Kiarostami’nin Yolları
Rüzgâr Bizi Sürükleyecek’te yolların kıvrımında tesadüflerle sürüklenen hikâyelere ayak uyduruyor Kiarostami. Kiarostami’nin Yolları filmindeyse, mesafeler açıp mesafeler kapatan yolları ve yolculukları neden bu kadar çok sevdiği üzerine düşünüyor.
Bu yazı, Altyazı’nın Eylül 2016 tarihli 164. sayısında yayımlanmıştır.
Rüzgâr Bizi Sürükleyecek (Bād Mā Rā Khāhad Bord, 1999) hakkında kaleme aldığı yazıda Seyfi Teoman, bir yönetmenin ustalık emarelerini, konusuna aldığı mesafede aramak gereğinden söz ediyordu: “Yönetmenliğin aslında konumuzla ve karakterimizle aramıza koyacağımız mesafeye ve ona bakış açımıza (hem soyut hem de somut anlamda) karar verme sanatı olduğunu, hiçbir film daha iyi anlatamaz.” Bu mesafe Kiarostami söz konusu olduğunda, hiçbir zaman ölçülüp biçilmiş bir planlılık üzerinden düşünülmemeli. Kiarostami’yi anılarımıza, rüyalarımıza olduğu kadar gündelik hayatımıza da yaklaştıran şey yollar aracılığıyla aktarılan eşzamanlı bir serbestlik ve sıkışmışlık hissi. Çoğu kez önce uçsuz bucaksız bir manzaranın içinde döne döne ilerleyen bir taşıt görüyoruz, sonra o taşıtın içinden/üzerinden o dünyaya bakıyoruz. İsmini bir Furuğ şiirinden alan filmin adında geçen ‘sürüklenme’ eyleminin kendisi, bu anlamda Kiarostami sinemasının tarifi sayılabilir: Sonu gelmeyen kıvrımlı yollarda sürüklenirken açılan ve kapanan mesafeler…
Bu sürüklenme kaderci bir teslimiyet hâlinden çok tesadüflere açık olmak anlamına geliyor Kiarostami’de ve anlatıcının kendi entelektüel konumlanmasıyla hesaplaşarak izlediği dünyanın içinden geçip gitmesi şeklinde tezahür ediyor. Tıpkı Rüzgâr Bizi Sürükleyecek’te, ölümü beklenen yaşlı kadının bir türlü ölmemesi sonucunda ana karakterimizin niyet ettiği amaçtan sapan yolculuğunda olduğu gibi. Yani mesafeden kasıt, bir tür antropolojik gözlem hâli değil de, tam tersine, konuyla birlikte sürüklenmeye razı gelmek ve film yapmanın kendisini de bu sürüklenmenin bir uzantısı olarak tanımlamak anlamına geliyor.
Rüzgâr Bizi Sürükleyecek tek başına yükselen büyük bir ağacın aranışıyla başlar. Adres tarifi bu ağaca göre yapılmıştır. Karakterlerden biri, Sohrab Sepehri’nin ‘Arkadaşımın Evi Nerede’ şiirinden bir bölüm okur: “Ağacın yakınında / Tanrı’nın rüyasından daha yeşil / Asma dallarının indiği bir sokak var”. Kendisi de şair olan Kiarostami’nin Furuğ kadar hayranı olduğu bir başka büyük İranlı modern şair olan Sohrab Sepehri’ye (ve aynı zamanda kendisinin önceki filmlerinden birine) yaptığı gönderme aslında pek çok şeyi birleştiriyor: Birbirine bağlanan yollar, karanlıklara açılan kapılar, zıtlıklar, aykırılıklar, yalnızlıklar ve Tanrı’nın bile hayal edemeyeceği bir manzara. Bir manzara olarak sinema. Şiir olarak manzara.
Kiarostami, fotografik imgeyi, manzaradaki kalıcılıkla iç içe geçen geçiciliği tarif etmek için kullanıyor. Ona göre, fotoğraf çekildiği anda her şey çoktan sona ermiş durumda. O yüzden sinemada da belirli bir ânı kaydetme ve anlatma iddiasından çok, anlatıcının da geçiciliğini vurgulamak, mesafeyi bir hikâye anlatıcısı olarak değil de bir gezgin, bir misafir gözüyle aktarmakla ilgileniyor. Gezginliği köksüzlük olarak ele almak yerine, kökleri daha derinden birbirine bağlı ağaçların izini sürüyor. Kökleri takiben yapılan yolculuklar, kimi zaman anıların izini sürmek, kimi zaman onlardan uzaklaşmak, kimi zaman evi aramak işlevi görüyor.
Kiarostami 2000’lerin başında, dünyanın çeşitli yerlerini dolaşan fotoğraf sergileri açtı (hatta İstanbul’a da gelmişti). Bu sürecin bir parçası olarak, 2006 yılında kendi sineması üzerine Kiarostami’nin Yolları (Roads of Kiarostami, 2006) isimli bir belgesel yaptı. Bu belgeselin aynı zamanda anlatıcısı olan Kiarostami, neden yollarla ve yolculukla bu kadar ilgilendiğini kendisinin de uzun yıllar anlamadığını söylüyor. Filmlerinde motosiklet, kamyon ve arabalarla çıkılan yolculukların, bu modern makineler aracılığıyla dünyanın içinden geçip gitmenin, ülkesine ve kendisine ait tarifi zor bir duygunun karşılığı olduğu açık. Manzaranın yarattığı yoğun hisleri paylaşmak arzusundan gelen bir dürtüyle fotoğrafa başladığını söylüyor ve zaman içinde İran resminde ve şiirinde (ve Japon haikularında) karşılığını aradığı bu arayış filmlerinin merkezine yerleşiyor. Ve yine çok sevdiği Sohrab’ı alıntılıyor. “Yol demek gurbet, rüzgâr, şarkı, yolculuk ve dinginlik” demektir.
Rüzgâr Bizi Sürükleyecek, 16 Mayıs 2021 tarihinden itibaren MUBI Türkiye’de izlenebiliyor.
Marmara ve Bilgi Üniversitesi’nde aldığı sinema eğitimini New York Üniversitesi Sinema Çalışmaları doktorasıyla tamamladı. İlk kurmaca uzun metrajı Mavi Dalga, prömiyerini 2014'te Berlinale’de yaptı. Teorik ve pratik üretimin iç içeliğinden beslenerek, yazarlık, eğitmenlik ve film üretimini birlikte yürütüyor.