Şu An Okunan
Yuvarlak Masa Tartışması: Joker – II

Yuvarlak Masa Tartışması: Joker – II

ALİ: İsyanın içeriğini tam olarak bilmiyoruz, görmüyoruz. Sermaye şehirde neredeyse tek bir kişide toplanmışken (Thomas Wayne), bütün şehir pislik içinde, sefaletten kırılırken, “bir gün biri bir şey yapar ve patlamayı hazır olan bombanın pimini çeker diyor” film. Bir kıvılcıma bakar yani.

ASLI: Ben hiç filmden çıkıp da Fırat senin dediğin mesajı aldım diyen birine rastlamadım. Film bu insanların neden bu hale geldiğini tane tane anlatıyor.

ALİ: Bence o yüzden organize isyan, örgütlü devrim hareketi görme ihtiyacı, sol perspektiften ideal anlatı dinleme beklentisiyle ilgili. Bu hikâye zenginleri korkutuyor, bence bu değerli. ABD’de burjuva eleştirmenlerin filme tepki göstermesinin nedeni de bu. Patlamaya hazır bir bomba olduğunu hissettiriyor film. Ben filmi abartmadan, bu noktadan önemsiyorum.

ENİS: Sondaki isyan sahnesinden niye haz alıyorsun o zaman?

FIRAT: Güzel soru.

SENEM: Çünkü “yakarsa dünyayı garipler yakar.” :)

FIRAT: Ama işte filmi yapanlar garip değil, filmin ulaştığı kitleler garip değil. O zaman filmin anlamı, oturduğu yer de değişmez mi?

SENEM: Ama popüler kültür böyle bir şey zaten, ayrıca sanatın dolaşım gücünü de azımsamamak lazım. Gezi’de gördük mesela, neler nelere evrildi, ne bilgisayar oyunları ne popüler kültür imgeleri nelere dönüştü. Dolaşım, parçalı etkileşim de mühim bence. Derli toplu bir sistem anlatısı olmasına ya da işçi sınıfına hitap etmesine gerek yok ki bu filmin. Zamanın bir garip ruhu işte, kullanma kılavuzu değil. Hollywood üç kişi bir araya gelse toplanmayalım yalnız diyen bir sinemayken, bu tür kitlesel gösterileri bir yerinden hikâyesine katma ihtiyacı duyuyor en azından ya. Ne diyor ya da neye karşılık geliyordan ziyade bu kendi içinde önemli geliyor bana bu zamanın ruhuna dair bir tespit olarak. Ve evet çok muğlak o gösterilerin doğası ve sorunlu olabileceğini de anlıyorum…

ALİ: “Yeter bu zenginlerden çektiğimiz” diye sokağa çıkıyor insanlar. Somut talep ne bilmiyoruz o noktada kalıyoruz. Bunun olması ve duygusu yetiyor bana. Gezi örgütlü bir şekilde mi oldu mesela? Herkes topluca “yeter” diye sokağa çıktı.

FIRAT: Ama işte Joker sonrasında Gezi mi yapıyor ki, hayır. Vigilante çetesi kuruyor.

ALİ: Ne yaptığını bilmiyoruz.

FIRAT: Çizgi romanlardan biliyoruz.

ALİ: Metinde kalalım bence. Bu başka bir Joker anlatısının başlangıcı. Özellikle 2000’lerde doğmuş politik bilinci olmayan bir kitle, toplumsal adaletsizliğin tavan yaptığı bir şehirde ezilenlerin yeter diye isyan etmesini gördü dünyanın dört bir yanında. Bu bence azımsanacak bir karşılaşma değil. Kafalarına bir tohum ekildi, o büyür başka bir şeye dönüşür, bilemeyiz.

ÖVGÜ: Fakat filmin ayaklanmayı nedenselleştirme ve gösterme şeklinin kapattığı başka yollar ve imkânlar olduğunu da unutmayalım. Joker’in nedenleriyle kitlelerinki bire bir aynı yerden de  türemiyor sonuçta, ‘zenginlere karşı’ bu isyanın sembolü olma durumu ve kontrol edilemez biçimde vandallıkla birleşmesi sorunlu. Yineliyorum, başka türlüsü de mümkündü. V for Vendetta (2005) gibi minimumda bağlam kuran filmler de var sonuçta.

ALİ: Dediğini anlamakla beraber, bir jenerasyon hala burun kıvırdığımız Dövüş Kulüpleri Matrixlerle kapitalizmin temel dinamiklerini öğrendi, Joker’le de anarşizm öğreniyor, çok yüzeysel olsa da. Popüler kültürün etkisini azımsamayalım. Gezi’deki yazıları, afişlemeleri gördük. Yani dediğin gibi, kapadığı yollara gelene kadar gerçekten dümdüz bir neden-sonuç ilişkisi kuruyor film.

