Şu An Okunan
Saklı: Hafızanın İntikamı

Saklı: Hafızanın İntikamı

Kişisel bir suçla hesaplaşma öyküsünü kolektif bir suçun izdüşümünde ele alan Saklı, inkâr mekanizmalarını ifşa eder ve bastırılanın kaçınılmaz geri dönüşüne odaklanır.


Bu yazı, Altyazı’nın Şubat 2021 tarihli 204. sayısında yayımlanmıştır.


T.S. Eliot’ın bir şiirinde dediği gibi “insanların gerçeklere pek tahammülü yoktur.” Michael HanekeSaklı’da (Cache, 2005) tipik bir Batılı burjuva entelektüel olan Georges’un tahammül edemediği rahatsız edici gerçekler karşısında başvurduğu inkâr ve bastırma mekanizmalarını ifşa ederken, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmanın son kertede boşa çıkmaya mahkûm, beyhude bir çaba olduğunu gösterir. Zira bastırılanlar hiçbir zaman saklı kalmaz; ne kadar unutturulmaya, hafızanın derinliklerine gömülmeye çalışılırsa çalışılsın mutlaka geri döner. Henüz altı yaşında bir çocukken işlemiş olduğu bir suçun sorumluluğunu üstlenmeye yanaşmayan Georges, istese de istemese de geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.

Sömürgecilik sonrası dönemde madun halkların uyanışı, Güney Afrika’da apartheid rejiminin, Latin Amerika ülkelerinde askerî diktatörlüklerin çöküşü gibi olayların etkisiyle geçmişe yönelik ilginin artmasının ardından tüm dünyada hafızanın temel bir mesele hâline geldiği görülür. Mithat Sancar’ın ‘Geçmişle Hesaplaşma: Unutma Kültüründen Hatırlama Kültürüne’ kitabında vurguladığı gibi 1980’lerden itibaren “hafıza patlaması”, “hafızanın başkaldırısı” ya da “hafızanın intikamı” gibi terimlerle nitelenen bir dönemin başladığına dair genel bir kabul vardır. Fransa’nın sömürgeci geçmişinin Georges’un kişisel geçmişiyle iç içe geçtiği Saklı’da hem bireysel hem de toplumsal bazda hafızanın intikamına tanık oluruz. Georges’un çocukken uydurduğu yalanlarla ailesinin evlat edinmesini engellediği Cezayirli Majid’e karşı işlediği suç, Fransa’nın Cezayirlilere karşı işlediği, üzeri yıllar yılı sessizlik perdesiyle örtülen suçlara açılan bir pencere işlevi görür. İki yüzden fazla Cezayirli göstericinin Fransız polisi tarafından katledilip Seine Nehri’ne atıldığı 17 Ekim 1961 Paris Katliamı’nda anne-babasını yitiren Majid, hem Georges’un hem de Fransız sömürgeciliğinin kurbanıdır. Kaldı ki Georges, imtiyazlı, varlıklı Fransız burjuvazisinin bir üyesi olarak Fransa’nın sömürgeci geçmişinde işlediği suçlardan da sorumludur bir bakıma. Zira Frantz Fanon’ın ‘Yeryüzünün Lanetlileri’ kitabındaki ifadesiyle “Avrupa’nın bu zenginliği… varlığını tümüyle az gelişmiş dünyanın toprağına ve toprakaltına borçludur.”1 Bu dünyanın Georges’ları zenginliklerini bu dünyanın Majid’lerinin maruz kaldığı sömürüye borçludur diye biliriz kısaca.

