Şu An Okunan
Cennetten Gelen Çocuk: Mısır’ın Gölgeleri

Cennetten Gelen Çocuk: Mısır’ın Gölgeleri

Cennetten Gelen Çocuk

Uluslararası sinema dünyasında adını 2015 yapımı Esrarengiz Cinayet’le duyuran Tarik Saleh, baba tarafından memleketi olan Mısır’ın güncel sosyo-politik meselelerine yeniden odaklanıyor. Geçtiğimiz yıl Cannes ana yarışmasından ödülle dönen Cennetten Gelen Çocuk, büyük şehre okumaya giden taşralı bir gencin kendini içinde bulduğu karanlık ilişkileri anlatıyor.

Çoğu hikâyede masum bir kahramanı takip etmek, yazarla baştan bir anlaşma imzalıyormuşuz gibi hissettirir. Etliye sütlüye dokunmadan tüm ömrünü geçirebileceğinden emin olduğumuz kahramanla tanışmamızdan hemen sonra her türlü belanın onu bulup içine çekeceğini biliriz. Bazen kahramanın kendisi de her şeyin farkında olsa da yavaş yavaş çekildiği bataktan kendini kurtarabilmek için elinden bir şey gelmez. Cennetten Gelen Çocuk (Walad Min Al Janna, 2022) da bu doğrultu üzerinde ilerleyen senaryosuyla benzerleri gibi bu sürprizi olmayan “gittikçe belaya bulaşma” akışının dışında kalanlar üzerinden yaratıyor asıl cazibesini.

İsveç sinemasının son dönemdeki en heyecan verici yönetmenlerinden Tarik Saleh, 2017 yapımı filmi Esrarengiz Cinayet’in (The Nile Hilton Incident) ardından tekrar Kahire’nin gölge düşmüş sokaklarına dönüyor. Adını uluslararası sinema camiasına duyuran filmiyle politik gerilim türüne ne kadar hâkim olduğunu ispatlayan Saleh baba tarafından memleketi olan Mısır’ın içinde bulunduğu güncel politik vaziyetleri bir kez daha hedef tahtasına yerleştiriyor. Ancak, 2015 yılında Esrarengiz Cinayet’in çekimlerine başlamadan birkaç gün önce Mısır devleti tarafından sınır dışı edilerek “istenmeyenler” listesine eklenmesi sebebiyle Saleh yeni filmini de ülke dışında çekmek durumunda kaldı. Göteborg ve İstanbul’da gerçekleşen çekimlerin dışında yalnızca filmin merkezinde yer alan El-Ezher İslam Üniversitesi’nin mekân çekimleri -Saleh olmadan- Mısır’da gerçekleştirilebildi bu sebeple.

Cennetten Gelen Casus

Sünni İslam’ın dünyadaki en prestijli eğitim merkezi olan El-Ezher aynı zamanda Mısır’ın politikası üzerinde belirleyici olabilen, halkın güvenine sahip ve binlerce yıldır bağımsız kalabilmiş bir enstitü. Dolayısıyla okulun içine “girebilmeyi” isteyenler yalnızca genç öğrenciler olmuyor. Cennetten Gelen Çocuk’un masum kahramanı Adam’ın, alanındaki yetenekleri sebebiyle burslu bir şekilde okula kabul edilmesiyle birlikte biz de bu büyük dinî merkezi tanımaya başlıyoruz. Başlangıçta, okulda geçen herhangi bir film gibi Adam’ın çömez gözleriyle etrafını incelediği sahneler izliyoruz. Neredeyse Hogwarts’a giren Harry’yi bile anımsatıyor bu sahneler. Sonra içerideki farklı güç dengelerinden yavaş yavaş haberdar olmaya başladıkça da film hikâye çatısını inşa etmeye başlıyor. Okulun rektöre eş gelen yöneticisi Büyük Şeyh’in beklenen ölümü gerçekleşince de tüm güç savaşları açığa çıkmaya başlıyor.

Cennetten Gelen Çocuk

Burada Büyük Şeyh unvanı yalnızca okulun yönetiminden sorumlu yüksek bir rütbe değil, aynı zamanda ülkenin en büyük dinî önderlerinden birini dolduran bir koltuk. Bu sebeple politik gücü de  olabildiğince büyük. Binlerce yıldır devlet işlerinin uzağında kalabilmeyi ve ne kadar girebilmeyi isteseler de siyasileri kapının dışında tutabilmeyi başarmış okul tahmin edilebileceği gibi yine hedef oluyor dolayısıyla. Okulun önde gelen eğitimcileri yeni Büyük Şeyh olmak için tabii birer aday olurken herkesin arka planında bulunan bağlar da yavaş yavaş açığa çıkıyor. Yalnızca vefat durumunda sahibi değişen bu değerli koltuk için devlet de hemen işe koyulup kendisine fayda sağlayacak bir adayın kazanması için çalışmalara başlıyor. Burada emniyet güçlerinin eli içeriye uzanan görevlisi Albay İbrahim ile tanışıyoruz. Tarik Saleh’in daha önce de birlikte çalıştığı ünlü İsveçli oyuncu Fares Fares’in canlandırdığı İbrahim filmin diğer ana kahramanı ve Adam’ı seçip ona casusluk yapma işini dayatan da kendisi. Onun üzerinden, devletin ve emniyet güçlerinin istihbaratlarına göre okulda mücadele edilecek başka tehlikelerin de olduğunu öğreniyoruz.