ÖVGÜ: Hah çok iyi dedin, itirazımı tam on ikiden vurdun. Bir film gelsin ve dünyayı değiştirsin demiyorum, böyle bir şey yok tabii ki, ama bütün bu Hollywood kendi içinden muhalefetini üretiyor, sistemi yüzümüze çat çat çarpıyor havalarına Dövüş Kulübü’nde öyle bir doydum ki, üzerine aynı numaradan tek gıdım yutacak halim kalmadı. Fırat’ın Dövüş Kulübü’nden bahsederken devrimci enerji demesine de filmin çekildiği zaman gibi şimdi de değişmeyen hissimle peh! diyorum. Dövüş Kulübü ne işe yaradı gerçekten? Occupy Wall Street’e katkısı oldu deme sakın (iyi ki de olmuş gibi durmuyor) ya da sinemayı geri dönülmez bir şekilde dönüştürdü mü mesela? Paye dağıtma konusunda bu kadar da bonkör olmasak…

ALİ: Bilemezsin. Ölçülemez bir şey. Ama Gezi’de Dövüş Kulübü’nün kuralları bez afişe yazılıp asıldı mesela.

AYLİN: Benim ilgimi daha çok filmin semptomatik tarafı çekiyor, yani tarihin şu noktasında böyle bir popüler “kötü kahraman” öyküsü hangi toplumsal mevzulara kayıtsız kalamıyor, hangi söylem ve imgeleri parçası kılmak durumunda kalıyor ve bunu nasıl yapıyor? Genel politik huzursuzluk, ayaklanmalar ve %1’e olan öfke nasıl temel eksene oturuyor? Bunlara kayıtsız kalamayan ürünlerin artışı dünyaya dair iyi bir şey söylüyordur belki ama konu edindikleri ile ne yaptıkları baya netameli. Occupy Wall Street biraz kırdı mesela bence anaakım Amerikan bilincindeki “öfke ile hareket eden kendini kaybetmiş kitleler” imgesini, daha orta sınıf ve parçalı ve artiküle yapısıyla. 1% bir bağlama oturdu, anti-kapitalist söylem ve imge repertuarı genele baya sızdı. Black Lives Matters da acayip bir şekilde sızdı popüler kültüre, Pepsi reklamında Kendall sarışın peruğunu çıkarıp sokaktaki kitlelere aktı, Beyonce polis arabasını üstünde sere serpe uzanarak arabayı sulara batırdı, efendilerin evini işgal etti, Louvre müzesinde “Beyaz Batı kanonu kahrolsun” dedi, Childish Gambino “This is America” diye taradı etrafı vs. Şöyle düşünme eğilimindeyim: Mobilize eden şey bu filmlerdeki, reklamlardaki referanslar değil, ama bir defa bu referanslar daha geniş bir momentumun parçası olunca yeni bir anlam kazanıyorlar, her an radikalleşebilirler yani, bir zamanlar soğurma işlevi de görmüş olan ürünler, figürler, imgeler vs.

Childish Gambino’nun ‘This is America’ adlı klibinden

Filme gelirsek, şu aralar baya gündemde Alt-right’ı erkekliğin krizi olarak okumak, bu krizle başa çıkamayan ve yeterince ilgi ve beğeni görmediği için agresifçe toplumu suçlayan beyaz erkek modeli. Joker aslında bu portreden çok uzağa düşmüyor bence bazılarının yazdığı gibi. Özellikle de filmin sonundaki politik doğruculuk karşıtlığını düşününce. Ama evet bir yandan da Lübnan ve Şili’deki sokak Jokerleri “siz filmi okurken biz onun anlamını değiştiriyoruz bile” diyor :) Tabii yarın öbür gün bir Alt-right protestosunda görürsek Jokerleri şaşırır mıyız?

YEŞİM: Filmin aşırı ‘güzel’ çekilmiş ve Joaquin’in ‘mükemmel’ oynamış ve benim de zevkle izlemiş olmam bir tarafa, buradaki isyanın görüntüsü, 6-7 Eylül olaylarına veya futbol maçı çıkışına benziyor bence. Son yıllarda, mesela Gezi’de veya Londra’daki Yokoluş İsyanı’nda görülen türde, çoluk-çocuk, genç-yaşlı herkesi kapsayan, bir şeyleri yıkmaktan çok başka bir düzeni talep etmekle ilgili ruhtan bayağı uzak. Joker biraz da dünyada ‘bir ihtimal olarak’ yükselen bu hissiyatı -isteyerek veya istemeyerek- çalıyor gibi geldi bana.

