Şu An Okunan
Valdimar Jóhannsson ile Kuzu Üzerine Söyleşi: ‘İnsan Denilen Küçük Yaratıklar’

Valdimar Jóhannsson ile Kuzu Üzerine Söyleşi: ‘İnsan Denilen Küçük Yaratıklar’

Yılın dikkat çekici ilk filmlerinden Kuzu’nun senarist ve yönetmeni Valdimar Jóhannsson anlattığı masalsı öykünün ilham kaynaklarını, karakterlerini nasıl şekillendirdiğini ve kurduğu tekinsiz dünyanın inceliklerini anlatıyor.

Söyleşi: Berke Göl

Pek çok Hollywood yapımının kamera ekibinde yer alan, kimilerinde de özel efekt departmanında görev yapan Valdimar Jóhannsson’un senarist ve yönetmen olarak imza attığı Kuzu (Lamb, 2021), geçtiğimiz yılın en çok ses getiren ilk filmlerinden biriydi. İzlanda kırsalındaki çiftliklerinde dünyadan kopuk yaşayan bir çiftin beklenmedik bir şekilde karşılarına çıkan Ada’nın gelişiyle tamamen değişen hayatlarını konu alan Kuzu, dram, korku, gerilim, fantastik sinema unsurlarını iç içe geçiren, izleyiciyi ne düşüneceği ve ne hissedeceği konusunda tuhaf bir kararsızlığa sevk eden özgün bir yapım. Başroldeki Noomi Rapace’ın şöhretinin de katkısıyla dünya çapında ilgi çeken film, aynı zamanda İzlanda’nın bu yılki Oscar adayıydı. Valdimar Jóhannsson halk masallarından nasıl beslendiğini, senaryonun yazım sürecinde nelere dikkat ettiklerini anlatıyor ve filmin özündeki insan-doğa çatışmasına dair görüşlerini paylaşıyor.

Kuzu dinî referanslarla örülü, mitolojik bir masal anlatıyor. Bir yanıyla fantastik bir korku filmi, diğer yanıyla yas ve kibir gibi duygular etrafında dönen sade bir aile draması olarak görülebilir. Bu özgün karışımın çıkış noktası neydi?

Çıkış noktası benim biriktirdiğim birbirinden çok farklı resim ve fotoğraflar, yaptığım kimi çizimler ve tüm bunlardan oluşturduğum referans defteriydi. Filme hâkim olacak hâletiruhiye bu defterle birlikte şekillendi. Koyun yetiştiren köylülerle ilgili bir film yapmayı düşünüyordum ve merkezinde de bu kuzu-bebek yaratığın olmasını istiyordum. Sonrasında yapımcılarım beni senarist Sjón’le tanıştırdılar ve birlikte senaryo üzerinde çalışmaya başladık. Bir süre haftada bir toplantı yaptık, İzlanda halk masalları üzerine uzun uzun tartıştık ve karakterleri şekillendirmeye başladık. Herkesi memnun edecek sağlam bir tretman çıkardığımıza kanaat getirdiğimizde Sjón senaryonun ilk taslağını kaleme aldı. Kutsal kitap göndermeleri kasıtlı değildi esasında ama folklor ve halk masalları ile dinler arasında çok ince bir çizgi var elbette.

Kuzu temel sürpriz unsurunu yavaş yavaş açık ediyor, bu da film boyunca süregiden bir gerilim duygusu yaratıyor. Öte yandan, bu durumun ortaya çıkmasından sonrası da, öncesi kadar tekinsiz ve gerilim yüklü. Bu duyguyu baştan sona korumak sizin için ne kadar önemliydi?

Gerilimi baştan sonra korumak çok çok önemliydi, o yüzden de filmin ritmi üzerinde çok ayrıntılı çalıştık. Ada’nın ortaya çıkış süreci de aynı derecede önem taşıyordu. Sonuçta Ada filmin başkarakteri değil, bu yüzden de seyircinin onu çok fazla görmesini istemiyorduk ama çok az görünmesi de olmazdı; burada bir denge gözetmek gerekiyordu. Bir diğer önemli ayrıntı da filmin her ânında ona bir çocuk muamelesi yapılmasıydı, ki bana göre bu da gerilim unsurunu güçlendiriyor.

İzleyiciyi Maria ve Ingvar’a karşı ne hissedeceği konusunda sürekli kararsız bırakan bir film Kuzu. Pek sevilebilir karakterler olduklarını söylemek güç. Zaman zaman duygusuz canavarlar olarak görünüyorlar ama yine de acılarını paylaşıyor, onlarla birlikte üzülüyoruz. Bu dengeyi sağlamak adına nasıl bir çalışma yaptınız?

