Filmamed’in Ardından
Dört yıl aradan sonra bu yıl sekizinci kez düzenlenen Filmamed Uluslararası Belgesel Film Festivali bölgeden ve dünyadan çeşitli kısa, orta ve uzun metrajlı belgesellere ev sahipliği yaparak canlı tartışmalara alan açtı.
Türkiye’de çok az sayıda düzenli belgesel sinema etkinliği arasında yer alan ve kendine özgü kimliğiyle önemli bir boşluğu dolduran Filmamed Uluslararası Belgesel Film Festivali, 2016’dan bu yana kayyumlar tarafından yönetilen Diyarbakır’da bağımsız sanat inisiyatiflerinin geniş kamusal alanlara erişim konusunda yaşadığı güçlükleri aşarak yarattıkları yeni kültür sanat mekânlarında izleyiciyle buluştu. Festivalin merkezi olan Şanoya Bajar â Amedê (Amed Şehir Tiyatrosu) başta olmak üzere Diyarbakır’ın farklı noktalarında bağımsız kültür-sanat mekânlarında izleyiciyle buluşan festival, mekânsal ve siyasi sınırları aşarak belgesel alanında yalnızca Diyarbakır’da değil tüm bölgede önemli bir ihtiyaca cevap verdiğini de göstermiş oldu.
Yeni Diyalog Alanları
Beş gün boyunca, başta dil, ekoloji ve kadın gibi temalar olmak üzere, Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyalardaki ortak ama koşulları birbirinden farklı meseleleri ele alan program, farklı mekânlarda paralel gösterimlerle değişik kitlelere seslenmeyi başardı. Filmleri takiben yapılan yönetmen söyleşileri, farklı bölgelerde üreten belgeselcileri bir araya getirirken, izleyicilerin aktif katılımıyla ortak bir deneyim ve tartışma alanı yarattı. Programda, festival seçkisinin kapsadığı üretim alanını farklı boyutlarıyla ele alarak tartışan iki etkinlik gerçekleşti. Bunlardan ilki, ‘Belgesel Sinema Forumu’ başlığı altında festivalin düzenleyicisi olan Ortadoğu Sinema Akademisi Derneği üyeleri ve özellikle İran ağırlıklı olmak üzere komşu coğrafyalardan Kürt yönetmenlerin katılımıyla gerçekleşti. Tamamı Kürtçenin farklı lehçelerinde gerçekleşen forumda, Kürtlerin kimlikleriyle ilgili maruz kaldığı baskı ortamlarına karşın belgesel üretiminin dönüşüm sürecinden bahsedildi ve geleceğe yönelik öneriler dile getirildi. Bu öneriler arasında en fazla öne çıkan, genç sinemacıların eğitimine yönelik bir altyapı oluşturulması fikrini yeniden ele almanın ve sınırları aşan bir film akademisini yeniden yapılandırmanın gerekliliğiydi.
Son dönem Antalya’da yaşananlara da atıfla, Türkiye’deki diğer festivallerin iktidarla ilişkileri çerçevesinde etkisini arttıran kısıtlayıcı ortamın ve bunun sinemacılar üzerinde yarattığı baskının dile getirildiği forumda, Filmamed’in alternatif bir demokratik alan olarak var olmaya devam etmesinin ve birbirine uzak sinemacıları bir araya getirmek için yeni yollar aramanın öneminden bahsedildi. Festivalde yer alan sinemacılar, Kürtçenin farklı lehçelerinde konuşsalar da ortak bir gerçeklik içinde olduklarını, yeni üretimleri takip etmeye yönelik bir diyaloğun yoğun olarak gelişmesi için dijital alanların veya yeni platformların işlevlendirilebileceğini dile getirdiler. Filmamed’in kendisinin Kürt sinemacıları festival dışı dönemlerde de bir araya getirebilecek bir platform olabileceği de vurgulandı.
Öte yandan forumda, üretimlerin izleyiciyle buluşması noktasında yaşanan eksikliklere dair çeşitli tespitler de yapıldı ve üretilen filmlerin nitelik ve çeşitliliğine dair eleştirel bir alan açmanın öneminden de bahsedildi. Görünürlük, dağıtım olanakları, dijital araçların gerektirdiği yeni yöntemler ve yeni olanaklar, ortak alanlar oluşturmanın gerekliliği, seyircinin geliştirilmesi gibi konular farklı biçimlerde dile getirildi ve forumun geneline yön verdi. Medya özgürlüğünün önündeki engeller ve ekonomik zorluklara rağmen içeriksel olarak da farklı lehçelerdeki üretimleri kucaklayan bir derginin etkili olabileceği sıkça dile getirilen görüşler arasında yer aldı.
Onurlu Temsil Hakkı
Festivalin son günü gerçekleştirilen “Onurlu Temsil Hakkı” başlıklı panelde ise yönetmenin belgeselde yer alan öznelerle, konusuyla ve izleyiciyle kurduğu ilişki biçimleri, etik sınırlar ve anlam üretmeye dair olanaklar üzerine detaylı bir tartışma yürütüldü. Belgesel üretiminin farklı alanlarında yer alan ve farklı üsluplarda üreten sanat terapisti ve belgeselci Helin Çelik, video aktivist ve belgesel üreticisi Sibel Tekin ve belgeselci Bingöl Elmas hem programda yer alan filmler, hem çalıştıkları projeler, hem de belgesel üretim süreçlerinin farklı aşamalarında karşılaştıkları sorular, sorunlar ve yaklaşımları ile ilgili çeşitli değerlendirmelerde bulundu.
