Labudovic Bobinleri: Bağlantısızlar ve Sine-Gerillalar
Sırp belgeselci Mila Turajilic imzalı Labudovic Bobinleri, Bağlantısızlar ve Sine-Gerillalar isimli iki bölümden oluşan bir “çifte belgesel” projesi. Kapsamlı bir arşiv çalışmasının sonucu olarak ortaya çıkan proje, sadece sinema tarihi açısından değil, siyasi tahayyüller adına da kıymetlı bağlantılar ortaya koyuyor.
Sırp belgeselci Mila Turajilic’in ismini 2010 yapımı Cinema Komunisto adlı belgeseliyle duymaya başladık. Yugoslavya’nın kamuya ait film stüdyolarının hikâyesini, bu stüdyolarda çekilen filmlerde nasıl bir Yugoslavya hayal edildiğini ve Yugoslavya’nın çöküşüyle işlevsizleşen ve çürümeye bırakılan bu stüdyoların hafızasını araştırıyordu. Cinema Komunisto’nın ardından 2017’de The Other Side of Everything‘de ülkesinin siyasi tarihiyle aile tarihini büyüdüğü evdeki kilitli odada kesiştirmişti Turajilic.
2022 yılının sonunda ise Turajilic İngilizce’de ‘diptych’, Türkçe’ye ‘diptik’ diye çevrilen bir resimleme formunu belgesele uyarlayarak Labudovic Bobinleri projesiyle karşımıza çıktı. Diptik iki tuvalin ya da panelin birleştirilmesinden oluşan resimleri tanımlamak için kullanılan bir terim. Tek bir tuval bütünü oluşturmuyor, ancak iki tuval yan yana gelirse bütün oluşuyor.
Labudovic Reels: Cine-Guerillas Toronto Film Festivali’nde, Labudovic Reels: Non-Aligned ise IDFA’da açıldı. Henüz Türkiye’de gösterilmemiş iki belgeseli de Labudovic Bobinleri: Bağlantısızlar ve Sine-Gerillalar olarak çevirmek yanlış olmayacaktır. Labudovic Bobinleri birçok farklı düzeydeki soruyu bir araya getirmeyi başaran bir “çifte belgesel”. Projeye ilhamını veren “bağlantısızlar” hareketi, soğuk savaş döneminde ortaya çıkıyor. Yugoslavya’nın liderlik ettiği, ne ABD ve Batı Avupa’ya ne de SSCB ve sosyalist bloğa yanaşmak isteyen ülkeleri bir araya getirmeye çalışan hareket, bir yanıyla uluslararası jeopolitik bir üçüncü yol arayışı, bir yanıyla ise anti-emperyal bir barış ve eşitlik idealine ses veren bir siyasi tahayyül. Sırp belgeselci Mila Turajilic bu siyasi projeyi yeniden anlamlandırırken, belgesel imgelerin gücü ve madunlara sunduğu olanaklar, bu imgelerin arkasındaki tek bir kameramanın tarihteki rolü gibi soruları da ortaya atıyor. Belgesel sinemada çok da sık rastlamadığımız bir şekilde tarihin farklı ölçeklerde (uluslararası, ulusal, kolektif, kişisel …) nasıl aktığını kesitlerle gösteriyor. Labudovic Bobinleri bize birinci tuvalde Bağlantısızlar’ı anlatırken, diğer belgeselde ise Cezayir Savaşı’nın görsel kayıtlarının arkasındaki kameramanın hikâyesini anlatabiliyor.
Cezayir’de Tanışma
Labudovic Bobinleri, hala Belgrad’ta bulunan, zamanında Yugoslavya’da sinemalarda seans öncesi gösterilmesi için haber/propaganda filmleri üreten kurumunun arşivinden doğan bir proje. ‘Filmske Novosti’, kelimesi kelimesine çevrildiğinde Film Haberleri anlamına geliyor. Yugoslavya’da sinemalarda kurmaca filmlerden önce haber filmlerinin gösterilmesi kanunla zorunlu olduğu için, Filmske Novosti kamusal alanda etkin bir ‘bilgi/propaganda’ kaynağı olarak yer almış. Kurum 1944 yılında, İkinci Dünya Savaşı’ndaki anti-faşist partizan direnişinin son aşamalarında, Josip Broz Tito başkanlığındaki başkomutanlığın film bölümü olarak kurulmuş. Savaş sonrası sosyalist Yugoslavya’nın da en büyük film stüdyosu olmuş. Turalijic’in konuya dair yazdığı bir makalede de belirttiği üzere Filmske Novosti’nin partizan kökenleri, on yıllar geçtikçe militan angajmanlarına da yansımış.