Gerilimin İnşası

Tüm bu bilgiler aslında Saleh’in üzerine inşa edeceği gerilim için bir harç görevi görüyor. Filmde El-Ezher’in tarihiyle ya da devlet ilişkisiyle ilgili, hikâyedeki gerilim unsuruna hizmet etmeyecek hiçbir şey anlatılmıyor. Zaten Tarik Saleh de bu konuda duyduğu hassasiyeti verdiği röportajlarda dile getirmiş ve filmin içinde geçtiği dünyaya dair yeterli bir bağlam sunmadığını söyleyen eleştirilere şu şekilde yanıt vermiş: “Hayır, üzgünüm ama kimseye bir şeyleri açıklama zorunluluğum yok. Ben burada İslam’ı öğretmek için film çekmiyorum. Bong Joon-ho da Kore toplumunu açıklamıyordu mesela. Çünkü biz öğretmen değil, yönetmeniz. Batı dünyasından birçok insan bir şeyleri bilme hakları olduğunu sanıyorlar ama hayır. Öğrenme hakkınız var ve bunu tek başınıza yapmalısınız.” Bu cevap aslında Tarik Saleh’in sinemasını çözümlemek adına da ipuçları taşıyor. Önceki filmi Esrarengiz Cinayet’te de anaakım anlatım kodlarını izleyerek günümüze ait tıkır tıkır işleyen bir gerilim inşa edebildiğinde yine aynı üslubu sergiliyordu. Dünyanın farklı kültürlerinden dönemdaşı yönetmenlerin, Batı izleyicisi tarafından hep bu tarzda yorumlar almasını yalnızca yaratıcılıklarının önünde birer tehdit olarak gören Saleh aynı beklentinin Avrupalı ya da Amerikalı sanatçılar için yaratılmadığına dikkat çekiyor. “Yalnızca iyi bir hikâye yazıp anlatmak istiyorum” demesi de tüm bu beklentilere karşı bir cevap niteliğinde aslında.

Cennetten Gelen Çocuk

Açıkçası bu söylediğini en iyi şekilde de yapabiliyor Saleh. Hem Mısır’ın, tüm kurumlarından halkına içinde bulunduğu yozlaşmayı taze bir şekilde ve lafı dolandırmadan gösterebiliyor, hem de başından sonuna seyircisini koltuklarının ucunda tutabilen bir gerilim yaratabiliyor. Seyirci olarak hikâyenin içinde geçtiği dünyayı tanırken kapı arkalarında dönen komplo planlarına, cinayetlere ve politik stratejilere şahit oluyoruz. Filmin kahramanından daha çok şey bilerek ilerlediğimiz her anlatı düsturunda olduğu gibi doğal olarak kendiliğinden ortaya çıkan etkileşimli bir tansiyon barındırıyor film. Kahramanın yanında olsak da kendisinden çok daha büyük olan çerçeveye nail olduğumuzdan önce onun iyiliğini düşünmektense bir şeylerin çözülmesinin heyecanı ağır basıyor. Adam’ın akıbeti, tüm bu kendinden büyük dünyanın gizemi içerisinde önemsiz kalırken finale doğru bir kahramanlaştırma hamlesiyle hikâyenin iki kanalı birbiriyle buluşuyor. Cennetten Gelen Çocuk’un son tahlilde hikâyesini bağladığı noktada zihnimizde kalan cümle her ne kadar Saleh’in önceki filmindeki kadar güçlü olmasa da başta söylediğimiz gibi bu çocuğun başından geçenleri değil, o sırada etrafında olanları resmetmeyi amaçlayan bir film bu. Dolayısıyla daha fazlasını uman bir beklentiye müsaade etmiyor. En İyi Senaryo ödülünü aldığı Cannes Film Festivali’nde Saleh’in hayranı olduğu Costa-Gavras’ın takdiriyle de onurlanmış olmasına rağmen filmin yeni ya da kuvvetli bir politik söyleme sahip olduğunu söylemek pek mümkün değil. Aslında Tarik Saleh yine sadece yapmak istediğini söylediği şeyi yapıyor ve günümüz dünyasından yansımaları bulunan iyi bir kurmaca hikâye anlatıyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.