Erden Kıral’ın Karantina Günlüğü #3: Surete Âşık Olmak
Erden Kıral’ın karantina günlerinde tuttuğu Bakkal Defteri, Sevmek Zamanı başta olmak üzere Metin Erksan filmografisi üzerine notlarla devam ediyor.
Metin Erksan, ayrıksı bir yönetmendi. Biçime (şekilcilik/formalizm) tapıyordu. Ne ki biçime taparsanız, anlatılana da taparsınız. Erksan kamerayı genellikle hafif aşağıya (kontrplonje) yerleştiriyordu. Böylelikle sahnede ironik ve travmatik bir atmosfer kuruyordu. Onun siyah beyaz kareleri sanırım şiddetin estetiğini yansıtır. Filmlerinde köylülerin toprak ve su sorunu nedeniyle patlak veren çatışmalar, finalde yörenin kaymakamı ya da jandarma komutanı tarafından devlet eliyle çözülür. Bu zihin kalıbı onun ‘dualist’ inancını yansıtır. Bir yanda Devlet’in kutsal varlığı, öte yanda yerleşik kurallara kafa tutan aykırı bir bakış!
Kalıplaşmış Yeşilçam çizgisinin dışına çıkmayı Erksan daha ilk filmleriyle denemiştir. Yönetmenin başyapıtı Sevmek Zamanı (1965) ise bir duvar boyacısının bir köşkün duvarında resmini gördüğü genç kızın suretine sevdalanmasını konu edinir. Bu film, ‘Leyla ile Mecnun’ söylencesinin çağdaş bir yorumudur sanki… ‘Surete âşık olmak’ söylencesi ya da suretin günah olduğu kadim görüşüne ironik bir bakıştır.
Asıl önemli olan, Metin Erksan kurguda İslam mimarisinin temel özelliği olan tekrar ve varyasyonu örnek almasının yanı sıra, filmlerini İslam mimarisinin zirvesi olan ‘Sinn ve cami mimarisi’ üzerine kuruyordu. Tekrar ve varyasyonu özellikle orta metrajlı filmlerinde ve Kuyu’da (1968) gözlemliyoruz.
Sazlık (1975) filmini unutamam. Kenan Hulusi’nin kısa öyküsünü Erksan çarpıcı bir görselliğe dönüştürüyordu. Arzunun sınırlarını zorlayan bitmek bilmeyen tekrar sahneleri, kaybolan sevgiliyi sazlığın içinde arayış ile direğin tepesinde tüneyen adamın bekleyiş sahneleri ima dolu görüntülerle veriliyordu. Sazlığın içindeki direğin tepesinde tüneyen adam ‘beklerken’ Beckett’ın yapıtını çağrıştırıyordu.
Sait Faik uyarlaması Müthiş Bir Tren’de (1975) ise kıpırtısız insan görüntülerinin Alain Resnais’nin Geçen Yıl Marienbad’da (L’année Dernière à Marienbad, 1961) filminin bahçe sahnesindeki kıpırtısız insanları çağrıştırması, olsa olsa Resnais’ye bir göndermedir (Geçen Yıl Marienbad’da filmindeki bahçe sahnesinde ağaçların gölgesi yoktur, yalnızca insan gölgelerini görürüz).
Erksan estetik kaygılarla sık sık soyutlamaya başvuruyordu. Freud’a ait olan ‘tekinsizlik’, onun filmlerinde çatışmalı bir alan oluşturur. Tekinsiz, korkutan bir durumdur. Ama daima normal ile anormalin örtüşmesi olarak var olur. Sevmek Zamanı filminde mekânlar tekinsiz ve kimliksizdir.
Boyacı Halil karakteri gerçeklik sınırlarını zorlasa da filmin gerçeklikle sıkı bağlantısı olduğunu söylemeliyim. George Sadoul’un Sevmek Zamanı’nı izledikten sonra “surete âşık olmak” gibi masalsı bir temadan yola çıkan bu filmin “çok keskin bir sınıf çatışmasını ortaya koyduğunu” belirtmesi dikkat çekiciydi.
Son olarak genç sinemacılara tavsiyeler: Sinema ortamının tümüyle düzeysiz popüler filmlere teslim olmaması lazım. Ama nasıl? Filmler sadece meta değildir, kâr etme düşüncesi çoğunlukla sanatın hedefiyle çelişir. Sanatın görevi karanlığa fener tutmaktır.