Şu An Okunan
Melisa Önel ile Aniden Üzerine Söyleşi: ‘Görmek Ama Görülmemek’

Melisa Önel ile Aniden Üzerine Söyleşi: ‘Görmek Ama Görülmemek’

Melisa Önel’in senaryosunu Feride Çiçekoğlu’yla birlikte kaleme aldığı ve dünya prömiyerini Tokyo Film Festivali’nde, Avrupa prömiyerini ise Rotterdam Film Festivali’nde yapan filmi Aniden, kırk yaşında bir anda koku alma duyusunu yitiren Reyhan’a odaklanıyor. Önel’le hikâyenin ortaya çıkış sürecini ve filmin etkileyici sinema dilini konuştuk.

Melisa Önel’in ikinci uzun metrajı Aniden (2022), kırk yaşında bir anda koku alma duyusunu yitiren Reyhan’ın hikâyesine odaklanıyor. Yaşamının büyük kısmını Hamburg’da geçirmiş olan Reyhan, eşinin işi sebebiyle bir süreliğine çocukluğunun şehri İstanbul’a dönüyor. Almanya’ya geri dönmeden birkaç gün önce koku duyusunu yitiren Reyhan, eşine ve ailesine haber vermeden ortadan kayboluyor. Hem yaşamaya hem de çalışmaya başladığı bir otelde biraz da kendisi gibi yersiz yurtsuzlar arasında bir süre huzur buluyor. Aidiyet, mekân hafızası ve geçmişle hesaplaşma üzerine, İstanbul’un sokaklarını mesken edinen etkileyici bir hikâye anlatan Aniden, özellikle farklı duyuları önemseyen sinema diliyle dikkat çekiyor. Filmin yönetmeni Melisa Önel’le hikâyenin ortaya çıkış sürecini, görünür (ya da görünmez) olmanın kimliklerimiz üzerine etkisini, filmin sinema dilinin nasıl şekillendiğini ve yer yer nostaljik bir İstanbul’a tanık olduğumuz mekânların nasıl seçildiğini konuştuk.

Aniden çok basitçe bir duyu kaybıyla birlikte hayatında bir kırılmaya, dönemece (ya da krize giren) bir karakterin hikâyesi aslında. Bu fikir ya da imge ilk olarak nereden çıktı? Filmin ve hikâyenin nasıl filizlendiğinden bahsedebilir misiniz? 

Wim Wenders’ın Arzunun Kanatları (Der Himmel über Berlin, 1987) filmindeki gibi bir görünmezlik ve Maya Deren’in İkindi Tuzakları (Meshes of the Afternoon, 1943) filminde pencereden dışarı baktığı ve kendi suretlerini izlediği görüntüsü Aniden’in çıkış noktasının duygusunu anlatıyor bence. Görmek ama görülmemek, görünmediğini düşünürken görülmek… Hem bir kayıp hem de bir olasılık var diye düşünüyorum bu durumda.  Bu tip düşünceler ve bunların kimliklerimizle olan bağı Feride Çiçekoğlu ile ilgimizi çekti ve 1,5 yıl süren bir senaryo yazım sürecine ilham verdi. 

Aniden’de koku hem tematik bir çıkış noktası hem de sinema dilini de yer yer belirleyen bir duyu. Kokunun bir yönetmen olarak hem kişisel olarak hem de sinemanız adına nasıl bir anlamı var? Reyhan’ın duygularını seyirciye ya da filme aktarırken nasıl bir süreçten geçtiniz? 

Kokunun, Aniden’de sinema dilini yer yer belirleyen bir duyu olduğunu söylemenize çok sevindim çünkü seyirciye koku duyusunun yokluğunu veya mekânlar aracılığıyla varlığını nasıl hatırlatabileceğimizi filmin görüntü yönetmeni Meryem Yavuz’la birlikte çok konuştuk. Sinemanın ön planda tuttuğu görme dışındaki duyuların karakterler tarafından nasıl tecrübe edildiğine yer vererek dokunma ve duyma gibi duyuları da sinema diline dahil etmeye çalıştık. 

Kokunun benim için özel bir yeri olmamakla birlikte, elle tutulamayan ve isim veremediğimiz şeyler beni genelde kendilerine çekerler.  Kokunun, özellikle senaryoyu yazdığımız Covid öncesi dönemde daha az akla gelen bir duyu olması ve anosmianın nadiren rastlanan bir rahatsızlık olması, kokunun hafızayla olan ilişkisi, tüm bunlar beni/bizi kokunun kimlik, arzu ve bellek üzerindeki izlerini sürmeye yönlendirdi.  

Bir yandan da koku kaybı, Reyhan’ın ayağındaki sakatlığın yarattığı travmayı yeniden canlandırıyor sanki. Geçmişte radikal bir şekilde değişime uğrayan hayatı (hem bedensel, hem ruhsal hem de mekânsal olarak) bugünde yeniden -fakat bu sefer kendi kontrolünde- yeniden “kopuyor”. Karakterin gündeliği ya da “normali” yerine koptuğu, kırıldığı ya da dönüştüğü bir dönemi anlatmayı seçmenizin nedeni nedir? 

Bazen inşa ettiğimiz kimlikler, insanlara göstermeyi seçtiğimiz yüzlerimiz kim olduğumuzu yansıtmadığında onlardan sıyrılmak için yumuşak geçişler yerine şiddetli kopuşlar gerekebilir. Kimsenin kızı, annesi, eşi olmamayı seçmek, çekip gitmek; bunlar bir kadın/bir insan için nasıl olasılıklar taşır? Her şeyden sıyrılmak özgürlük müdür?  Bence bu soruları dönem dönem insan kendisine soruyor ve dürüst cevaplar verebilirse dönüşebiliyor. Biz de bu film yoluyla, Reyhan aracılığıyla bu soruları sorup, cevaplar aradık. 

