleri olduğunu söyleyen Brakhage, bu nedenle görme duyusunu geliştirdiğini ve bu özelliğinin film yapma pratiğine yansıdığını anlatıyor.[1] Görme duyusunun hem nörolojik işleyişiyle hem de metafor olarak açılımlarıyla ilgilenen yönetmenin filmleri, bir görüntü ile karşılaşmanın kişi üzerindeki etkileri, bunun zihinde nasıl algılandığı, nasıl hatırlandığı ve tüm bunların daha sonraki görme eylemlerini nasıl etkilediği soruları etrafında şekilleniyor. Sinemanın en değerli öğesinin görme duyusu olduğu varsayımından yola çıkan Brakhage, kamerayı kullanan kişinin bir senaryo aracılığıyla bazı görüntüleri izleyiciye dayatmasının kabul edilemeyeceğini, asıl yapması gerekenin görüntülerin oluşmasına aracı olmak olduğunu savunuyordu. 

Görme duyusunun sorgulanması/sorunsallaştırılması modern sanatın da temel unsurlarından biri. Brakhage da bu bağlamda Amerikalı soyut dışavurumculara (abstract expressionism), özellikle de Jackson Pollock ve Willem de Kooning’e derin bir ilgi duydu; kendi işlerinde onların yaratım sürecine benzer bir yol izledi.[2] Onun düşüncesine göre bu sanatçılar, gözlerimiz kapalıyken gördüğümüz şeyleri resmediyorlardı (closed eye vision). Sinemayı, o zamana kadar kısıtlı kaldığı çerçevenin dışına çıkarmayı amaçlayan Brakhage için bu büyük bir ilham kaynağıydı. Filmin tanrısal bir vizyon ya da bir pencere olarak algılanmasına neden olan tüm kandırmacalardan mümkün olduğunca uzaklaşmak istediğini söyleyen Brakhage, dramatik yapının dayattığı sınırların ötesine geçip görmenin tüm biçimlerini film yapımına dâhil etmeye çalıştı.

Doğum, Seks, Ölüm ve Tanrı Arayışı 

Brakhage’ın, ilk anda ‘belgesel’ olarak tanımlanabilecek işleri onun sinemaya dair görüşlerini anlamak açısından özellikle ilgi çekici. 1954 yılında New York’a taşındığında tanıştığı Joseph Cornell, yükseltilmiş platformlar üzerinde işleyen ve yakın zamanda yıkılacak olan bir tren hattını filme almasını önerir. Yitip gidecek olan bir yapıyı kaydedip geleceğe belge bırakma amacı taşıyan bu proje pek çok başka sinemacının elinde alışıldık bir belgesele dönüşürdü muhtemelen. Brakhage ise Wonder Ring’de (1955) bu treni, ray hattını, trenin güzergâhını, penceresinden görülenleri belgeliyor belgelemesine ama kendine özgü üslubu ve dert edindiği meseleler ‘belge üretme’ amacının önüne geçiyor. Brakhage, gördüğü dünyayı değil, o dünyayı görme biçimini kaydediyor daha ziyade. The Wonder Ring metro treninin ritmini temel alarak, hareketli trenin pencerelerinden akıp giden imgelerden, yansımalardan, camın akan dokusunun oluşturduğu bükülmelerden ve ışık oyunlarından oluşan şiirsel bir çalışma. Yan yana geçen trenlerin pencerelerinde üst üste yansıyan imgeler ise Brakhage’ın daha sonra laboratuvarda üreteceği üst üste pozlamaların habercisi olarak görülebilir. 

The Wonder Ring

İşlerinin çoğunun temelinde doğum, seks, ölüm ve tanrı arayışı olduğunu söyleyen[3] Brakhage bu temaları her zaman tabu kırıcı şekillerde ele aldı. Kamerasını kimi zaman kendi özel hayatına, kimi zaman da toplumsal hayata çevirdi ama her iki durumda da aynı sakıncasız tavırla kaydetti gördüklerini. Wedlock House: An Intercourse’da (1959) yeni eşiyle sevişmelerini peliküle kaydederken, Sirius Remembered’da (1959) ölmüş olan köpeklerinin bedeninin doğada çözülmesini izledi. Window Water Baby Moving’de (1959) ise ilk çocuğunun doğumunu görüntüledi; vajinanın açılmasından bebeğin çıkmasına ve plasentanın alınmasına kadar doğum sürecinin ‘kanlı canlı’ tüm ayrıntılarına yer verdi. Hâlen izlemesi zor olan bu görüntüler çekildikleri dönemde ciddi tepkilere neden oldu. Hatta, Brakhage ham görüntüleri banyo edilmek üzere Kodak’ın laboratuvarına teslim ettikten birkaç gün sonra Kodak’tan bir mektup alır: Filmi ya imha edeceklerini ya da polise teslim edeceklerini bildirir bu mektup. Brakhage, görüntülerini ancak doktordan aldığı bir yazı sayesinde kurtarabilir.[4] Bundan iki yıl sonra, Thigh, Line, Lyre, Triangular’da (1961) başka bir çocuğunun doğumunu da filme çekti. Ancak, bu kez doğumun ‘rahatsız edici’ görüntülerini film şeridini kazıyarak, boyayarak, yakarak bir anlamda gizledi. Bu iki filmden hangisini izlemenin daha ‘kolay’ olduğu sorusu izleyicilik deneyimi üzerine oldukça zihin açıcı tartışmalara vesile olabilir.

