Şu An Okunan
İnşallah Erkek Olur: Ana, Kız, Kutsal Oğul

İnşallah Erkek Olur: Ana, Kız, Kutsal Oğul

Dünya prömiyerini Cannes’ın paralel seçkilerinden Eleştirmenler Haftası’nda yapan Ürdün filmi İnşallah Erkek Olur, yönetmeni Amjad Al Rasheed’in ilk uzun metraj çalışması. Film kocasını beklenmedik biçimde kaybeden genç bir kadının ülkesinin medeni hukuk sistemi karşısında yaşadığı çaresizliği takip ediyor.

Bu senenin ses getiren filmlerinden İnşallah Erkek Olur (Inshallah walad, 2023), dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren ilk Ürdün filmi olarak adından söz ettirmişti. Festivalin paralel seçkilerinden Eleştirmenler Haftası’nda seyirciyle buluşan film, yönetmeni Amjad Al Rasheed’in ilk uzun metraj çalışması. Film, beklenmedik bir ölümle eşini kaybedince kendisini küçük kızıyla birlikte içinden çıkılması zor bir hayata tutunma mücadelesi içinde bulan genç bir kadının hikâyesine odaklanıyor.

Henüz 30 yaşındaki Nawal’ın “odakta olmanın” hakkını verircesine her karesinde yer aldığı İnşallah Erkek Olur, benzerlerine çokça rastladığımız kahraman üzerine kurulu anlatımlardan biri. Bu sebeple, senaryonun tüm dinamiklerinin kendisinde birleştiği ve kendisine hizmet ettiği kahramanımızın arka planında -netliği göreceli- toplumsal bir tablo çizme gayretinde bir film izliyoruz. Eşini kaybetmenin şokundan uyanması için onlarca sebebi olan Nawal, hikâye içinde üzerine binen tüm bu yüklerin yanı sıra filmi ve filmin olası güncel toplumsal çıkarımlarını da sırtlanıyor.

Nawal’ın, dünyanın herhangi başka bir yerinde yaşayan genç yaşta çocuklu ve dul kalmış bir kadından biraz daha karmaşık bir çıkmazı var. Ürdün’de, filmin adına da yansıyan spesifik bir umuda bel bağlamasına sebep olacak bir medeni hukuk düzeni işliyor. Bu yasalara göre Nawal’ın, kaybettiği kocasının mirasından yararlanabilmesi için en azından bir erkek çocuğa sahip olması gerekiyor. Aksi hâlde kızıyla birlikte hâlihazırda içinde yaşamaya devam ettiği evi dâhil olmak üzere tüm mal varlığı kocasının kardeşlerine kalıyor. Ancak filmin daha hemen başında kahramanımızla tanıştığımızda biliyoruz ki kendisinin ne bir erkek çocuğu ne de kocasının yasını tutmaya vakti var.

Etrafı Erkeklerle Sarılı Bir Ana-Kız

Film lafı hiç uzatmadan doğrudan bu düğümü biz seyircilerinin önüne koyarak başlıyor. Dolayısıyla filmi tamamlamadaki neredeyse tek motivasyonumuz da, her karesinde göründüğü için mecburen peşinden koştuğumuz kahramanının binbir türlü dertten sıyrılıp bir şekilde rahata ermesi beklentisi. Bu tür bir filmi izlerken seyirci olarak istemsiz bir refleksle, önümüze sunulan ana hikâye dışında kalan etkenlere daha çok dikkat ediyoruz. Kahramanımızın mücadele ettiği sorunların arka planını, şahit olduğumuz yolu boyunca karşılaştığı diğer karakterlerin yan hikâyelerini ya da hangi şekilde rahata erebileceğine dair ihtimalleri kovalıyoruz biz de Nawal’la birlikte.

