Şu An Okunan
Heddy Honigmann: Belgeselde Karakter Yaratmanın Ustası

Heddy Honigmann: Belgeselde Karakter Yaratmanın Ustası

Çağımızın en önemli belgeselcilerinden Heddy Honigmann, 21 Mayıs tarihinde yetmiş yaşında hayatını kaybetti. Filmlerinde kendi deyişiyle “konuları değil, insanları anlatan” yönetmen, toplumsal meseleleri sıradan insanların samimi öyküleri üzerinden işleme becerisiyle tanınıyordu.


Bu yazı, Altyazı’nın Mayıs 2012 tarihli 117. sayısında yayımlanmıştır.


Sinemaya gönül indiren hemen herkesin kişisel tarihinde, ona “doğru yolu” gösteren birer kilometre taşı olarak yer etmiş, sinemayla ilişkisini kökten değiştirmiş filmler/yönetmenler vardır. Kendi adıma, 1980’lerin sonunda mesela Berlin Üzerinde Gökyüzü’nü (Der Himmel über Berlin, 1987) gördükten sonra sinemanın başka türlü bir şey olabileceğini idrak etmeme benzer şekilde; sekiz yıl önce (2004’te) Selanik Belgesel Festivali’nde keşfedip programdaki bütün filmlerini izlediğim ve bana belgeselin o güne kadar sandığımdan çok daha farklı bir şey olduğunu/olabileceğini gösteren bir isim oldu: Heddy Honigmann.

Festivalin küçük bir salonunda, Metal ve Melankoli’nin (Metaal en Melancholie, 1994) gösteriminin ardından söyleşiye kalan bir avuç seyirciyle cömertçe paylaştığı sırlarını da hiç unutmadım. Seyirci olarak duymaktan keyif alacağınız ama pratik anlamda sinema yapanların da kulağına küpe olacak türden fikir ve anekdotlardı bunlar. O söyleşide, “Karakterlerimle asla röportaj yapmam” demişti mesela, “onlarla sohbet ederim.” Her filminde, karakterleriyle kurduğu sihirli ilişkinin, kamera önünde dünyalarını ona sonuna kadar açmalarının sırrı buydu işte.

Metal ve Melankoli

O günden beri belgesel sinemadaki kahramanlarımızdan biri hâline gelen Heddy Honigmann’ı filmleriyle birlikte İstanbul’da ağırlamak, Documentarist’in ilk yılından beri kurduğumuz bir hayaldi. Ne mutlu ki festivalin beşinci yılını kutlayacağımız bu sene, hayalimiz gerçek oluyor! 1-6 Haziran tarihleri arasında, filmlerinden oluşan kapsamlı bir seçki ve “belgeselde karakter yaratma” üzerine vereceği sinema dersiyle Honigmann festivale damgasını vuracak.

Dünyanın Dört Bir Yanından İnsan Hikâyeleri

1951’de Peru’nun başkenti Lima’da doğan, sinema eğitimini Roma’da yapıp ardından bugün hâlâ yaşadığı Amsterdam’a yerleşen bu renkli belgeselcinin uzun filmografisi içinde gezinmek, kısa bir dünya turu yapmak demek: Rio de Janeiro’dan Paris’e, Bosna’dan Kanada’ya, Peru’dan Arjantin’e dünyanın her köşesinden insan hikâyeleri anlatılır bu filmlerde. Onun kamerası önünde, bu insanlar belli ülke ve kültürlere ait olmaktan çıkar, içimizden birileri oluverirler. Kendi ifadesiyle, filmleri “belli konulara değil, insanlara” dairdir. Yaşadığımız dünyayla ilgili dertlerini de, bu kişisel hikâyeler üzerinden aktarır.

Metal ve Melankoli’de Lima’nın sokaklarını arşınlayan yoksul taksicinin hikâyesi, yol boyunca derinleştikçe hepimizin hikâyesi oluverir. Ekonomik bunalım ve hayatın zorlukları üzerine yürüyen sohbet, bir noktada pat diye şiirsel bir aşk hikâyesine açılıverir. Honigmann’ın karakterleriyle sıcak bir sohbet ortamı yaratma konusundaki yeteneğini, kurgu aşamasında seyirciyle benzer bir bağ kurmasında da görmek mümkün. Tüm yetenekli hikâye anlatıcıları gibi, konuya öylesine güzel bir yerden girer, olaylar arasında öyle zekice bağlantılar kurar ki, kendinizi filmin akıntısına kaptırır gidersiniz. On Emir’den esinlenen bir belgesel serisinin parçası olarak gerçekleştirdiği Prive’de (2000) ‘Çalmayacaksın’ maddesini işlerken, konuyu çocukken yaptığımız ufak tefek hırsızlıklardan açar ve Arjantin’deki cunta rejiminin binlerce insanın hayatını sevdiklerinden çalmasına kadar getirir. El Olvido’nun (2008) girişinde, filmin ana karakterlerinden olan barmen bir kokteyl tarifi verecek gibi olur: “Şimdi size bir Pisco Sour hazırlayacağım. Peru’nun ulusal kokteyli. Önce buz koyuyoruz…” Derken işine öyle bir yorum katar ki, bu kısa girizgâhla film sizi avucunun içine alıverir: “Elli yıllık barmenlik hayatımda birçok devlet başkanına hazırladım bunu. Onları düşündükçe, tarih kötü karıştırılmış bir kokteyl gibi geliyor. Yarı-demokratik seçimlerin, darbelerin, terörün ve yolsuzlukların karışımından oluşan… Hep aynı hikâye. Liderlerden biri sarayın arka kapısından sıvışırken, bir yenisi ön kapıdan tantanalı bir giriş yapar.”

El Olvido

Documentarist’te, adını andığımız bu filmlerin dışında, yönetmenin şu filmlerini de izleyeceğiz: Rioluların cinselliğe bakışını müthiş bir neşeyle yansıtan O Amor Natural (1996), bizi Paris metrosunda müzik yaparak geçimini sürdüren göçmenlerin dünyasına sokan Yeraltı Orkestrası (Het Ondergrondse Orkest, 1998), dünyanın pek çok çatışma bölgesinde BM Barış Gücü içinde görev yapmış askerlerin yaşadığı travmaları müzikten destek alarak aktaran Crazy (1999), kocalarını iç savaşta kaybetmiş Bosnalı kadınlarla empati kurmamızı sağlayan İyi Koca, Sevgili Oğul (Good Husband, Dear Son, 2001).

Filmlerindeki karakterleri “kurmaca bir filme oyuncu seçer gibi” seçtiğini söyleyen Honigmann, Documentarist’te vereceği sinema dersinin içeriğini açmak üzere yazdığı kısa metinde şöyle diyor: “Filminizin karakterleri mesaj taşıyıcıları değil, mesajın bizzat kendisidirler. Benzersiz olma mesajıdır bu. Robert de Niro veya Isabelle Huppert ne kadar güçlüyse, onlar da o kadar güçlüdür.” Bize göre de Heddy Honigmann tartışmasız, belgeselin Agnès Varda’sı, Jane Campion’ı, Margarethe von Trotta’sıdır.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.