Bir An: Hayalet Köpek
“Hayalet Köpek çatıya çıkıp da güvercinliğin yanında kılıcını havaya doğru savururken öfkesi görünür oluyor. Onun kılıç hamleleri, çatıdan boylu boyunca gözüken şehri yarıyor adeta…”
Hayalet Köpek nam tetikçi, rap kültürüyle uzakdoğu felsefesini aynı bedende eritmiş, neresi olduğu hiç dile gelmeyen, koca fabrika bacaları ve gri binalarla kaplı endüstriyel bir şehirde inzivaya çekilmiş, huzura ereceği günü bekliyor. Her gün çatıya çıkıp samuray kılıcıyla egzersiz yapmayı, güvercinlerini beslemeyi, bir de ölüm üzerine tefekküre dalmayı alışkanlık edinmiş. Léon’dan fırlamış gibi duran sevimli küçük bir kız ve dilini bilmediği seyyar bir dondurmacıdan başka kimseyle iletişim kurma derdinde değil. Efendisiz bir samuray olacağı, böylelikle nihai amacına, ölüme ulaşacağı ânı bekliyor. Elinden düşürmediği ‘samurayın el kitabı’nı açıyor ara ara, ondan satırlar okuyor, sonra geceleyin arabasına binip işine bakıyor, ölen hayvanların öcünü alıyor, tetiği çekmesi gerektiği zaman tereddüt etmiyor. Ağır çekim çatışma sahneleri, karikatür ötesi mafya portreleri, yalapşap bir öykü akışı ve b-tipini aratmayan ucuz sahneler bir araya gelince ortaya deli saçması bir şey çıkmasını bekliyorsunuz ya, öyle olmuyor. Jarmusch Dead Man’de bir benzerini yarattığı ölümü kabulleniş anlatısını bu kez öyle mistik diyarlarda değil, kasvetli bir Amerikan kentinin içinde, silahlı donuk adamların arasında kovalıyor. Filmi aleladelikten ruhani olana taşıyan şey, Forest Whitaker’ın sanki bir ayağı hep başka bir âlemdeymiş gibi duran bedeni, bezgin ama kudretli bakışları… Ne ki o bakışlar öyle dingin, kemâle ermiş keşiş bakışları değil; sükûnet var ama öfkesi de eksik değil. Hayalet Köpek’in inzivaya çekilip başka bir boyuta erişme isteğinde, Jarmusch’un o tanıdık öfkesi, insanlara, endüstriyel uygarlığa karşı duyduğu o kibir ve bilgelik karışımı tuhaf hınç var. Bu bilgece öfkenin en güzel dışavurumu, Hayalet Köpek çatıya çıkıp da güvercinliğin yanında kılıcını havaya doğru savururken ortaya çıkıyor. Onun kılıç hamleleri, çatıdan boylu boyunca gözüken şehri yarıyor adeta, öfkesini şehre savuruyor. Bir yandan da kendi bedeninin etrafında yoğunlaşan bir âlemi açıp açıp kapatıyor sanki bu hamleler. Kılıcıyla yardığı havanın içine saklanmak, orada huzura erişmek ister gibi bir hali var Hayalet Köpek’in. Jarmusch’un dehası, bunu bildik bir mistik ikonografiyle değil, şehre duyulan siyah öfkeyi lafını esirgemeden insanın içine güm güm vuran RZA’in ritimleriyle eşzamanlı aramasında yatıyor.
1984’te İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Psikoloji ve Kültürel Araştırmalar eğitimi gördü. 2008 yılından bu yana başta Altyazı olmak üzere pek çok mecrada sinema yazıları yazmaktadır.