Bu tür bir izleme deneyimi, benzerleri çoğaltılabilecek birçok örnek arasından bana en çok Dardenne Kardeşler’in filmlerini anımsattı. Özellikle yazının bu noktasına kadar anlattığım tüm anlatı işleyişine Dardenne Kardeşler’in toplumsal sorumluluk sahibi dramalarında rastlamak mümkün. Seyirci olarak üzerimize düşen sorumluluklar konusundaysa İnşallah Erkek Olur bir noktada bu benzer yoldan uzaklaşmaya başlıyor. Seyirci olarak bizlere âdeta “Biraz arkanıza yaslanın, size bu dünyayı anlatacağım” diyor. Önce taziye ziyaretine gelen konu komşuyu, sonra Nawal’ın kendisine tanınan yalnızca üç günlük iznin ardından devam etmek zorunda bırakıldığı iş ortamını ve yavaş yavaş tepesine üşüşen akrabalarını tanıyoruz. Genç kadının sınırları çok da geniş olmayan dünyasını çok geçmeden her köşesiyle görmüş oluyoruz. Burada özellikle iş ortamı filmin ortaya koymak istediği Ürdün portresine ayrı bir katman ekliyor. Çünkü Nawal, üst sınıftan bir ailenin evine gidip onların yaşlı ve hasta annelerine bakıcılık yapıyor. Burada hâli vakti yerinde ve Nawal’ın yaşadığı gibi mahallelerdekine kıyasla daha “Batılı” bir hayat süren kesimle tanışmış oluyoruz. Bu ailenin Nawal ile akran olan kızları Lauren’in bir süre sonra hikâye için kritik rollerden birine sahip olacağını sezmek de ilk andan itibaren mümkün.

Nawal’ın tanışık olduğu hemen herkesten oluşan dünyayla tanışma faslımız sona erip belaların birbiri ardına gelmeye başladığı safhaya geçtiğimizde dahi film yaslandığımız yerden doğrulmamıza izin vermiyor. Neredeyse seyirciye hiçbir nefes alanı tanımayan bu anlatının içerisinde kahramanımızın başına gelenlere peşi sıra şahit oluyoruz. Az önce bahsettiğim düğümün ilmek ilmek örüldüğü bu kısımdaysa tabii ki erkek karakterlerin emeği var. Başlangıçta herhangi bir ihtiyaç durumunda yeğeni için her zaman destek olacağını söyleyen, merhum kocanın abisi Rifqi önce Nawal’ın varlığından haberi bile olmadığı borçların ödemesini, sonraysa genç kadın ve kızının yaşadıkları eve kadar tüm mevcut mal varlığını talep ediyor. İşin kötüsü ekran dışında yer alan erkeklerin düzenlediği yasalara göre buna hakkı var. Nawal’ın kendi erkek kardeşi de bir noktaya kadar pasif bir destek veriyormuş gibi dursa da sonra kardeşindense onun karşısındaki erkeklerin yanında saf oluyor. Nawal’ın sınıfsal ve duygusal açılardan uzak olduğu ama bir şekilde bu dünyanın içinde kendisiyle benzer bir kaderi paylaşan Lauren’in hayatını da erkekler mahvederken, herhangi bir emniyet dairesi ya da mahkeme salonunda da derdimizi erkeklere anlatıyoruz. Böyle bir erkek dünyasının içinde Nawal’a, kendi hâlinde çalışıp kızıyla rahat bir şekilde sıradan bir yaşam sürdürebilmesi için sunulan tek çözüm de yine bir erkek çocuk.