ALİ: İsyan illa politik şuurla, organize bir şekilde olamaz. Ben aşırı okuma görüyorum mesela dediklerinizi. Yani siz baya filmin sonundan sonra olanları, hikâyenin gittiği yeri kafanızda tamamlıyorsunuz. Ortada filmin bunu onayladığına dair de bir veri yok. Metnin dışına çıkarak bir okuma yapıyorsunuz.

ÖVGÜ: Ali, filmin yer yer Joker’e karşı sempati-empati duymamızın önünü açmadığını iddia edemezsin bence.

YEŞİM: Metnin dışından devam edecek olursak… :) Asıl, direnişçiler değil de yükselen politik lideri tipi, çizgi romanlardaki veya Bond filmlerindeki süper kötülere benziyor bence. O kadar fantastikler. Joker çıktı, ucube yine biz olduk…

ALİ: Bana bu okumalar fazla geliyor, aynı şeyler mi bilemiyorum gerçekten.

ÖVGÜ: Sorun şu: sen yüzeyle idare et diyorsun. Baktığımızda o yüzeyde ne görüyoruz? Yeşim’in dediklerini. Ben bundan nasıl iyimser olayım?

ALİ: Anaakım bir çizgi roman uyarlamasında bir isyan temsili gördük, bunun filmde yüzeysel de olsa sınıfsal bir boyutu var. Bu baya büyük bir şey.

ÖVGÜ: Sana hak veriyorum. Ama hak verme sürecimi tamamlayamadan aklıma sondaki hatalı anne flashback sahnesi geliyor ve midem kasılıyor. Hele de film, hikâyenin akışını aceleye getiren bayağılıkla ve holiganizm görüntüleriyle bitince.

ASLI: O flashback’te annenin söylediğinin doğru olduğunu anlıyoruz ki, muhtemelen Wayne’miş şiddeti uygulayan ve kadını hastaneye kapatan. Çünkü en sonda Wayne’in annesine yazdığı kartpostalı buluyor. Anne suçsuz. Dolayısıyla çocukluk travması bile sınıfsal daha ne olsun.

ÖVGÜ: Ama yani bu mu? Niye hem bu sahnede hem de komşuyla aşk bir hayalmiş sahnesinde bu kadar zekasız yerine koyuluyoruz? Madem seyirci bu derece zekasız varsayılacaktı, nedir o ben alternatif dünya kuruyorum vaatleri, bu açık bir manipülasyon değil mi? Dövüş Kulübü’nü hatırlayıp durmam boşuna değil, böyle bir manipülasyondan seyircinin ya da kitlelerin uyanışı filan çıkmaz. Anaakım bu seviyede olmayabilir ya. Biz bununla yetindikçe, bu seviyede filmler görmeye devam edeceğiz.

ALİ: Ama işte bununla yetinmek de değil durum tam. Mesela bu film yetindiğim bir şey değil. Zaten biz yetinmediğimiz için bu filmler çıkıyor, böyle anlatılıyor. Hollywood sokakta olana kayıtsız kalamıyor, bence karşılıklı bir durum var. Ve ben bir filmin altta biriken enerjiyi soğurduğunu da düşünmüyorum. Gündelik hayat sinemadan çok daha güçlü, bu filmler bir şeyi engelliyor falan olamaz. Gelen zamlar, haksızlıklar, adaletsizlikler karşısında böyle filmler yapmadığımız isyanın gazını alamaz. Tam tersine uyuşukların kafasında bir şeyleri tetikleyebilir. Bir filmin bu kadar büyük toplumsal sonuçları olamaz.

YEŞİM: Olamaz, evet. Ama madem bu kadar etkili, olası anlamlarını tartışabiliriz. Joker’in psikolojisine dair yapılan türde yorumların, çok yakın geçmişte IŞİD’e, yönetenlerin yönettiği bir örgüte katılan gençler için yapıldığını gördük örneğin. “Çok ezildiler” vs. O öfke, çoğu zaman kolaylıkla sistemi korumak üzere manipüle edilen bir öfke. Tüm bunlar üzerine düşündürtmesi, içinde çelişkileri barındırması, bir yandan filmin başarısı elbette.

