Şu An Okunan
Don’t Look Up: Bir Cisim Yaklaşıyor

Don’t Look Up: Bir Cisim Yaklaşıyor

İki gökbilimcinin otoriteleri ve toplumu Dünya’ya çarpmak üzere olan bir kuyrukluyıldıza ilişkin uyarmaya çabaladığı Adam McKay imzalı Don’t Look Up, modern toplumu yerden yere vuruyor. Büyük Açık ve Vice’la birlikte ‘Akıl Tutulması’ isimli üçlemenin bir parçası olan filmde McKay’in en büyük hatası, tonu tam olarak belirleyememesi.

Ünlü bilim insanı Carl Sagan, insanlığın Dünya’da ve uzaydaki olası gelecek tahayyüllerini masaya yatırdığı eseri ‘Soluk Mavi Nokta’yı (Pale Blue Dot), bir fotoğraftan ilhamla kaleme almıştır. Bu fotoğraf robotik uzay aracı Voyager 1’ın milyarlarca kilometre uzaktan çektiği ve 1990 yılında bizimle paylaştığı Dünya karesidir. Fotoğrafta gezegenimiz koskoca bir gaz ve toz bulutu arasında minnacık bir nokta olarak güçbela seçilecek hâldedir. Sagan, Dünya’nın bu minik nokta olarak görünen hâlini, insanoğlunun kendine atfettiği yüceliği, kibri, kasılmaları ve kendini beğenmişliğini, döktüğü kanın, uyguladığı zulmün anlamsızlığını vurgulamak için kullanır. Öyle veya böyle, şu an için elimizde olan yegâne yuvamıza ve birbirimize karşı özenli davranmamız konusunda uyarır. Don’t Look Up da Carl Sagan’ın baktığı o fotoğrafa aslında tersten bakıyor ve bir kuyrukluyıldız gezegenimize çarpacak olsa, biz insanoğlu olarak buna nasıl bir tepki verirdik, bunu masaya yatırıyor.

Filmin başında iki gökbilimciyle, Dr. Randall Mindy (Leonardo DiCaprio) ve doktora öğrencisi Kate Dibiasky’yle (Jennifer Lawrence) tanışıyoruz. Kate altı ay, on gün, iki saat, on dakika ve kırk saniye içinde Dünya’ya çarpacak olan bir kuyrukluyıldız keşfediyor. Randall’la birlikte tüm medyayı ve hâliyle insanlığı alarma geçirmek için canlarını dişlerine takıyorlar. Bu sırada “Amerikan Başkanı dâhil herkesi devreye sokmaya” çalışıyorlar.

Eğlenceli Bir Alarm

Yönetmen Adam McKay son üç filmini ‘Akıl Tutulması Üçlemesi’ (Freakout Trilogy) başlığı altında topluyor: ABD’deki emlak krizini ele aldığı Büyük Açık (The Big Short, 2015), George W. Bush döneminin sinsi muktediri Başkan Yardımcısı Dick Cheney’yi anlatan Vice (2018) ve şimdi de Dünya’yı yok edecek bir felakete dair eğlenceli bir uyarı işlevi gören Don’t Look Up… Üç filmde de McKay, toplumu ve sistemiyle ABD’nin içine düştüğü akıl tutulmasını resmediyor. Bu üç film arasında  Don’t Look Up’ın farkı gerçekten yaşanmış olaylardan değil de, fragmanında da tam Adam McKay’e yakışacak denli bir muziplikle gördüğümüz gibi, “henüz gerçekten yaşanmamış olaylardan hareketle” çekilmiş olması. Öte yandan Don’t Look Up, belki de konunun geçmişte kalmamasından ve McKay’in burada anlattıklarını çok daha ciddi bir mesele olarak görmesinden, yönetmenin o her zamanki sarkastik üslubunun tonunu hafiflettiği, yumuşattığı bir film olmuş. Gelgelelim, Amerikan siyasetiyle etle tırnak hâline gelmiş büyük sermayeye ve modern topluma dair hicivci yaklaşımı yerli yerinde duruyor.

Filmin Sagan’ın ‘Soluk Mavi Nokta’sıyla bağı da en başından devreye giriyor; kaldı ki filmin başlarında Randall’ın ağzından Sagan’a bir atıf da duyuyoruz. Yaklaşan felaketi şu sıralar herkese tanıdık gelecek şekilde küstahça ve küçümseyici bir bakış açısıyla karşılayan geleneksel ve sosyal medya ve buradan beslenen benmerkezci bir modern toplum açıktan iğneleyici bir üslupla yeriliyor. Film, efsunlanmış bir biçimde bugününe odaklanmaktan yarınına kafa yormayı unutmuş modern insanı yerden yere vuruyor. McKay’in bu öyküyü küresel ısınmaya ve onun insanlıktan götüreceklerine dikkat çekmek için yazdığını bu noktada hatırlatmak gerek.

Bu yüksek bütçeli felaket filmi birçok açıdan tanıdık gelebilir. McKay’in buradaki en büyük hatası filmin tonunu tam manasıyla belirleyememesi. Zaman zaman Dr. Garipaşk (Dr. Strangelove, 1964) seviyesinde bir alaycılık zaman zaman da Derin Darbe (Deep Impact, 1998) ayarındaki “felaket filmi ciddiyeti” takınması filmin yönünü bulmasının önüne geçiyor.

Masadaki Yemek Duası

Adam McKay şu sıralar Hollywood’un en muzip liberallerinden biri. Saturday Night Live’dan çıkıp Will Ferrell’la kurduğu komedi ortaklığıyla bize bir dizi absürd komedi armağan etti. Bu filmler zaman zaman tür parodisi yaparken, satır aralarında Amerikan muhafazakâr değerleriyle kafa bulan, ne yazık ki birçoğu vasat komedilerdi. Ne zaman ki ortaklıkları bitti, McKay âdeta zincirlerinden boşanmışçasına çok daha zekice komedilere imza atmaya başladı. Bir Amerikan liberalinin zihin yapısından yansıyan bu filmler, Amerikan toplumu ve değerlerindeki çürümeyi en karasından bir mizaha bulayarak veriyor. Don’t Look Up’taki Cumhuriyetçi olduğu her hâlinden belli ABD Başkanı Orlean’ın (Trump’ı anımsatacak biçimde oğlunu Beyaz Saray Personel Şefi olarak atamış bir başkan var ortada) birkaç ay sonra Dünya’yı yok edecek kuyrukluyıldızla değil de birkaç hafta sonraki seçimlerle ilgili endişelenmesinden daha fazla acı acı kahkaha attıracak kaç şey vardır ki insana?

Finalde aileye dönüş ve yemek masası sahnesi, bilim insanlarının olduğu masada yemek öncesindeki dua (halbuki McKay’in eski filmlerinde hayli ciddiyetsiz ve absürd yemek duaları mevcuttur) gibi muhafazakâr dokunuşlar biraz kafaları karıştırmıyor değil. Ne olursa olsun bilime kulak vermeliyiz mesajını verme peşindeki bir yönetmen için doğru bir son nokta olmuyor bu.

Don’t Look Up, Adam McKay’in Will Ferrell dönemi sonrası çektiği üçlemenin en iyi filmi değil belki ama küresel olarak yönetmenin en anlamlı mesajlar veren işi. Bir de onları bu denli kör gözüm parmağına vermeseydi, iyiydi.


Don’t Look Up, Netflix Türkiye’de izlenebiliyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.