Programda Anqa filmi ile yer alan Helin Çelik belgesel üretiminde izleyiciyi mümkün olduğunca anlamlandırma sürecine katan bir yaklaşımdan yana olduğunu belirtti ve hem üreten hem de seyirci pozisyonunda olanlar açısından alışılmış “belgesel bilgi verir” beklentisini kırmak gerektiğine inandığını dile getirdi. Belgeselin ana işlevinin detaylı bilgi verme olmak zorunda olmadığını, elbette bağlamla ilgili belgeselcinin gerekli gördüğü bilgiyi paylaşabilmesinin mümkün olduğunu ancak farklı anlam üretme mekanizmalarını aramak gerektiğine inandığını belirtti. Anlattığı karakterlerin mahremiyetini gözeterek ve maruz kaldıkları travmalarla yeniden karşılaşmalarına yol açmak yerine onların deneyimlerini farklı biçimlerde aktarabilmelerine alan açmanın belgeselcinin görevi olduğunu ve bu tür bir yaklaşımın izleyicinin filmle kurduğu ilişkiyi çeşitlendirdiğinin altını çizdi.
Programda Ölüm Ne Yana Düşer Usta filmiyle yer alan Sibel Tekin ise projesinin başlangıcından itibaren çok ağır ve her biri farklı koşullarda büyük travmalara yol açmış üç toplumsal olayı birlikte anlatmayı ve bu anlatılan hikâyenin mağdurlarının nasıl etkileneceğini filmi birlikte yönettiği Gül Büyükbeşe’yle birlikte dert edindiklerini paylaştı. Neyi ne kadar göstereceğiz sorusuyla hareket ettikleri bu süreçte bir yandan da bu üç acı olayın etrafında şekillenen farklı kolektif çabaların bellek ve iyileşme ekseninde belgeselin üretim süreciyle nasıl paralel ilerlediğini aktardı ve böylelikle hafızalaştırma süreçlerinin önemine dikkat çekti.
Panelde son konuşmacı olarak yer alan Bingöl Elmas ise belgesel sinemacıların yüklendikleri sorumluluğu sorgulayarak ve bu ‘yük’e dair sorular yönelterek konuşmasına başladı. Uzun zamandır üzerinde çalıştığı ancak tamamlamakta güçlük çektiği projesinin üretim aşamasında karşılaştığı pek çok soruya dair örnekler verirken, dinleyicileri belgeselcinin toplumsal meseleleri aktarma konusunda üstlendiği sorumluluğun ağırlığını tartışmaya açmaya davet etti. Belgeselcinin tarihsel olarak kayda geçirilmesi gereken konularda sorumluluk üstlenmesinin bir zorunluluk olarak kendini dayattığını, bununla birlikte sinemacıların taşıyamayacakları bir yükün altına girmemek gibi bir seçenekleri olduğunu hatırlamaları gerektiğini de dile getirdi. Özellikle eleştirel bir yaklaşımın hakim olduğu ve muhalif bir bakış açısıyla yapılan filmlerin “kimin için anlatmalı” ve “nasıl anlatmalı” sorularıyla her zaman baş başa kaldığı ve filmin tonunu kurarken de potansiyel izleyiciye dair varsayımların çok belirleyici olduğu Elmas’ın ifade ettiği noktalar arasında yer aldı.
Panelin tartışma bölümünde ise dinleyiciler arasında yer alan belgeselcilerin de katılımıyla filmlerin temsil alanında kurduğu eşitlik ilişkisi, taraf olmak-olmamak, karakterlerin hayatları ya da durumları ile ilgili başka ihlaller yaratmamak ve filmlerin kime ait olduğu gibi konulara dair sorular dile getirildi ve görüşler paylaşıldı. Panel, sinemacı Rodi Yüzbaşı’nın genel olarak filmlerin insanlara neyi nasıl düşünmesi hissetmesi gerektiği konusunda buyurgan bir tutum içinde olmalarını yadırgadığını aktardığı görüşüyle sona erdi. Sinemacının bir görüntü emekçisi olarak anlatılan hikâye ve o hikâyede yer alan karakterin dünyasına dair olsa olsa bir aracılık konumu olabileceğini ve bu ilişkinin ancak ‘yoldaşlık’ ilişkisi olarak tanımlanabileceğine inandığını ifade etti. Hem panel hem de beş gün boyunca çok sayıda etkili tartışma ve özellikle Kürt yönetmenlerin üretimleriyle buluşma imkânı tanıyan program, Filmamed’in yeni fikirlerle ve seyircisiyle büyüyen bir festival olarak devam etmesi temennileriyle son buldu.
Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV Bölümü’nde yüksek lisans yaptı, tezini devrim sonrası İran sinemasında anlatım üzerine yazdı. Ohio Üniversitesi Disiplinlerarası Sanatlar Bölümü’nde sinema ve estetik alanında doktora çalışmalarını sürdürdü; çeşitli üniversitelerde görsel kültür, Türkiye sineması ve ülke sinemalarıyla ilgili dersler verdi. Kurulduğu 2001 yılından itibaren Altyazı Sinema Dergisi ekibine dahil oldu; sinema yazarı, yayın kurulu üyesi ve editör olarak çok sayıda yayında görev aldı ve seminerler verdi. 2011-2023 yılları arasında farklı disiplinlerde sanat programları ve kültürel işbirlikleri geliştirdiği Diyarbakır Sanat Merkezi’nde program koordinatörü ve direktör olarak çalıştı. Halen Altyazı Sinema Derneği’nde yönetim kurulu üyesi olarak görevini sürdürüyor.