Georges’un konforlu küçük burjuva hayatını altüst edip onu geçmişiyle yüzleşmeye iten o gizemli video kasetlerin bazısı, üzerinde küçük bir çocuğun elinden çıkmışa benzeyen resimlerin olduğu kâğıtlara sarılıdır. Georges’un bilinçaltına ittiği geçmişin şifreleri saklıdır bu resimlerde: Ağzından kan gelen bir çocuk suratı, boynu kesilmiş bir horoz… İlkin anlam veremediğimiz bu tuhaf resimlerin tetiklediği, Georges’un hafızasının derinliklerinden çıkıp gelmişe benzeyen imgeler, beklenmedik anlarda perdede belirerek filmin şimdiki zamanını sekteye uğratır. Rüya mı, hayal mi, anı mı belli olmayan bu imgelerden biri, sonradan Majid olduğunu anlayacağımız, ağzı kana bulanmış, sessizce kameraya bakan bir çocuk imgesidir. Video kasetleri kimin gönderdiği asla kesinliğe kavuşmasa da Georges bunu yapanın Majid olduğundan bir an olsun şüphe etmez. Batılı, beyaz sömürgeciyle sömürgeleştirilen arasındaki ilişkiyi tersyüz ederek bir anda kendisini kurban, Majid’i fail ilan eden Georges, onu dostane bir tavırla karşılayan Majid’e tehditler yağdırmaktan da geri durmaz. Küçük yaşta hem ailesini kaybeden hem de kendisini evlat edinmeyi düşünen ailenin evinden kovulan Majid’in yaşadığı trajediyi algılamaktan büsbütün aciz olduğunu kanıtlar böylece. Altı yaşındayken bencilce güdülerle Majid’i evden kovdurmasından çok daha büyük bir suçtur bu anlayışsızlık.

Silinmeyen Lekeler

“Vicdan azabı duymayı reddediyorum. Baban mutsuz ve başarısız bir hayat sürdü diye bana vicdan azabı çektirmeyi başaramayacaksın. Suçlu ben değilim!” Georges, Majid’in filmde ismi açıklanmayan oğluna söyler bu sözleri. Çocukken uydurduğu yalanlarla hayatını mahvettiği, bu yetmezmiş gibi yıllar sonra karşısına dikilip saldırgan ve düşmanca tutumuyla intihara sürüklediği Majid’e yaptıklarından ötürü sorumluluk almayı reddeder böylelikle. Hiç mi hiç suçluluk duymadığını iddia eder. Peki işin aslı öyle midir sahiden? Filmin sondan bir önceki sahnesi, uyku ilacı alıp yatak odasına çekilen Georges’un bastırılmış suçluluk hislerinden rüyalarında dahi kurtulamadığını gösterir. Bir geriye dönüş sekansı, Majid’in yetimhane görevlileri tarafından zorla Georges’un aile evinden alınıp götürülüşünü çok uzak planda verir. Bir ara görevlilerin elinden kurtulup kameraya doğru koşan Majid, yakalanıp karga tulumba bir araca bindirilir. Filmin en dokunaklı sahnelerinden birini oluşturan bu çocukluk anısı, Georges’a musallat olan suçluluk hissini açık eder. Haneke’nin dediğine göre her şeyden evvel suçluluk hissiyle nasıl başa çıkılacağı hakkında bir filmdir Saklı.

Georges’un hislerine ve iç çatışmalarına odaklanan filmde eksik olan bakış açısı Majid’inkidir. Onun iç dünyasında kopan fırtınaları, neden intihar ettiğini bilmeyiz; Spivak’ın dediği gibi madun yine konuşamaz. Filmin en şoke edici sahnesinde Majid boğazını kestiğinde duvara sıçrayan kanın bıraktığı leke, onun söze dökülmeyen duygularının, yaşadığı dile gelmez travmaların ifadesi olup çıkar âdeta. Filmin tanıtım posterlerinde de yer alan bu kan lekesi, Fransa’nın sömürgeleştirdiği halklara uyguladığı şiddetin, Cezayir Savaşı’nda döktüğü kanın da simgesidir aynı zamanda. Gelgelelim, bir söyleşide ifade ettiği gibi Saklı’nın sadece Fransa’yla ilgili bir film olarak görülmesine karşıdır Haneke. Ne de olsa her ülkenin tarihi kara lekelerle, kolektif suçlarla doludur. Her ne kadar bu suçların üstü toplumsal inkâr ve bastırma mekanizmalarıyla örtülse de kolektif hafızada bıraktığı hiç silinmeyen izler –Saklı’daki kan lekesi gibi– şimdiye musallat olmayı, faillerin huzurunu kaçırmayı sürdürür. Hafızanın intikamından kaçış yoktur çünkü.


NOTLAR

1 Frantz Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri, (İstanbul: Versus, 2016), 100.


Saklı, MUBI Türkiye’de gösterimde.

© 2013-2022 Altyazı Aylık Sinema Dergisi / Altyazi.net'in içeriği dergi yönetiminden ve yazarlardan izin alınmaksızın kullanılamaz.