Şu An Okunan
İnsanlar: Dünya Düşmüş Üstlerine

İnsanlar: Dünya Düşmüş Üstlerine

The Humans, İnsanlar

Stephen Karam’ın aynı adlı ödüllü tiyatro oyunundan uyarladığı İnsanlar, yeni taşınılan bir evde yenen aile yemeğine odaklanıyor. Karam’ın tek mekânda geçen “aile buluşması draması”, kendine has bir doku yaratmayı başarıyor.

Genelde doğrusal bir hayat çizgisi olarak tahayyül ettiğimiz özel yaşamlarımızı, o çizgideki sarsıntılarla anlamlandırırız. Hayatımızın irili ufaklı kırılma noktaları gibi gördüğümüz bu sarsıntıları bir yandan da nevi şahsına münhasır karakterlerimizi oluşturan, sınırlarını çizen ve derinleştiren travmalar olarak anarız. Başka bir insana içimizi açtığımızda ufak ufak su yüzüne çıkan bu travmaları hatırlayarak, anlatarak ve belki o an sahip olduğumuz bilinçle yorumlayarak benliğimizi anlamlandırmaya çalışırız. Bireysel olanın yanı sıra, ailevi ya da toplumsal travmaların hayatlarımız üzerine yansımaları da bu denklemin kaçınılmaz bir parçası olarak ortaya çıkar. Bu sebeple de kurgusal ya da kurgusal olmayan karakterlere odaklanan anlatılarda hep bu sarsıntı noktalarının dinleyenin/okuyanın/izleyenin dikkatine sunulduğunu görürüz. Gerçek hayatta bilinçli ya da plansızca sürekli kendi varoluşumuza, yaşadıklarımıza ve karakterimize bir anlam kazandırmak için tercih ettiğimiz anlatma dürtüsü, bir sanat eseri ortaya koyarken ise öğrenilmiş bir formül gibi hazırda durur. Aynı adlı ödüllü tiyatro oyununu sinema perdesine bizzat kendisi uyarlayan Stephen Karam ilk filmi İnsanlar’da (The Humans, 2021) bu formülü kullanıyor. Yönetmen, birbirleriyle olan bağları bireysel ve toplumsal travmalarının gölgesinde kalmış bir grup insanın portresini çıkarıyor.

Bir Şükran Günü yemeği için bir araya gelmiş aile üyelerinden “bir grup insan” olarak söz etmemin sebebi, filmin adından başlayarak ortaya koyduğu meseleye dikkat çekmek. Aralarındaki bağ ne olursa olsun, bu insanları hepimize tanıdık gelebilecek pişmanlıklarıyla, hayal kırıklıklarıyla ve hayatlarındaki sarsıntılarla görüyoruz filmde. Ancak İnsanlar günün sonunda yine de dışarıdan görüldüğü gibi bir aile buluşması draması. Yaklaşık bir yıldır birlikte olan otuzlarındaki Brigid (Beanie Feldstein) ve Richard (Steven Yeun), Manhattan’da kiraladıkları ve henüz tam anlamıyla yerleşemedikleri yarım yamalak döşenmiş dairelerinde Brigid’in ailesini ağırlıyorlar. Aile üyeleri, aynı zamanda Richard’ın aileye kabulünün gayriresmî bir merasimi gibi de duran Şükran Günü yemeğinde bir araya geliyor. Her birinin çeşitli birikmişliklerinin, suçluluklarının ve sırlarının açığa çıktığı bir güne tanıklık ediyoruz film boyunca. Gecenin misafirleri ise sona ermiş son ilişkisini atlatmakta güçlük çeken kız kardeş Aimee (Amy Schumer), son dört yıldır kendinde olmayan demans hastası büyükanne Momo (June Squibb), büyük şehirde eski bir eve taşınan kızı için endişelenen Erik (Richard Jenkins) ve kiliseye gitmemeleri dışında kızları için o kadar da endişelenmeyen Deirdre (Jayne Houdyshell). 

Stephen Karam ilk sinema filminde sahne estetiğine mümkün oldukça dokunmayarak bu yoğun metnin sahip olduğu teatral havayı korumayı tercih ediyor. Altı oyuncusunun canlandırdığı karakterlerin yanına, tüm filmi içinde ağırlayan apartman dairesini ekliyor. Daire sanki canlı bir organizmaymış gibi duvarlarıyla, borularıyla ya da kapılarıyla dâhil oluyor filme. Bu sayede karakterlerin bazen bir masa etrafında oturarak bazen de evin çeşitli noktalarından birbirlerine seslenerek kurdukları iletişimin bir parçası oluyor. Olabildiğince dar koridorlara sahip, tesisatı sızdıran, duvarları çatlamış bu eski daire her sahneye çıktığında hem karakterlere hem de izleyiciye kendi yaşanmışlıklarını hatırlatıyor. Bir süre sonra anlıyoruz ki bu yaşanmışlıkları ve ortak anıları hatırlamak, kahramanlarımızın en çok korktuğu şey.

