Şu An Okunan
Tenebre, Giallo ve Şiddetin Estetiği

Tenebre, Giallo ve Şiddetin Estetiği

Sinematek/Sinema Evi’nin ‘Il Cinema Ritrovato İstanbul’da’ programı kapsamında gösterilen Tenebre, usta yönetmen Dario Argento imzalı bir giallo klasiği. Tenebre’den yola çıkarak türün özelliklerine kısa bir bakış atıyoruz.

Dario Argento imzalı 1982 yapımı Tenebre, gizemli bir cinayete odaklanan romanını tanıtmak içi Roma’ya giden Amerikalı yazar Peter Neal’ın öyküsüne odaklanıyor. Neal, romandan esinlenerek dehşet verici cinayetler işlemeye başlayan bir seri katilin peşine düşüyor. Film aynı zamanda Argento’nun kendi yapıtlarına gelen eleştirilere geri dönüp baktığı bir tür meta anlatı olarak da görülüyor. Özellikle kadınlara olan yaklaşımı ve kadına şiddeti temsil etme biçimiyle pek çok tartışmanın odağına oturan Argento sineması, giallo ve korkunun diğer pek çok alt türü için de büyük önem taşıyor. 

Giallo türünün yaygınlaşmasında, özellikle de 1970’ler Avrupa korku sinemasının dönüşümünde büyük bir etki sahibi olan Argento, “The Three Mothers” üçlemesinin ilk iki halkası olan Suspiria (1977) ve Inferno (1980) ile doğaüstü korkuya yönelmişti. Daha sonra 2007 yılında gösterime giren Mother of Tears filmiyle tamamlanan üçleme, pek çok mitik anlatıda yeri olan üç cadı arketipine odaklanıyordu. Her bir filmde bir başka cadıyı ele alan Argento, Suspiria’da Mater Suspiriorum’u (İç Çekişlerin Annesi), Inferno’da Mater Tenebrarum’u (Karanlıkların Annesi), Mother of Tears’da ise Mater Lachrymarum’u (Gözyaşlarının Annesi) ele almıştı. Üçlemenin ilk iki filmiyle doğaüstü korkuya denemeler yapan Argento’nun giallo’ya dönüşü ise Tenebre’ye olmuştu. 

Tenebre’ye fikrini veren ise Argento’nun bir hayranından aldığı tehdit mesajlarıydı. Önceki filmlerinin psikolojisini bozduğunu söyleyen hayranı Argento’yu sürekli telefonla taciz ediyor ve hatta yönetmene ölüm tehditleri savuruyordu. Tenebre’de de benzer bir takıntılı hayran hikâyesi anlatan Argento, filmi hem kendi geçmiş işlerine gelen eleştirilere, hem de bu işlerin algılanma biçimine dair bir anlatı olarak kurguladı. Seri katillerden, karmaşık ve sürpriz gelişmelerle dolu anlatı yapısına, bolca grafik şiddetten, filmin her anına işlemiş bir korku ve paranoya hissine; filmde Argento sinemasının tüm ayırt edici özelliklerini görmek mümkün. 

Dario Argento

Giallo’nun Kırık Camları

Gerilim ve korku türlerinin bir alt türü olarak bilinen giallo, temelde İtalyan sinemasından çıkmış bir terim. Genellikle kanlı ve gizemli cinayetler ve şiddet olaylarına odaklanan giallo filmleri, psikolojik gerilim ve korku arasında gidip gelen, özellikle de ayırt edici görsel dokusuyla öne çıkan bir estetiğe sahip. Dario Argento’nun yanı sıra Mario Bava, Sergio Martino, Lucio Fulci ve Luciano Ercoli gibi yönetmenlerin de filmleriyle şekillendirdiği tür, 1960’ların sonlarına doğru ortaya çıkıyor ve 1970’lerde altın çağını yaşıyor. Daha sonraları ise özellikle Amerika’da 70’ler ve 80’lerde ortaya çıkan ve yine şiddeti temsil biçimiyle büyük tartışmalara neden olan slasher türüne ilham veriyor. 

Giallo filmleri, genellikle bir gizemi ya da bir cinayeti aydınlatmaya çalışan bir dedektif, yazar, gazeteci ya da benzer bir araştırmacı figüre odaklanır. Ancak bu araştırma sürecinin klasik anlamıyla herhangi bir suç filminden farkı, gizemin çözülüp çözülmemesinin pek de bir öneminin olmayışıdır. Gizemi bir amaçtan çok araç olarak gören giallo, çoğunlukla erotizm ve şiddetin, tuhaf dekor ve mekânlarla bir araya geldiği bir dünya kurar. Doygun, yapay renk paleti ve şok etmeyi amaçlayan hızlı kurgusuyla bir duygunun ve atmosferin peşinden giden giallo filmlerinde, katilin çarpık zihninin ya da ona karşı duyulan korkunun bir dışavurumuna tanık oluruz. Bu nedenle aynalar, kırık camlar ve benzer parçalanmış imgeler filmlerin mizanseninde büyük yer kaplar.

Giallo’daki kamera kullanımı ise çoğunlukla seyirciyi sürekli olarak diken üstünde tutacak şekilde tasarlanmıştır. Keskin bakış açısı (point of view) çekimleri kullanan ve röntgenci bir bakışı taklit eden kamera hareketleriyle tekinsiz bir hissin peşinden gider filmler. Kimi zaman katilin kendisi çıkan, ancak genellikle anonim kalan bir göz tarafından izleniyormuşuz hissi filmin dokusuna işlemiştir. Bu nedenle estetik olarak delilik ve paranoya temalarının yanı sıra kimlik karmaşası ve yabancılaşma gibi meselelere de oldukça uygun bir tür haline gelir giallo. Filmlerin dışavurumcuya kayan, kimi zaman gerçeküstü yerlere savrulan aşırı estetiği; gerçekçi olarak temsil edilemeyecek kadar dehşet verici bir suçun, şiddetin ve ruh halinin sinematik bir temsili haline gelir. Hem karakterin hem de seyircinin algılarının birbirine karıştığı, hafızanın güvenilmezliği ve belirsizliğinden beslenen, rüyayla kabus arası bir atmosferin içinde kaybolur seyirci. 

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.