Projeye ismini veren Stevan Labudovic, kurumun önde gelen kameramanlarından. Daha da önemlisi Labudovic, yönetmen Turajilic’in projeye başladığında hala hayatta olan tek kameramanıymış. Labudovic’in ve Tuurajilic’in yolları memleketleri olan Belgrad’ta değil, Cezayir’in başkenti Cezayir’de kesişiyor. Cinema Komunisto’nın 2013’te Festival international du cinéma dédié au film engagé (FICA)’de büyük ödülü almasının ardından, Turajilic ertesi sene 2014’te festivale konuk olarak davet ediliyor. Aynı yıl festival Labudovic’e Cezayir Bağımsızlık Savaşı’nın kamerayla kayıt altına alınmasında oynadığı role atfen bir onur ödülü veriyor. Turajilic dünyaya Fransız ve diğer emperyal bakışlar dışında bir dizi imge sunan devrimin militan kameramanyla böyle tanışıyor. Böylece Murajilic’in Labudovic’in 2017’deki ölümüne kadar sürecek dostluğu başlıyor.
İşin ilginç yanı Turajlic ve Labudovic’in nasıl tanıştıklarının detaylarını iki filmi de izlememe rağmen filmlerden değil, filmleri izlediğim Zagreb Belgesel Film Festivali’nde Murajilic’in yaptığı sunumda öğrendim. Kendisine bu bilgiyi neden belgesele yedirmediğini sorduğumda ise Murajilic iki filmdeki “ses”in farklılıklarına dikkat çekti. Murajilic Bağlantısızlar’da kendisinin İngilizce olarak yazdığı bir tür siyasi deneme okuyor. Gördüğümüz, duyduğumuz her şeye kendisinin verdiği anlam, kafasındaki sorular sözlü olarak eşlik ediyor. Sine-Gerillalar’da ise Murajilic sesi kendi tabiriyle “Cezayir Korosu”na veriyor. Hem Labudovic hem de Labudovic’in hayattaki Cezayirli yoldaşları Sine-Gerillalar’a ses veriyor. Turajilic’in Labudovic ile tanışması işte bu “Cezayir Korosu” dünyasında gerçekleştiği için Turajilic kendi sesini kısabilmek adına tanışmanın şartlarını filmlerine dahil etmiyor.
Arşivin Sesi
Hem teknik olarak, hem de filmdeki anlam katmanları açısından “ses”, Labudovic Bobinleri’ni düşünmek için oldukça verimli bir alan sunuyor. Turajilic Bağlantısızlar’ın nasıl bir siyasi hayal olduğunu bugünden anlamlandırmak üzere yola çıktığı belgeseli finale bağlamak için, kendi sesini bir kenara koyup 1961’de Belgrad’ta gerçekleşen Bağlantısızlar konferansında konuşanların seslerinin kayıtlarının peşine düşüyor. Labudovic’in sessiz görüntülerinde duymadığımız konuşmalara ulaşmak için yönetmen önce Yugoslav radyo arşivine gidiyor ve orada bulduğu kayıtlarla görüntüleri eşleştirmek için İngiltere’de görsel kayıtlardan dudak okuma konusunda uzmanlaşmış bir stüdyoyla çalışıyor. Böylece üçüncü dünyanın liderlerinin sesleriyle görüntüleri eşleşiyor ve o ana kadar öncelikle yönetmenin sesinden sızan siyasi dil, öznelerinin ağzına geri dönüyor. Görüntülerde saklı olan “belge” olma gücü yeni bir canlılık kazanırken yıllar içinde kaybolmuş bu hareketle birlikte hangi sesin kaybedilmiş olduğu da berraklaşıyor.
Eğer 1961’de Belgrad’taki konferans Bağlantısızlar’ın birinci ekseniyse, diğer eksen de Tito’nun Galib adlı gemisiyle çıktığı 3. Dünya turu. Tito’ya eşlik eden iki kameramandan biri olan Labudovic, Tito’nun gittiği her ülkenin devlet başkanıyla buluşmasını ve onları takip eden kitleleri, halkın coşkusunu kaydediyor. Belgeselin ortasında bu görüntülerden oluşan montaj ve eşlik eden müzik ister istemez içinizde bugünün tabiriyle “küresel güneyin bütün halkları” için bir umut ve heyecan yaratıyor… Bu anlamda her ne kadar Bağlantısızlar hareketinin köklendiği bir zemin günümüzde canlı olmasa da Labudovic Bobinleri o siyasi tahayyülün içindeki gücü sinemasal olarak canlandırabiliyor. Ne de olsa eşitlik ve barış idealini uluslararası alanda savunacak bir güce ihtiyaç duymaya devam ediyoruz.Fakat akılda tutmak gerekiyor ki, Murajilic iktidardakilerin arzusunun halklardaki gerçek karşılığını ya da elindekilerin eninde sonunda bir propaganda makinesinin ürettiği görüntüler olduğunu ve o makinenin başka neler üretmiş olduğunu sorgulamakla ilgilenmiyor. Evet liderler seslerine kavuşsa da halkın sesini duymuyoruz, ama kısmen törensel olan coşkusunu görüyoruz.