The Humans, İnsanlar

Odalar, Daireler, Evler

Aile buluşmalarının taşıdığı her yönden yoğun potansiyel İnsanlar için hikâyenin omurgasının oluşmasında büyük pay sahibi. Sık sık bir araya gelemeyen aile üyelerinin toplaştığı özel günlerin tansiyonu, gerçekleşebilecek yüzleşmeleri ve patlamaları beraberinde getirebilir. Hele bu örnekte olduğu gibi herkesin içinde tutmakta zorlandığı bir acısı, sırrı ve içini boşaltma isteği varsa, anlatı yavaş yavaş çatlayan gergin bir duvara dönüşebilir. İnsanlar’ın senaryosu, bu gerginliği yüksek noktaları daha da sivriltecek müdahaleler, sıcak diyaloglar ve güldüren anlarla kullanıyor. Öyle ki, günün ilk diyalogları aşikâr olan konuyla, yani taşınılan yeni evle ilgili oluyor. Büyük şehirlerin küçük ve eski evlerinin konfordan uzak olmaktan bir adım öteye geçip artık yaşanılabilir olup olmadığının sorgulandığı şakayla karışık anekdotlar esnasında, yavaş yavaş kahramanlarımızı tanıyıp bu samimi ortamın içine dâhil oluyoruz. Bir müddet sonra aile bireylerinin birebir yaşanmışlıklarına göndermelerle ince laf dalaşlarına şahit oluyoruz. İlk olarak yine en yüzeysel olan maddi konularda gördüğümüz bu ufak çatırdamalar, bir yandan da izleyiciyi yaşanacak daha derin yüzleşmelere hazırlıyor.

Kuşkusuz bu yüzleşmeler yalnızca akla ilk gelen anlamlarıyla birbirini kırmaya yönelik -muhtemelen daha önce ayna karşısında prova edilmiş- intikam amaçlı, kırıcı diyaloglardan ibaret değil. Daha doğrusu bu çıkışların tek amacı bu değil. Karam, filminde bu sahneleri ve bu sahneleri hazırlayan öncül anları resmedişiyle insanların bu yüzleşmelere ne kadar muhtaç olduğunu hatırlatıyor izleyene. Çoğunlukla “içini dökmek” deyimiyle tarif ettiğimiz bu ihtiyaç yalnızca geçmişi canlandıran iyi ya da kötü yönde hatıraları anmak ya da özelimizi anlatmakla karşılık bulmuyor. Ailemizle kurduğumuz bağın hayatımız boyunca süren en işlevsel yönünü, bu ilişkiden uzaklaşmak istenilen anlarda edindiğimiz arkadaşlarımıza yükleriz mesela. Evler inşa edip taşınır ve tüm yaşadıklarımızı onların içine yükleriz. İnsanlar’ı benzeri görülebilecek diğer aile buluşması dramalarından ayırabilecek en nadide özelliği, bizi biz yapan bu yük paylaşma ‘acizliğiyle’ insan denilen şeyi tanımlamaya kalkışması.

The Humans, İnsanlar

Kamusal Travmalar

Karam’ın odağı net, temiz bir iş ortaya koyduğu su götürmez. Burada kolaylıkla yalnızca aile üyelerine ve onların arasındaki ilişkiye atfedilebilecek dramatik yapıya toplumsal referansların ve aile bireyleriyle eş konumda bir karaktere dönüşen ‘ev’in dâhil edilmesi, filmin aslında yalnızca insan olmanın uzak köşeleriyle ilgilendiğini gösteriyor. Biraz da bu sebeple tek mekân kullanımı burada bir tercihten öte zorunluluk gibi kalıyor. Az önce sıralı cümlelerle ailemizi, arkadaşlarımızı ve evlerimizi aynı amaç doğrultusunda kullandığımızı ima ederek Karam’ın öyküsünün matematiğini şekillendirmek istedim. Şahit olduğumuz gündelik ya da daha derin diyaloglarla, filmin Momo’ya ya da Aimee’ye yaklaşım biçimini Brigid ve Richard’ın yeni daireleri için de uyguladığını görmek mümkün. Evin duvarlarının ne kadar yıpranmış ve hassas olduğunu, pencerelerinin yalnızca blok arası karanlık bir avlu boşluğuna baktığını ve yer aldığı muhitin Dünya Ticaret Merkezi’nden yalnızca birkaç blok ötede olduğunu öğreniyoruz. Yalnızca içinde yaşanacak bir evden öte, ulusal bir travmanın şahidi olmuş ve ziyaret edildiğinde (Erik gibi) istemsizce o travmaları hatırlatan bir karaktere dönüşüyor. 

Metnin mekâna yüklediği bu nitelikler izleyiciye doğrudan ulaşabilen ve hatta yer yer izleyicinin tepkilerini belirleyen pozisyonda olmasına rağmen, film bununla yetinmiyor. Bazen aile üyelerinin bir anlık odaklanmasıyla, bazense tamamen perde dışı kesmelerle apartmanın çeşitli noktaları gözümüzün önünden geçiyor. Bu planların mekâna hâlihazırda sahip olduğundan ekstra bir anlam kattığını söylemek zor. Bu tercihin, özellikle İnsanlar gibi ritmini karakterlerinin diyalogları üzerinden tutturan bir oda oyunu metninin akıcılığını yer yer sekteye uğrattığını söylemek gerek. Muhtemelen sinema sanatının el verdiği imkânlar doğrultusunda metni genişletmek isterken başvurulan bu ve benzeri hamleler, oyunun orijinal temsilini zenginleştirmekten uzak kalıyor. Yine de uzun metraj bir sinema filmi formatında hiç de sırıtmayan, hatta kendine has bir doku yaratmayı başaran İnsanlar, kendini şekillendiren travmalarıyla birlikte ‘etten kemikten’ acizliğe dair mesafeli ama samimi bir anlatı sunuyor.


İnsanlar, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor. MUBI’nin Altyazı okurlarına özel kampanyasıyla 30 gün boyunca MUBI’ye ücretsiz erişim sağlayabilirsiniz.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.