Maria ve Ingvar’la yaşadıkları kayıptan birkaç yıl sonrasında, neredeyse yaşayan ölüler gibi oldukları, çiftlikteki işlerini neşesiz bir şekilde sürdürdükleri bir dönemde tanışıyoruz. Ada hayatlarına girdiğinde, bunun uzun sürmeyeceğini bilmelerine rağmen yeniden mutlu olmayı başarıyorlar. Bence başlangıçta onları hiç sevmeyip giderek onları anlamaya başlıyoruz. Bunun sebebi de akıllarından geçeni dile dökmekten kaçınmaları ve haklarında fikir edinmek için yüz ifadelerini, bedensel hareketlerini yorumlamak durumunda kalmamız. Onları olabildiğince karmaşık, sevilebilir, kırılgan ve aynı zamanda kusurlu karakterler olarak tasarlamaya çalıştık -bu bakımdan son derece insani olduklarını düşünüyorum.

Kendilerini çevreleyen dünya karşısında bir hayatta kalma mücadelesi veriyorlar âdeta. Hayvanları bile bazen onlara düşmanca davranıyor ve doğa da sürekli bir tehdit kaynağı gibi görünüyor. Klasik ‘insan-doğa’ karşıtlığıyla nasıl bir ilişkisi var sizce bu hikâyenin?

Tüm hayvanlara kendilerine özgü nitelikler vermeye çalıştık. Her birinin insanlardan farklı, daha derinlikli görünmelerini istedik. Olup biteni insanlardan önce seziyorlar. Senaryoyu yazarken amacımız doğanın da karakterlerden biri olmasıydı. Doğanın cömert, nazik yüzünü de, gaddar ve acımasız yüzünü de göstermek istedik. Çağlar boyu devam etmiş ve bugün hâlâ süregiden bir mücadele bu ama şunu hâlâ öğrenebilmiş değiliz: İnsan denilen küçük yaratıklar olarak Tabiat Ana’ya hükmedemeyiz ve etmeye de çalışmamalıyız. Doğa karşısında çok daha mütevazı olmalıyız.

Folk horror filmleriyle flört etse de türün tipik bir örneği değil Kuzu. Bu türle nasıl bir ilişkiniz var? İlham kaynağı olarak değinmek istediğiniz yapımlar var mı?

Barındırdığı tek bir gerçeküstücü öğeyi bir kenara bırakırsak Kuzu’yu klasik bir aile draması olarak görüyorum ben. Elbette İzlanda halk masallarından besleniyor ama belirli bir hikâyenin izinden gitmektense pek çok farklı hikâyeden unsurlara yer veriyor. Bu filme doğrudan ilham veren bir korku filmi yok ama genel olarak elbette pek çok büyük yönetmenden besleniyorum. Béla Tarr, Apichatpong Weerasethakul, Lynne Ramsay, Lars von Trier, Carlos Reygadas, Julia Ducournau ve Bergman, bir çırpıda aklıma gelen isimler.

Noomi Rapace nasıl dâhil oldu projeye? İlk uzun metrajınızda böyle büyük bir yıldızla çalışma deneyimine dair neler söylemek istersiniz?

Noomi senaryoyu okudu ve beğendi. Sonra Londra’da buluştuk, bahsettiğim referans defterini gösterdim ona ve oturup pek çok şeyi ayrıntılı olarak tartıştık. O buluşmadan sonra kendini projeye adadı diyebilirim. Noomi İzlanda’da büyümüş, yedi yaşına kadar burada yaşamış ve kendini ülkeye derinden bağlı hisseden bir oyuncu. Onunla çalışmak harikaydı; hem karaktere hem de genel olarak filme çok büyük katkıda bulundu. İnanılmaz yetenekli bir oyuncu ve gerçek bir profesyonel; ilk filmimde onun gibi birisiyle çalışma fırsatım olduğu için minnettarım.

Kuzu beklenmedik bir gişe başarısı kazandı ve ardından Akademi Ödülleri’nde İzlanda’yı ülkeyi temsil etmek için seçildi. Böyle sert bir filmin böyle bir başarıya ulaşması sizi şaşırttı mı?

Filmin nasıl karşılanacağına dair hiçbir fikrim yoktu ama bunun bir ilk film olarak riskli bir deneme olduğunun hepimiz farkındaydık. İzlanda’da büyük bir başarı yakalamadı Kuzu ama ABD’de ve dünyanın başka yerlerinde çok izlendi. Ben öncelikle kendim izlemek isteyeceğim türden bir film yapmaya çalıştım. Bu kadar çok insanın beğenisini kazanması elbette beni çok mutlu ediyor ve gururlandırıyor.


Kuzu, MUBI Türkiye’de izlenebiliyor.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.