Sesin düşünülme Sine-Gerillalar’da da anlama yepyeni bir katman ekliyor. Yönetmen bu sefer sessiz görüntülere Labudovic’in günlüklerindeki cümlelerini de ekleyerek, o tarihsel kayıtlara kameramanın iç sesini ekliyor. Çekimlerinden tatminsiz olduğu anlar, bir gerilla cenazesinde hissettikleri… Günlüklerden gelen “ses” devrimin ortasındaki “yabancı bir yoldaş”ın iç dünyasını, endişelerini görüntülere taşıyor.
Arşiv Ne İstiyor?
Yönetmen iki filmde de Bağlantısızlar’ın başındaki Walter Benjamin alıntısına sadık kalıyor: Tarih hikâyelerin değil imgelerin içinde çürür (History decays into images, not into stories). Zagreb Belgesel Film Festivali’nde yaptığı sunumda Belgrad’ta arşivde gezinirken neredeyse mistik bir deneyim yaşadığını söylüyor. Arşivin ondan bir şey talep ettiğini ama ne talep ettiğini duyamadığını, bunu bulmak için aylarını yıllarını geçirdiğini söylüyor. Gerek kaynak gerek çalışanların sınırlılığı sebebiyle tam olarak kategorize edilip araştırmaya açık olmayan yüzlerce bobinin içinden bağlantısızlar gezilerinin görüntülerinden bir hikâye kurmaya başlıyor. Bu görüntülerin anlamını Labudovic’in eşliğinde deşifre ediyor.
Partha Chatterjee, Bağlantısızlar hareketinin öncülü olan 1955’teki Bandung Konferansı’nın süregiden mirasını sorguladığı makalesinde artık günümüzde ulusal egemenliğin bir “norm”, kolonyalizmin ise kabul edilemez bir sömürü haline geldiğini vurguluyor. Fakat 20. yüzyıldaki bu değişimler ne uluslar arasındaki eşitsiz güç ilişkilerini ne de emperyalizmin başka biçimlerini engellemeye yetmediğini ekliyor. Hal bu olunca da 1955’te Bandung’da ve 1961’de Belgrad’ta dile getirilen eşitlik ve özgürlük hayalleri geçerliliğini koruyor. İşte Labudovic Bobinleri bu hayalleri yeniden canlandıran büyük bir “montaj”.
Labudovic Bobinleri gibi büyük “montajların” hatırlattığı birkaç şey var. Birbiriyle bağlantısını göremediğimiz ya da tarihin seyri içinde görünmez kılınmış kritik süreçlerin ve mücadelelerin birbiriyle bağlantılarını görebiliyoruz. Müslüman ve kimi anti-emperyal mücadelelere hep sıcak yaklaşmış bir ülke olan Türkiye’de Cezayir’in bağımsızlığına siyasal ve kültürel alanda hep değer verilmiş ve Tito’nun Yugoslavya’sına bir sempati beslenmiş olsa da; Cezayir’de anti kolonyal mücadele verenlerin birkaç sene önce Tito’nun verdiği partizan mücadeleden etkilendiğini kaçımız biliyordu? Yugoslavya’yı kuran mücadelenin Cezayir’i özgürleştiren mücadeleyle ilişki içinde olduğunun farkında mıydık? Labudovic Bobinleri’nin belki en heyecan verici kısmı bu. Arşivde dünyanın dört bir köşesindeki mücadeleleri birbirine bağlayan sicimlerin de olduğunu ve “bağlantısızlık” iddiasının altında nasıl da güçlü “bağlar” olduğunu göstermesi. Bu bağlar sadece sinema tarihi açısından değil, siyasi tahayyüller için de kıymetli. Bu bağlantıların görsel ve işitsel karşılıkları ise her türlü yaratıcı müdahaleye ve siyasete açık… Bu açıdan Labudovic Bobinleri benim için günümüz belgesel dünyasında seyirciye sanki bir kurmaca izliyormuş gibi bir deneyim sunmayı hedefleyen, karakter ve hikâye odaklı anlatım yapılarına karşı bir siyasi fikri, unutulmuş bir arşivi, belki kıymeti bilinmemiş bir emeği canlandırması anlamında çok değerli. Günümüz belgesel dünyasında bazen arşivle, röportajlarla uğraşmak, belgeler arasında kaybolmak sanki demode bir belgesel anlayışına ait pratikler gibi bir rüzgar esebiliyor… Ama bir yerlerde güncel anlamına kavuşmayı bekleyen bobinler var. Bunları dinlemek, hak ettikleri sesi araştırmak heyecan verici, ufuk açıcı değil mi?
2001'de Altyazı Aylık Sinema Dergisi‘nin, 2007'de Bulut Film’in, 2008'de Mithat Alam Eğitim Vakfı'nın, 2019'da Altyazı Sinema Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Enis Köstepen, sinema alanındaki çalışmaları dışında, 2013'ten beri İstanbul merkezli bir insan hakları örgütü olan Hafıza Merkezi’nde de çalışmaktadır.