Geçmişteki (filmden bir imgeyle söyleyecek olursak) kanayan bir yaranın bugünde sinemasal olarak yeniden hayal edilmesinin iyileştirici ya da yüzleştirici bir gücü var mı sizce?

Aniden’i yazmak kendi adıma olumlayıcı bir süreçti, Feride adına elbette konuşamam ama onun için de benzer bir süreç olduğunu düşünüyorum. Kayıpla baş etmek, yüzleşmeye çalışmak, bugünden geçmişe baktığımızda geçmişin bizi statik bir şekilde beklemediğini fark etmek… Tüm bunlarla yüzleşmek için yola çıkmak Reyhan’a hayatını tekrar eline alması için bir faillik kazandırıyor. Filmin belirleyici bir sonla bitmemiş olmasının da her şeyin her zaman dönüşmeye devam edeceğine ve arayışın da süreceğine dair kendimize de söylediğimiz olumlayıcı bir yanı var bence.

Filmdeki en önemli imgelerden birisi de elbette geçici mekânlar, boş bir çocukluk evi ve eski bir otel. Bu filmdeki arafta kalma hissini de güçlendiriyor. Filmde konu edilen bu arada kalma ve aidiyet meselesinden biraz bahsedebilir misiniz? Mekânları nasıl belirlediniz?  

Reyhan’ın içinden geçtiği mekânların aidiyet arayışının bir yansıması olması bu mekânları hevesle düşünmemize sebep oldu.  Hem boş çocukluk evi hem de otel Reyhan’ın gizlenebileceği, arafta kalabileceği mekânlar. 

Boş çocukluk evinin “eski İstanbul”un dokusunu taşıması, otelinse bir zamanlar görkemli ama artık ihtişamını kaybetmiş ve yine İstanbul’a dair bir dönem hissi vermesi önemliydi. Mekâkanların hem Reyhan’ın hem de İstanbul’un hafızasına dair kimi izler taşıması kokuyla ilgili bir iş yaparken bize önemli geldi. Reyhan’ın boş çocukluk evinin görsel dokusuna ilham veren daha önce “Başka Zamandan Bulutlar” isimli hafızayla da ilgili olan bir fotoğraf serimdi.  Otel içinse daha tok renklerin, yeşil ve kırmızılara geçiş yapmak istedik.  Edward Hopper’ın resimleri ilham vericiydi. Reelde bu mekânları bulmak için çok zaman harcadık, günlerce saatlerce yürüdüğüm ve dokuların benzeşmesi için mekân aradığımız zamanlar oldu. O noktada bir daha İstanbul’da film çekmek istemiyorum diye düşündüğümü hatırlıyorum… ama zaman her şeyi unutturuyor galiba!

Reyhan’ın Öner Erkan’ın canlandırdığı karakter ile arasında “sakatlık” ya da belki “kusurlarıyla” görünür (ya da özel) olma üzerinden çok etkileyici resmedilmiş bir bağ var. Bu karakter nasıl ortaya çıktı ve Reyhan’ın hikâyesine nasıl dahil oldu?  

Görmeyen bir karakterimizin olacağı ve Reyhan’la bir bağ kuracağı senaryonun ilk başından  itibaren fikir olarak oradaydı. Adının Ömer olacağı, bir vakıfta çalışacağı vb. detaylar daha sonra oluştu ama önemli olan görülmediğini düşünenen Reyhan’ın hayatla daha farklı bağlar kurmuş biri tarafından tam da olduğu gibi görülmesiydi. Reyhan kendi kayıplarıyla baş etmeye çalışırken eksik veya fazlalık, ne demek isterseniz, kendi yollarıyla hayatta kalan ve bağ kuran bir sürü farklı kişiyle karşılaşıyor. Neyin bizi “kusurlu”, neyin özel yaptığı bazen ayrışıyor ve bazen de aynı şey oluyorlar.

Filmin yapım ve yaratım sürecinden, Defne Kayalar, Alara Hamamcıoğlu Bayraktar ve Feride Çiçekoğlu gibi isimlerle olan işbirliğinizden biraz bahsedebilir misiniz? Bu isimlerle çalışmanın filminize nasıl etkileri oldu?

Filmin ön yapım sürecinde yani senaryo geliştirme ve finansman arama sürecinde -ki bu sete girene kadar 2,5-3 yıla yayılan bir süreçti -Feride, ben ve Alara birlikte yol aldık ve o aşamada ekibimiz bu kadardı. Her birimiz yaşlarımız itibariyle hayatlarımızın farklı dönemlerinde olmamıza rağmen hikâye, Reyhan karakteri ve yolculuğu her birimiz için anlamlıydı. Ortaya çıkan işin de üç farklı kuşaktan kadının katkısını, sesini ve emeğini taşıması çok güzel oldu. Defne Kayalar’ın Reyhan olarak yapım sürecine dahil olması, birlikte çalışma sürecimiz, ön provalar, Almanca’dan buz patenine kadar öğrenmesi gereken şeylere yaklaşımı ve en önemlisi Reyhan’ı tüm nüanslarıyla ve açıklığıyla sırtlanıp hayat vermesi filmin gerçekliğine inanmamıza olanak sağlayan en önemli şeylerden bence. 

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.