İlahi Çözüm: Kutsal Oğul

Son yıllarda, özellikle kariyerlerinin henüz başlarında olan yazar/yönetmenlerin elinden çıkmış birçok kahraman odaklı örnekte gördüğümüz gibi İnşallah Erkek Olur da yalnızca yanlış yönlere sapmadığı için takdir bekleyen bir film. İçine düştüğü çıkmazda, artık sorgusuz sualsiz yanında olduğumuz Nawal bir çözüm bulmaya çalışırken bazı ikilemlere düşüyor. Bu anlarda film aslında ortaya tabiri caizse birtakım yemler atıyor. Artık gerçekten kalan tek çarenin bir erkek çocuk sahibi olmak olduğuna ikna olduktan sonra Nawal, vefatından hemen önce kocasıyla ikinci bir çocuk için çabaladıkları gerçeğine dayanarak hamilelik testleri yapıyor ancak ardı ardına negatif sonuçlar alıyor. Lauren’in önerisiyle gündeme gelen tanışma uygulamasından birini bulma fikri ya da kendisine karşı olan yoğun ilgisini göstermek için kocasının vefatı üzerinden zaman geçmesini bile bekleyemeyen iş arkadaşıyla kurabileceği olası bir ilişki ihtimali gibi yemler film tarafından önümüze sunuluyor.

Nawal’ın başta kesinlikle karşı çıktığı bu iki oyunbaz çözüm yolu da kahramanımızın içinde bulunduğu çaresizlik sebebiyle bir raddeye kadar denenme aşamasına geliyor. İkisinin de sonunda düğümün çözülmesini sağlayacak aktörlerin yine erkekler olduğunu bildiğimizden seyirci olarak bu sekanslarda şüpheye düşüyoruz. Ancak film, her iki yolu da yarıda bırakarak, hâlihazırda kendisi önümüze çıkarana kadar gündemimizde olmayan bu “sorunlu” çözümleri yapmadığı için bir nevi takdir bekler hâle geliyor. Tüm bunlar olurken seyirci olarak bahsettiğim rolümüzde hâlâ bir değişiklik ya da bu olayı değerlendirmemizi sağlayacak bir boşluk sunulmuyor. Sadece önümüze konulanı izleyerek bir nevi gerilim türünde bir filmin formülünü izlercesine bize gösterilenlerle şüpheye düşüyor, yapmadıklarıyla rahatlıyoruz. Günümüz Ürdün’üyle ilgili belli belirsiz bir tablo elimize sunulmuşken bunu yorumlama ya da daha büyük bir çerçevede çözüm için umutlanma fırsatımız bu şekilde elimizden alınıyor.

Nawal belki de başta bahsettiğim Dardenne Kardeşler filmlerinin kahramanlarıyla benzer bir konumda olsa da, biz seyirci olarak o filmlerdeki aktif rolümüze burada sahip değiliz. İzlediğimiz toplumsal gerçekliğe sahip anlatıda gösterilen sorunlara karşı daha komünal, sınıfsal, hatta belki evrensel bir çıkar yolunu hayal etmemize pek bir olanak yok. İnşallah Erkek Olur’un, bir yandan filmin içine dâhil etmek istediği ama bir yandan da bilerek çok da netleştirmekten kaçındığı Ürdün’ün mevcut hukuki ve idari sistemi hakkında bir eleştiri de göremiyoruz. Neredeyse “iyi niyetli” ve adil şekilde görülebilecek devlet memuru temsilleri bile filmde yer alırken genç yönetmen Amjad Al Rasheed finale giden yolda direksiyonu en güvenilir yere, yukarıya kırıyor. İlahi ışıklar içerisinde, o âna kadar çaresizlik diye sunulan “erkek çocuk sahibi olma” seçeneği bir mucize olarak sahneye çıkıyor. Böyle bir finalin ardından, film boyunca peşinden gittiğimiz Nawal’ın, gerçek hayatta Ürdün’de ve hatta dünyanın başka bir yerinde kendisiyle benzer bir çaresizliği yaşayan herhangi bir kadın için hiçbir temsil niteliği kalmıyor. Film, sorumluluk alıp çözüm yolu sunmaktan ya da eleştiri getirmektense gerçek hayatta karşılığı pek tabii bulunan kahramanının hikâyesini dramatik bir izlence uğruna kullanıyor ve kahramanını bir nevi Meryem Ana biblosuna dönüştürüyor.


İnşallah Erkek Olur, MUBI Türkiye’de gösterimde.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.