Özel hayatından dış dünyaya açıldığı ve toplumsal hayatı irdelediği filmlerinden 1971 yılında tamamladığı Pittsburgh üçlemesi Brakhage’ın en önemli çalışmaları arasında sayılır. Eyes, Deus Ex ve The Act of Seeing With One’s Own Eyes’dan oluşan üçleme (Michel Foucault’nun kuramsal çalışmalarını akla getiren ama bambaşka bir tavırla) yaşamı ve ölümü düzenleyen üç kuruma yer veriyor: Eyes polisi, Deus Ex hastaneyi, The Act of Seeing With One’s Own Eyes ise morgu ‘belgeliyor’. İlginç bir şekilde, o dönem emniyet kurumları Eyes’ı polisin işini yaparken ne kadar nazik olduğunu anlatmak amacıyla gösterirken, Kara Panterler polisin berbatlığını kanıtlamak amacıyla bu filmin gösterildiği etkinlikler düzenlemiş.[5]

Şiir, Ses, Müzik, Sinema

Brakhage, arkadaşlarının alayına maruz kalacak derecede çok okuyan, özellikle de şiir okumayı çok seven bir çocuk olduğunu, dokuz yaşından beri şair olmak istediğini ve film yaparken de en çok şiirden, şairlerden ilham aldığını söylüyor. Sinemanın da, tıpkı şiir gibi, bir karakterin kişiliğini açığa çıkarmaktan çok daha fazlasını yapabileceğine inanan Brakhage’ın filmleri, bir durumu ya da olayı aktarsalar da, düz sebep-sonuç ilişkisini takip eden bir anlatı kurmuyor asla. Daha ziyade tasavvurla ilerliyorlar. Bu tasavvur etme ya da göz önüne getirme eylemini bozmamak, izleyicinin zihninin ve gözlerinin imgelerle dopdolu kalabilmesi, dikkatinin dağılmaması için de ses kullanmaktan çoğu zaman kaçındı Brakhage. Ses kullandığı az sayıdaki filmlerinden biri (ve ilk renkli filmi) olan In Between’de (1955), sessizlik üzerine çalışmalarıyla ünlü müzisyen John Cage’in bestesine yer verdi. Öte yandan, işlerini yer yer ‘görsel müzik’ olarak tanımladı. Örneğin, Stellar (1993) adlı filminin jeneriğinde Brakhage ‘besteci’, film laboratuvarındaki optik film yazıcı (optical printer) ise ‘görsel müzisyen’ olarak geçiyor.  

Stellar

İmza

Brakhage’ın, büyük ihtimalle yine Marie Menken’den ilhamla edindiği tavırlardan biri filme ‘el işi’ olarak yaklaşması. Hollywood gibi dev endüstrilerin ürettiği sanayii işi, seri üretim filmler yerine küçük, kişisel, samimi, özgün işler yapmayı önemsiyor; bir filmin elinden çıktığı kişinin taklit edilemez izlerini taşıması gerektiğine inanıyordu. Brakhage deyince genellikle ilk akla gelen film jenerikleri [6] de bu açıdan anlamlı: Hem kendi adını film şeridine el yazısıyla kazıyor hem de oyunculara kendi adlarını aynı şekilde yazdırıyordu. Filmi modern bir sanat olarak gören ve film yapımını bir sanat olarak icra eden Brakhage işlerini de tıpkı bir ressam gibi imzalıyordu.

1996 yılında kanser teşhisi konan Brakhage, bu hastalığa filmleri boyamakta kullandığı malzemelerin yol açtığına inanıyordu. 2003’te vefat ettiğinde üzerinde çalışmakta olduğu film The Chinese Series tırnaklarıyla kazıdığı siyah bir film şeridinden oluşuyordu.[7]


NOTLAR [1] https://www.youtube.com/watch?v=ufPFB_EtU4w [2] Scott MacDonald, A Critical Cinema 4: Interviews With Independent Filmmakers, University of California Press, 2005, s. 56.  [3] https://www.youtube.com/watch?v=-3rSP3-iWvs  [4] Scott MacDonald, A Critical Cinema 4: Interviews With Independent Filmmakers, University of California Press, 2005, s. 69. [5] Scott MacDonald, A Critical Cinema 4: Interviews With Independent Filmmakers, University of California Press, 2005, s. 93. [6] David Fincher Yedi’nin (Se7en, 1995) jeneriğinde aynı şekilde isimleri filme kazıyınca, Brakhage bir anda popüler kültüre dahil oldu. [7] http://www.sensesofcinema.com/2002/great-directors/brakhage/


Stan Brakhage filmlerinden bir seçki 4. İstanbul Uluslararası Deneysel Film Festivali bünyesinde 23-27 Kasım tarihleri arasında gösterildi. Festivalle ilgili detaylı bilgi almak için tıklayın.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.