ALİ: Böyle bir şeyin gücü, kötülük dediğin şeyin inşa edilmiş olduğunu söylemesi kadar düz bir noktada kalır, onu diyorum. Devlet sosyal hizmet bütçesini kestiği için destek alamıyor mesela, onu yadsıyamayız. Özellikle başarılı olma hevesi varmış gibi gelmiyor bana. Altı üstü insanları güldürmek istiyordu. Aşırı naif bir karakter zaten. Joker’den devrim anlatısı bekliyor olma haliyle ilgili bu. Oysa politik olarak şuursuz bir tip. Kendi de diyor zaten. En son geldiği noktada, en fazla dünya yansın istiyordur.

YEŞİM: Joker’in hikâyesi kendi içinde mükemmel kurulmuş. Sadece, eşitsizliğe karşı başkaldırıyı ateşleyebilecek tek gücün olsa olsa yine kaybetmiş beyaz erkeğin intikam hırsı olması fikrinden çok heyecan duyamadığımı söyleyeyim. Ama bu devirde bunun böyle önümüze getirilmesinde endişe verici bir şeyler bulmaktan da alamıyorum kendimi.

ÖVGÜ: Katılıyorum. Bu ilaçların kesilmesi konusunda nasıl rahatsınız, onu tam anlamadım mesela? Hem sınıfsal meseleler var diyorsunuz, hem de aslında izlediklerimizin tümü bir patoloji olarak sunuluyor. ‘Özel bir durum’u var, sürekli bu hatırlatılıyor bize. Sınıfsal nedenlere odaklanmaya çalışırken araya bu giriyor. Karakterin bütün garipliği hastalığıyla ilgili oluveriyor. Gotham analojisini biraz çekiştirirsek, Amerika’nın sosyal sigorta sistemi mi gerçekten potansiyel Jokerleri evde tutan?

ASLI: Hastalığı var işte ve sağlık hizmeti alamıyor, sigortası yok, parası yok, fakir. Patolojik değil kesinlikle tam tersi. Şiddete başvuran hastalar yok mu?

ÖVGÜ: Evet de siz bundan toplum bu canavarı yarattı sonucu çıkarıyorsunuz. Neden sonuç ilişkisi sağlam değil filmde, aynı sonuç için çok fazla neden bulma çabası var, kararsız.

ALİ: İlacını alamaması da var, itilip kakılması da var, zengin bir herifin gayrimeşru çocuğu olması da var, adaletsiz bir toplumda leş gibi bir yerde yaşıyor olması da var.  On tane neden sıralıyor film.

ÖVGÜ: Niye bu kadar çok gerekçe bulmak zorunda? Toplumsal adaletsizlik neden yetmiyor tek başına?

ASLI: Çünkü bu “psikopatlığıyla” bilinen Joker karakterinin ortaya çıkış mitolojisi, bunu unutup duruyoruz.

ENİS: Ve gerçekten ideolojik yanını bir kenara bırakalım, oyunculuk tamam, görüntü yönetmenliği de. Ama iyi yazılmış, iyi sahnelenmiş bir film değil.

ÖVGÜ: Kesinlikle senaryo çok kötü. Oyunculuk ve atmosfer mükemmel.

ABBAS: Senaryo berbat demek biraz fazla sanki. Joker gibi çokça tüketilmiş bir karaktere başlangıç hikâyesi buluyorlar. Bazı hatları kaba olmak zorunda.

ENİS: Bence film bir ihtiyaca denk geliyor, ben onu anlamakta zorlanıyorum. Bu sadece Marvel ve DC bıkkınlığı ise tamam. Bayağı da izliyorum ben o filmleri. Ama bunu onlardan biri olarak izlemedim haliyle. Oradaki film yapma ve karakterlere yaklaşma biçimine bir sürü farklılık katabilir belki… Ama işte Logan (2017) var, çok daha iyi bence.

ABBAS: Bence Venedik’te ödül almadan önce, tüm bu gürültü patırtıdan önce izleseydin etkilenirdin sen de filmden Enis, entelektüel bir tahlille zayıf bulmayı kesinlikle anlıyorum, ben sadece sizin filmden etkilenmeden çıkmış olmanıza şaşırıyorum. Çünkü baya titriyordum izlerken, öyle bir etki bıraktı bu karakteri izlemek bende. Yeşim de mesela filmden çıkıp ofise geldiğinde hakikaten çarpılmış gibiydi, bedensel bir etki bırakmıştı film. Hayranlık uyandırıcı bir tarafı var bu yeni Joker karakterini perdede izlemenin… Diğer yandan söylenen her şeyde haklılık payı da var.

<<<

Joker Eleştirisi: Kahkahanın Ucube Peygamberi

Protestoların Yeni Simgesi: Joker

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.